Koray Düzgören

Koray Düzgören

TC yüzüncü yılına Kürtleri ezerek mi girmek istiyor?

Ruslardan izin alınarak Efrin’e operasyon düzenlense, her şey Devlet Koalisyonu’nun istediği gibi gitse ve Kürtler, Efrin’den çıkartılsa bile, Kürtlere ilişkin beklentileri gerçekleşemez.

Öyle anlaşılıyor ki Devlet Koalisyonu, Efrin’de ya da başka bir yerde Kürtlerle savaşma ve mümkünse Kürtleri ezme milli hedefinden vazgeçmeyecek.

Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümüne, yani 2023’e Kürt meselesini şöyle ya da böyle, bitirerek girmek istedikleri biliniyor.

Devleti yönetenler zaten bunu çok açık bir şekilde söylemekten kaçınmıyorlar.

Bu ağızlara bakılırsa 1925’lerden itibaren Şark İslahat Planları ve buna paralel birçok gizli planla başlayan, ama bir türlü tam anlamıyla gerçekleştirilemeyen ‘milli’ planların artık gerçekleşme zamanı geldi.

"Kürtleri tümüyle asimile etme, sindirme ve kimliklerini tamamen yok ederek biat etmiş bir topluluğa dönüştürme hedefi artık yürürlüğe konulabilir. Eğer biz gerçekleştiremezsek Kürtler güney sınırlarımızda bekamıza kastedecekler. Maazallah, bundan yararlanmak isteyen büyük dünya güçleri de böylece bizi bölüp parçalayacaklar." 

Hikayenin aslı bu ve bu 100 yıllık hikaye, Suriye Kürtleri’nin 7 yıllık iç savaş boyunca elde ettikleri kazanımlar gündeme gelmeseydi de başka bir nedenle yeniden ortaya çıkacaktı. 

Tabii hikayenin olumlu bir sona ulaşması da mümkündü. Eğer Türkiye, 94 yıllık süreçte zaman zaman, biçimsel olarak da olsa yaklaştığı hukuk devleti ilkelerinin geçerli olduğu bir demokratik düzene kavuşabilseydi…

Efrin dolayısıyla koparılan fırtınaya dikkatlice bakarsak bu meselenin arkasında yatan gerçek sebebi kolayca anlayabiliriz.

Mesele, Kürtlerin Efrin’de, Kobane’de ya da Suriye’nin Türkiye sınırındaki herhangi bir bölgesinde bulundukları bölgeye hakim olması meselesi. Ayrıca bölgede kendilerini yönetmek üzere bir yaşam modeli kurmaya başlamaları…

Şunu da unutmamak gerekir.

Kürtler bunları, Türkiye’nin büyük desteği ile kendilerini yok etmek isteyen cihatçı çetelere karşı canları pahasına verdikleri mücadele sonucu kazandılar.

Böylece yeniden kurulabilirse kurulacak Suriye’nin eşit vatandaşları olarak bu kazanımlarını korumak istiyorlar. Kuzey Suriye’de yaşayan diğer halklar, gruplar ve kesimler de bu görüşü paylaşıyor.

SORUN KÜRTLERİN SINIR ÖTESİNDEKİ VARLIĞI

Savaşın başından bu yana cihatçı çeteleri ve örgütleri destekleyen, onların Suriye’de iktidara gelmesi için ülkenin olanaklarını seferber eden AKP-Devlet Koalisyonu’nun bu gelişmelere sıcak bakması düşünülemez.

Kaldı ki bu gelişmeler ve Kürtlerin sınırların ötesindeki kazanımları Türkiye için bir beka sorunu olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla sadece bu kazanımlar ya da Kürtlerin yerleştirmeye çalıştıkları yaşam modellerine değil, tümden Kürtlerin sınırların öte tarafında bulunmalarına, varlıklarına karşı çıkılıyor.

Daha önce Kobane’de bu çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Türkiye’nin desteklediği IŞİD Kobane’yi ele geçirmek ve böylece Kürtleri o bölgeden sürmek istedi ama başaramadı. Kürtler Türkiye’nin desteğine rağmen destansı bir direnişle bu planı boşa çıkardı. 

Suriye savaşlarında daha sonraki gelişmeler de hep Kürtlerin başarıları ile sonuçlandı.

Türkiye bu başarıların tümüne hep karşı çıktı. Kürt örgütleri ve onları destekleyen halklar, gruplar ise Türkiye’nin hedefi oldu. Türkiye, kendisi el altından, hatta bazen alenen teröristleri desteklerken bu çeteleri yenilgiye uğratan Kürtler ve müttefiklerini teröristlikle suçlamaktan geri durmadı.

Suriye’nin kuzeyindeki bütün Kürtler hedef olarak gösterildi.

Olay birgün nasılsa patlayacaktı. Bugünlerde aniden ortaya çıkması biraz da İdlib’deki gelişmelerle yakından ilgili.

İdlib’de toplanan cihatçılara karşı Türkiye’nin Astana anlaşması çerçevesinde üslendiği yükümlülükleri yerine getirmeyip cihatçıları bölgeden uzaklaştırmak yerine kollamaya devam etmesi olayları kızıştırdı.

Rejim kuvvetleri Rusların ve İran destekli milislerin desteğinde cihatçı örgütlere saldırarak geniş bir alanı ele geçirdi.

Bunun üzerine Türkiye Efrin’e yönelik operasyon tehditlerini gündeme getirdi.

Türkiye için bu yanlış karar bir anlamda kaçınılmaz gibi görünüyor.

Çünkü Ocak ayının 30’unda Rusya’nın öncülüğünde Soçi’de, Suriye’nin yeniden yapılandırması amaçlı Suriye Diyalog Kongresi toplanacak.

Türkiye mümkünse bu toplantıyı erteletme, olmazsa girişeceği operasyonla masada sağlam bir yer edinme amacıyla  Efrin meselesinde ortalığı kızıştırdı ve bir krize neden oldu.

OPERASYON İÇİN RUSLARIN İZNİ BEKLENİYOR

Türkiye’nin görünen gerekçesi her zamanki gibi aynı:

"Sınırlarımızın ötesindeki teröristler bizim için tehlike oluşturuyor, Onları etkisiz hale getirmeliyiz."

Peki o bölgede Rus askerleri var. Ayrıca ABD’de o yörede olmasa da Suriye’deki etkin askeri güçlerden biri. Onlara rağmen bu operasyon yapılabilir mi?

Devlet Koalisyonu’nun lideri Erdoğan ABD’yi dikkate almıyormuş gibi üst perdeden açıklamalar yaptı. Hatta ABD askerlerinin Kürt savaşçıların yanında olması durumunda onların da toprağa gömüleceği tehdidinde bulundu. 

Tabii bu tehdidi kimse ciddiye almadı ve ABD yaptığı değişik açıklamalarla Türkiye’nin Efrin’e bir harekat düzenlememesi gerektiği yolunda uyarılarda bulundu.

Kuşkusuz asıl sorun Rusların pozisyonuydu. Ruslar daha önce de Efrin’e yönelik bir operasyona izin vermemişti. Türkiye Erdoğan’ın ağzından o zaman da esip gürlemiş, ama Ruslar izin vermeyince bir süre sonra susmak zorunda kalmıştı.

Erdoğan bu sefer daha ısrarcı görünüyor. Bu amaçla Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarını Rusları ikna etmek üzere Moskova’ya gönderdi. Buna rağmen olumlu haberler gelmiyor, Türkiye operasyona resmen başlayamıyordu.

Erdoğan ve bakanlar bu operasyonu mutlaka yapacaklarını söyleyip sürekli ortamı savaş havasında tutmaya, gerilimi devamlı yükseltmeye çalıştılar ama Efrin’e doğru harekata da başlanamadı. Sadece uzaktan top atışlarıyla yetinildi. Ayrıca Kilis civarındaki gizli kamplarda tutulan bin kadar eski IŞİD’li Özgür Suriye Ordusu militanı ilan edilerek Efrin’in doğusuna, Azez bölgesine gönderildi.

Yetkililer artık protokolü, diplomasiyi hatta utanmayı bir tarafa bırakıp Rusya’dan haber beklendiğini aleni olarak ifade eder oldular.

İşte tam bu sıralarda, dün öğleden sonra, Anadolu Ajansı’ndan Rus askerlerinin Efrini terk etmekte olduğuna dair bir haber geldi. Bazı askerlerin bölgeden ayrıldıkları iddia ediliyordu. Ama haberin sonunda ağır silahların ve zırhlı araçların kaldığı belirtiliyordu.

Normal haber ajancılığını çoktan bırakıp Saray’ın iletişim kanallarından biri haline gelmiş bu ajansın haberine Saray’ın TV’si haline gelmiş kanalların bile kuşku ile yaklaştıkları görülüyordu.

Ajans iddiasını oradaki bazı görgü tanıklarına dayandırıyordu.

Sonra başka kaynaklar bu iddiaları yalanladılar.

Rusya Türkiye’ye operasyon izni verir mi? Vermez mi?

Verirse nereye kadar, hangi şartlarda verir? Bunun karşılığında Türkiye’den ne alır? Türkiye Rusların talep ettiği bedeli ödeyebilir mi?

Bunları yakında görürüz.

Türkiye Efrine’e girer ya da giremez. Hatta girse bile bunun bedeli çok ağır olabilir.

Bunları da görürüz.

Hatta çok daha farklı şeyler görme olasılığı bile var.

Orası Ortadoğu, orası Suriye ve orası Efrin.

Her şey olabilir.

Türkiye belki de Efrin sayesinde bazı gerçeklerle karşı karşıya gelebilir.

Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümünü Kürt meselesinden kurtulmuş olarak kutlama hayallerinin ne kadar boş olduğunu anlayabilir.

Sonuç olarak:

Ruslardan izin alınarak Efrin’e operasyon düzenlense, her şey Devlet Koalisyonu’nun istediği gibi yolunda gitse ve Kürtler, varsayalım ki Efrin’den çıkartılsa bile, bu hayallerin gerçekleşmesi olanaksız.

(Bunun neden imkansız olduğunu başka bir yazımda anlatırım.) 1925’li, 30’lu yıllar çok geride kaldı. Dünya çok değişti. Kürtlere zorla bir şey dayatmak, baskıyla diz çöktürmek mümkün değil.

O nedenle yol yakınken ve henüz vakit varken, 2023’ü Kürtlerle birlikte, bir arada, barış içinde nasıl kutlarız bunun hesabı şimdiden yapılmaya başlansa herkes için, en başta da Türkiye için en hayırlısı bu olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi