Tutuklamada zorla besleme şüphesi

Tutuklamada zorla besleme şüphesi
Nuriye ve Semih'in tutuklanmalarının ardından cezaevinde açlık grevine zorla müdahale şartları oluşabilir. Uluslararası sözleşmelere göre müdahale konusundaki karar hekime bırakılıyor.

HABER MERKEZİ -Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevleri eylemlerinin 76. gününde tutuklanmaları, müdahale riskini de beraberinde getirdi.  

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasa, açlık grevindeki eylemcilere müdahaleye kapı açıyor. Yasa’nın 82. maddesi, "Hükümlü eylemin kötü sonuçları ile bırakacağı bedensel ve ruhsal hasarlar konusunda ceza infaz kurumu hekimince bilgilendirilir. Psiko-sosyal hizmet birimince de bu hareketlerinden vazgeçmeleri yolunda çalışmalar yapılır ve sonuç alınamaması halinde, beslenmelerine kurum hekimince belirlenen rejime göre uygun ortamda başlanır" hükmünü düzenliyor.

İSTEĞİNE BAKILMAKSIZIN MÜDAHALE YAPILIR

Yasa, hükümlünün beslenmeyi reddetmesi halinde, "Hayati tehlikeye girdiği veya bilincinin bozulduğu hekim tarafından belirlenenler hakkında, isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde derhal hastaneye kaldırılmak suretiyle muayene ve teşhise yönelik tıbbi araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirler, sağlık ve hayatları için tehlike oluşturmamak şartıyla uygulanır" hükmünü içeriyor.

TCK NE DİYOR?

Türk Ceza Yasası’nın 298. maddesi, "Hükümlü ve tutukluların beslenmesini engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır. Beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinden biri veya ölüm meydana gelmiş ise, ayrıca kasten yaralama veya kasten öldürme suçlarına ilişkin hükümlere göre cezaya hükmolunur" hükmünü içeriyor.

ANAYASA MAHKEMESİ YORUMLADI

Anayasa Mahkemesi de açlık grevleri ile ilgili verdiği kararlarda, müdahaleye zemin oluşturuyor. Anayasa Mahkemesi, Çankırı İnfaz Hakimliği tarafından açlık grevindeki eylemciye disiplin cezası verilmesine yönelik hükmün iptaline ilişkin 2013 yılında yapılan başvuruda, "Ceza infaz kurumlarının, yapıları gereği hürriyetin sınırlandırıldığı ve Devletin kontrolü altındaki özel alanlar olması ve dolayısıyla Devletin hem bu kurumda bulunanların güvenliklerini ve sağlıklarını koruma hem de disiplini tesis etme yükümlülüğünün bulunması karşısında, hükümlülerin ve tutukluların da ceza infaz kurumlarında diledikleri şekilde eylem yapma özgürlüğünün bulunmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır" yorumunu yapmıştı.

SÖZLEŞMELER NE DİYOR?

Uluslararası sözleşmeler ise bu konuda bazı kısıtlamalar getiriyor. Dünya Tabipler Birliği'nin 1975 Tokyo Bildirgesi'nde ve 1992 Malta Bildirgesi'nde açlık grevi ve ölüm orucu halinde olan bir kişiye nasıl yaklaşılacağı konusu belirleniyor. Bildirgelerde, "Kişinin buna kendisinin iradi karar verdiğinin uzman bir hekim tarafından tesbiti, bu durumun da yine beslenmenin iradi olarak reddedildiğinin bir başka bağımsız hekim tarafından onaylanması gerektiği" ifade ediliyor.  Malta Bildirgesi’nde müdahale için şu düzenlemeler yer alıyor:

"Müdahale etmek ya da etmemek konusunda ki son karar -temel çıkarları hastanın iyiliği olmayan- üçüncü tarafların müdahalesi olmaksızın hekimine bırakılmalıdır. Gerektiğinde hekim, hastaya açıkça,  onun (hastanın) tedaviyi reddetme, koma durumunda, yapay beslenme ve ölüm riski gibi kararını kendisinin onaylayıp onaylamadığını belirtmelidir. Eğer hekim hastanın reddetme kararını onaylamıyorsa, onun başka bir hekim tarafından takip edilmesini sağlamalıdır."

 

YASADA ZORLA BESLEME YOK

Öte yandan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak'da bugün konu ile yaptığı açıklama da şunları söyledi: 

"Nuriye Gülmen ve Semih Özakçanın tutuklanma talebinin asıl gerekçesinin 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 82. maddesi olduğunu düşünüyorum. Bu madde zorla beslemeye imkan veriyor. (Aynı Yasanın 116. maddesi uyarınca bu kural tutuklulara da uygulanabiliyor). Dışarıdaki açlık grevine bu tür bir müdahalenin yasal dayanağı yoktu. Ya bunun için bir KHK çıkaracak ya da bir şekilde açlık grevinde olanları tutuklayacaklardı.

Tabii böyle bir tutuklama sadece kağıt üzerinde geçerli olacaktır. Çünkü bu gerekçeyle tutuklama yapılamaz. Böyle bir nedenle tutuklama yapılmasına dair yasalarda bir hüküm yok. AİHS'in 18. maddesi uyarınca Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz. Bu nedenle, zorla besleme yapmak amacıyla tutuklama yapmak da mümkün değildir. Bu nedenle karara bu nedenle tutukluyoruz demeyecekler başka bir gerekçe yazacaklar ama bu durumun daha sonra saptanmasına mani değil. Yani gerçek amacın farklılığı daha sonrasında da saptanabilir.

Zorla besleme konusunda da sınırsız bir yetki yok. 82. madde de "hayatî tehlikeye girme veya bilinç bozukluğunun hekim tarafından belirlenmesi" koşulu getiriyor. Ama nihayetinde böyle bir doktor raporunun kolayca temin edilebileceğini tahmin etmek güç değil. Ancak bu yapılırsa, bu da Sözleşmenin 3. maddesinin ihlaline neden olabilir. AİHM, zorla beslemeyi kategorik olarak reddetmiyor. Ama bunun koşulları var. Tabii bugüne kadarki vakalarda hep hapiste olan kişinin açlık grevi tartışılıyordu, ilk defa açlık grevini sonlandırmak için bir tutuklama vakasıyla karşı karşıyayız, bu temel ilkeleri etkiler mi onu kestirmek güç."

    Öne Çıkanlar