Türkiye bombaladı da diğerleri ne yaptı?

Karmaşık ilişkiler ağında, bir kurtlar sofrasında, belki de tüm Ortadoğu’nun kaderini belirleyecek adımların atılacağı anlar yaklaştıkça kılıçlar da giderek daha fazla keskinleşiyor.

TSK’nin Rojava ve Şengal’e dönük hava saldırıları çok konuşulacak cinstten. Doğrusu, sonuçları ve varacağı nokta ile ilgili hemen söylenecek bir söz de yok.

ABD Dışişleri’nden Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi’ne kadar ‘kaygılarını’ açıklamayan tek ABD’li yetkili neredeyse kalmadı. Oysa Erdoğan çok açık bir şekilde, "Harekat öncesi Washington, Moskova ve Erbil'i bilgilendirdik" dedi. ABD cidden kaygılı olsaydı, pekala, "Operasyonu yapmayın" derdi. Bu durumda operasyon yapacak bir Türkiye olmadığını hepimiz biliyoruz. ABD, operasyonu durdurmadı, üstelik en az 2 saat öncesinden bilgisi olmasına rağmen Rakka operasyonunda birlikte hareket ettiği ‘müttefiklerini’ de bilgilendirmedi. Belki Türkiye’ye operasyonun etkili olması için gerekli koordinatları da verdi.

Görünen o ki ABD’nin kendince bir hesabı var. Bu hesabın yaşama geçmesi için böylesi bir operasyondan beklentisi olmalı ki sadece klasik tepki vermeyle yetindi.

Moskova’da benzer bir tutum içinde. Hatta tutumu ABD’den bile geri oldu. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı, "Bunun gibi operasyonlar bölgedeki durumu olumsuz etkiliyor" demekle yetindi. Rusya daha sonra fgecikmeli olarak, ABD düzeyinde tepki gösterdi.

Her iki devlet ile kıyasladığımızda pek de farklı olmayan bir tepkiyi de Erbil verdi. İlk olarak Peşmerge Bakanlığı saldırı için "Kabul edilemez" dedi.

Ama dikkat çekmemiz gereken bir ayrıntı var. Peşmerge Bakanlığı’nın kabul edilemez dediği, Şengal’e yönelik saldırıydı. Üstelik o açıklamada Şengal’e Türk uçaklarının hava saldırısı düzenlemesinin suçlusu da bulunmuştu. "Sebep PKK’dir. PKK bir an önce Şengal’i terketmelidir" deniyordu.

Erbil’den bir başka tepki de Güvenlik Ajansı Başkanı Mesrur Barzani’den geldi. O da "Böyle bir saldırı beklemediklerini ve Türkiye’den açıklama istediklerini" söyledi. Başbakan Binali Yıldırım, Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’yi arayıp başsağlığı diledi. İstenen bilgiyi vermiş midir, vermemiş midir, bilmiyoruz. Ama Mesrur Barzani’nin açıklaması, Erbil’e önceden bilgi verilmedi mi, sorusunu da akla getiriyor. Ya onca yakın ilişkiye rağmen Erbil’e verilecek bilginin Şengal’deki HPG ve YBŞ güçlerine ulaşacağı da hesap edilerek yanlış bilgi verilmiş ya da hiç bilgi verilmemiş. Büyük olasılıkla yanlış ve yanıltıcı bilgi verilmiş ki bölgedeki peşmergeler de saldırıdan etkilendi ve saldırıda 20 YPG ve YPJ’linin yanı sıra 5 peşmerge yaşamını yitirdi.

Erbil üzerinden yapılan KDP eksenli açıklamalarda dikkat çeken noktalardan biri de sanki Rojava’ya dönük bir saldırı olmamış gibi davranılması. Oysa diğer partilerin açıklamalarının tümünde hem Rojava, hem de Şengal’e dönük hava saldırıları sert biçimde kınanıyor. Kürtlerin, KDP’nin uçaklarını kaldırıp Ankara’yı bombalamasını beklemek gibi bir lükslerinin olmadığını biliyoruz ama bu kadar yumuşak açıklamalarla geçiştirilecek bir saldırı ile karşı karşıya olunmadığının altını da çizmek lazım. KDP eksenli açıklamaların hiçbirinde ne yazık ki ‘sert kınama’ görmedik.

Tüm bu ayrıntılar, bize Türkiye’nin hava saldırısını Washington, Moskova ve Erbil’den bağımsız yapmadığı, direkt onaylarını almasa bile karşı çıkmayacakları bir operasyona yöneldiğini gösteriyor. Yani en iyimser biçimiyle, Türkiye’nin Washington, Moskova ve Erbil’den zımnen destek aldığı bir hava saldırısı yapıldı, Rojava ve Şengal’e...

Peki, bu saldırılar sürer mi?

Çok açık, zımni veya açık olduğunu bilmediğimiz bu destek devam ettiği, diplomatik tepkilerle yetinildiği sürece sürer.

***

Başından beri herkesin merak ettiği bir nokta daha var. Madem YPG ve YPJ, ABD’nin başını çektiği Uluslararası Koalisyon’un desteğiyle Rakka’ya operasyon düzenliyor, o zaman Türkiye bu saldırıyı nasıl yapabiliyor? Daha doğrusu, ABD bu saldırıya niçin onay veriyor? Neden engellemiyor?

Kanımca yanıtı açık.

ABD büyük olasılıkla, kendi planlarını yaşama geçirme fırsatı verdiği için bu operasyonlara karşı çıkmadı.

Ancak ABD’nin planı tam olarak ne, onu da bilmiyoruz.

Birçok şey söylenebilir.

Bu saldırıya onay vererek, en azından sessiz kalarak siyasal çözüm süreci için Türkiye’nin saldırganlığını kullanıp Kürtlere, özellikle de PYD ve PKK’ye ‘had bildirmek’ mi istedi?

Türkiye’ye yeterince tepki vermeyerek onu cesaretlendirmek ve Türkiye’yi böylece daha büyük bir açmazın içine mi çekmek istedi?

Önümüzdeki dönem politikalarına Türkiye’yi önemli bir destekleyici olarak eklemlemek ve Türkiye-Rusya ilişkisine sekte vurmak için ‘bazı yaramazlıklarına göz yumarım’ mı, dedi.

Bunlar ilk akla gelen birkaçı ama ABD’nin her an devreye sokabileceği daha fazla planı olduğunu unutmamak gerekir.

***

Türkiye’nin de hesapları var tabi.

Evet, zımnen destek almıştır ancak kabul edelim ki riskli bir adım da atmıştır.

Bu riskli adım içinde sadece Suriye ve Kürtlere yönelik politikaların değil ABD ile girilen çelik çomak oyununun önemli bir payı var, kanısındayım. Erdoğan açısından gelinen aşamada önemli olan artık herkesin bildiği sır olan kimyasal gazlardan kaçak silah ve insan ticaretine kadar varan Suriye dosyaları ile Reza Zarrab dosyasıdır.

Bu ‘el yakan’ cinstten dosyalar, açık ki ancak yeniden ve eskisinden daha bağımlı bir biçimde ABD eksenine girerse Erdoğan’ı sıkıntıya sokmaz. Aksi durumda Erdoğan’ı kötü günlerin beklediğini söylemek falcılık olmasa gerek.

Doğrusu, her şey bir yana karmaşık bir ilişkiler ağında, bir kurtlar sofrasında, belki de tüm Ortadoğu’nun kaderini belirleyecek adımların atılacağı anlar yaklaştıkça kılıçların da giderek daha fazla keskinleştiği...

Herkesin elinde ‘kozları’ var ve o ‘kozlar’ giderek daha fazla masaya sürülüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi