Ülkücüler paramparça

Ülkücüler paramparça
Erdoğan’ın yaklaşmakta olan cumhurbaşkanlığı seçimleri için oluşturmaya çalıştığı ‘kutsal ittifak’ Ülkücü Hareketi yeni parçalanmaların eşiğine taşıyor.

Henüz, resmi ufukta bir cumhurbaşkanlığı seçimi görünmemesine rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Büyük Birlik Partisi (BBP), muhtemel bir seçimde Erdoğan’ı ve AKP’yi destekleyeceklerini açıkladılar. MHP Genel Başkanı Bahçeli, yerel seçimlere parti olarak gireceklerini, genel seçimlerde ise Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak Erdoğan’ı destekleyeceklerini bildirdi. Bahçeli, desteklerinin seçimle de sınırlı kalmayacağını, 2019’u takip eden beş yıl boyunca Erdoğan’la birlikte hareket edeceklerini açıkladı. Dün de (10 Ocak) Erdoğan’la 35 dakika süren bir görüşme yaparak ittifak pazarlığını fiilen gerçekleştirmiş oldu. 

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici de önceki gün (9 Ocak) yaptığı bir açıklamada Bahçeli’nin Erdoğan’la ittifak kararını memnuniyetle karşıladıklarını ifade ederek, Saadet Partisi’ni de bu ittifakta yer almaya çağırdı. Destici, "BBP olarak, Türk milliyetçilerinin, muhafazakârlar ile maneviyatçıların birlikteliğinden memnuniyet duyduğumuzu ve desteklediğimiz, bu işbirliğinin yanında olduğumuzu çok güçlü bir şekilde ifade ediyorum. Hatta bu birlikteliğe Saadet Partimiz’in de katılmasını arzu ediyoruz. İnşallah önümüzdeki günlerde, bu birliktelikler, bu iş birlikleri daha müşahhas bir hale gelecek ve Türkiye’miz için de çok olumlu sonuçların doğmasına sebep olacaktır" dedi.

Ancak üst düzeyde yapılan bu ittifak açıklamalarının tabana nasıl yansıyacağı merak konusu. 1990’ların başından itibaren çeşitli sebeplerle bölünen Ülkücü Hareket’in siyasi partilerinin, Erdoğan liderliğinde bir çatı altında toplanması hareket için ne ifade ediyor? BBP, özellikle Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir helikopter kazasında ölümü sonrasındaki soruşturma sürecine dair şaibeler nedeniyle AKP’yle sert tartışmalar yaşamıştı. 2014 yılına kadar BBP’yle organik ilişkisi olduğu bilinen Alperen Ocakları’na bir dönem başkanlık yapan Doğan Öztaşkın geçtiğimiz günlerde Yazıcıoğlu için mezarı başında yapılan anma töreninde Başbakan Binali Yıldırım’la tokalaşmayarak bu meseleyi henüz unutmadıklarını gösterdi. Yeniçağ Gazetesi’nden Adnan İslamoğulları, bu hareketin Ülkücülerin Yazıcıoğlu’nun ölümünden sonra yaşananlar konusunda AKP’yi affetmediklerinin işareti olduğunu yazdı. O dönem Ulaştırma Bakanı olan Yıldırım, Yazıcıoğlu’nun ölümüne neden olan kazanın bir suikast olabileceği yolundaki söylentilere "Kazadan kaza çıkarmayın, gereğinden fazla kaldı gündemde" diye cevap vermişti. Dolayısıyla Destici’nin yapılan "kutsal ittifak"tan duyduğu memnuniyeti dile getirmesi, BBP tabanının Yazıcıoğlu’nun ölümüne ilişkin şüphelerin bertaraf edildiği anlamına gelmiyor. 

Benzer bir gelişme de anayasa değişikliği referandumu öncesinde, Ülkü Ocakları’nın 10 eski genel başkanı ile MHP arasında yaşanmıştı. MHP referandumda, Erdoğan’ın gösterdiği iradeyi destekleyerek "evet" oyu için kampanya yaparken, Ülkü Ocaklarının 1980 sonrasındaki 10 eski genel başkanı "hayır" oyu vereceklerini beyan etmişlerdi. Atilla Kaya, Müsavat Dervişoğlu, Servet Avcı, Suat Başaran, İrfan Özcan, Ulvi Batu, Azmi Karamahmutoğlu, Hakan Ünser, Alişan Satılmış ve Harun Öztürk birlikte düzenledikleri basın toplantısında şu açıklamayı yapmışlardı: "Yürekten bağlı olduğumuz ve onunkinden ayrı bir gelecek düşünmediğimiz milletimizin de ‘hayır’ demesini istiyoruz. Biliyor ve bildiriyoruz ki; şimdi ‘hayır’ demezsek, bir daha hiç diyemeyebiliriz."

MHP 1990'LARDA BÖLÜNMEYE BAŞLADI

MHP’li liderlerin "biz cezaevinde olsak da fikirlerimiz iktidarda" diye hoşnutluklarını belirttikleri 1980 Darbesi’nin şokunu atlatıp tekrar siyaset sahnesine çıkabilmeleri 1990’ları buldu. 1991’de, Türkeş’in liderliğinde o dönemdeki adıyla Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) ile seçim ittifakı yaptı. İttifakın MHP’ye sağladığı kazanım 19 milletvekilinden ibaretti. Ancak hemen arkasından Ülkü Ocakları ile Nizam-ı Alem Ocakları arasında süren çatışma dolayısıyla parti bölündü ve BBP ortaya çıktı. Kişisel çatışmalar bir yana bölünmenin arkasında yatan sebep 1980 öncesinden kalan Ülkücü Hareket mirasının geleceğinin ne olacağı konusuydu. Alparslan Türkeş, 1970’lerde ABD’nin Yeşil Kuşak projesinin de desteğiyle yükselişe geçen İslamcı dalgadan payına düşeni alabilmek için Dokuz Işık Doktrini’ni geliştirmiş ve partiyi Türk-İslam çizgisine çekmişti. RP ile ittifakın ardından TBMM’ye girdikten sonra ise partiyi milliyetçi-seküler bir çizgiye çekmeye karar verdi. O dönem bu değişikliğin, MHP’nin kendinde yükselen İslamcılığı dengeleme misyonu görmesinin bir sonucu olduğu konuşuluyordu. Ülkü Ocakları büyükçe bir reformdan geçirildi. Lider olarak Muhsin Yazıcıoğlu’nu tanıyan Nizam-ı Alem Ocakları ise Türk-İslam çizgisinde ısrar ediyordu. Sonunda ortaya BBP çıktı. 

BBP, 1995’te yapılan genel seçimlerde ANAP ile seçim ittifakı yaparak 7 milletvekili elde etti. MHP ise ittifaksız girdiği bu seçimde yüzde 8.18 oy alarak parlamento dışı kaldı. Alparslan Türkeş, partiyi küçültmekte olduğunun farkında olsa da MHP’yi sekülerleştirme çabalarına hız verdi. Bu çaba, 1999 seçimlerinde meyvelerini verecek, MHP 28 Şubat sürecinin siyasi manzarası içinde aktif bir rol üstlenecekti. Aynı süreçte BBP, seçim ittifakı yaptığı ANAP’ın tavrına rağmen Refah-Yol hükümetinin yanında yer aldı. 

Alparslan Türkeş’in ölümünden sonra başlayan ve hayli kavgalı süren genel başkanlık yarışında öne çıkan isimler bugün artık AKP’de siyaset yapan Tuğrul Türkeş, mevcut MHP lideri Devlet Bahçeli ve 1980 öncesi kuşağın temsilcisi olarak sahneye çıkan Ramiz Ongun’du. Uzun ve gergin bir sürecin ardından yarışı Bahçeli kazandı. Ongun partiden uzaklaşırken, Tuğrul Türkeş uzunca bir süre MHP’de kalmaya devam etti. Bahçeli’nin kongre sürecindeki en önemli destekçileri Koray Aydın ve Şefkat Çetin’di. Gerek Bahçeli gerekse Türkeş, MHP’nin sekülerleşmesi konusunda hemfikirlerdi. Üçüncü aday Ramiz Ongun ise 1980 öncesinden kalan Türk-İslam ülküsü mirasının sürdürülmesi gerektiği düşüncesindeydi. Sonuçta yarışı seküler cephe kazandı. 

MHP bütün bu kavgaya bir yanda 28 Şubat devam eder, dolayısıyla resmi ideolojinin kurumları yükselmekte olan İslamcılık’ı durduracak bir yöntem icat etmeye çalışırken başladı. Refahyol hükümetinin dağılmasından sonra gerçekleştirilen 1999 seçimlerinde MHP, tek başına girdiği seçimlerde yüzde 18 oy alarak 129 sandalyeye erişti. Bu defa da BBP meclis dışında kalmıştı. MHP, bugün AKP’lilerin "28 Şubat Koalisyonu" adını verdikleri, dönemin 57’nci koalisyon hükümetinde de (DSP, ANAP, MHP) yerini aldı. MHP yaptığı koalisyon pazarlığında, 7 devlet bakanlığının yanı sıra, Milli Savunma Bakanlığı gibi stratejik, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı gibi yüksek bütçeli bakanlıkları almıştı. 

Koalisyonda MHP’nin Bayındırlık ve İskan Bakanı olarak görev yapan Koray Aydın hakkında ciddi yolsuzluk iddiaları ortaya çıktı. Aydın istifa etmek durumunda kaldı. Suçlamalar Aydın’ın yanı sıra, eşi ve çocuklarının mal varlıklarına da ihtiyati tedbir konulması sonucunu doğurdu. 216 yıl ceza talebiyle Yüce Divan’a çıkartılan Aydın, 2007 yılında "hakkındaki suçlamaların yersiz olduğu" gerekçesiyle beraat ettirildi. 

MHP’nin en geniş kadroyla parlamento ve hükümette olduğu bu dönemde yüz yüze kaldığı bir başka problemse 2001 ekonomik kriziydi. Kriz sonrasında hükümet, Kemal Derviş aracılığıyla geliştirilen acı reçetelerle ne yapabileceğini kestirmeye çalışırken Bahçeli, 8 Temmuz 2002’de bir açıklama yaparak TBMM’yi 1 Eylül 2002’de olağanüstü toplantıya çağırdı. Sebebi, 3 Kasım 2002’de erken seçim yapılması yolundaki talebiydi. Koalisyonun diğer ortaklarıyla görüşmeksizin aldığı bu karar, MHP’ye ağır bir bedel olarak yansıdı. Yüzde 8.36 oranında oy alabilen MHP, bir kez daha baraj altında kaldı ve kendi iç çalkantılarına döndü. 

Seçimlerin ardından genel başkanlıktan istifa eden Devlet Bahçeli, genel kurulda yeniden aday olarak koltuğuna döndü. İstifa eden bir başka isimse o dönemde de teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısı olan Şefkat Çetin’di. Çetin, partiye dönmek için tam 10 yıl bekledi. 

ÇETİN-AYDIN REKABETİ

Mevcut siyasi manzarada Ülkücü Hareket üç ayrı siyasi çatı altında iki ayrı siyaset güdüyor. Türk-İslam ülküsü mirasını sürdüren BBP, AKP-Gülen çatışması öncesinde mesafeli durduğu hatta kimi zaman kıyasıya eleştirdiği AKP ile ittifak halinde. MHP ise 15 Temmuz’dan itibaren, zaman zaman AKP’ye eleştiriler getirse de Erdoğan’la tam bir işbirliği içinde siyaset yapıyor. Ülkücü Hareket’in üçüncü bir kolu ise İYİ Parti’yi büyütmekle meşgul. 

MHP-İYİ Parti çekişmesine, MHP’nin çalkantılı yakın tarihinin iki önemli figürü damga vuruyor. 1997’deki olaylı kongre sürecinde Bahçeli’yi birlikte destekleyen ve o dönem henüz "Ülküdaş" olan Koray Aydın ve Şefkat Çetin. Araları, MHP’nin DSP ve ANAP’la birlikte iktidar ortağı olduğu, post-28 Şubat hükümeti esnasında bozulan Çetin ve Aydın’ın rekabeti, MHP’nin yanı sıra İYİ Parti’nin de teşkilatlanma sürecine damga vuruyor. 

Koray Aydın, 1995 genel seçimleri sonrasında MHP Genel Sekreteri olmuş, Devlet Bahçeli döneminde de bu pozisyonunu korumuştu. Aydın 2011 seçimlerinden sonra yeniden milletvekili oldu. Hemen sonrasında da Bahçeli’ye karşı muhalefete başladı. Aydın, 2012’deki MHP Olağan Genel Kurultayı’nda genel başkan adayı olduysa da kaybetti. 2015’te şansını bir kez daha denedi. Bu defa yalnız Bahçeli’yle değil, Meral Akşener ve Sinan Oğan’a karşı da yarışıyordu. Ancak MHP Genel Merkezi, partiye zarar vereceği gerekçesiyle kurultayın toplanmaması yolunda karar verdi. Bu karar, daha sonra İYİ Parti’nin kurulmasıyla sonuçlanacak bir dizi başka gelişmeyi de beraberinde getirdi. Bahçeli’nin MHP’yi Erdoğan’a ve AKP’ye yaklaştırma stratejisi de yine bu dönemde devreye girdi. 

2002 yılında yaşadığı seçim hezimeti üzerine adeta kayıplara karışmak suretiyle partisinden ayrılan Çetin, 2012’de Devlet Bahçeli’nin arzusu ve hatta ısrarı üzerine döndü. Bahçeli’nin amacı belliydi. O dönemde en büyük muhalifi olan Koray Aydın’ın MHP teşkilatlarındaki gücünü ancak, onu ve bağlantılarını en iyi tanıyan Çetin’in yardımıyla kırabilirdi. Çetin’in MHP’ye dönmesinin hemen ardından, bir çok teşkilat kapatılmaya ya da yöneticileri değiştirilmeye başlandı. Çetin, taşra teşkilatlarına ani "ziyaret"ler düzenliyor ve bir anda kurulu düzeni alt üst ediyordu. Bu dönemde pek çok MHP’li partiden dışlandı. En çok konuşulan teşkilatlardan biri ise, Koray Aydın’ın birkaç gün önce ziyaret ettiği Sakarya teşkilatıydı. 

Aydın bu dönemde, İYİ Parti’deki gelişmeleri takip etti, hatta Akşener’i "Gülenci" olmakla eleştirdi fakat esas olarak MHP’deki muhalefetini devam ettirdi. Ancak Ağustos 2017’de İYİ Parti’ye katıldı ve Ekim’de de teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcılığı görevine getirildi. Bir başka deyişle, sahada Şefkat Çetin’in en büyük rakibi oldu. Fakat Aydın’ın, İYİ Parti’ye girmesi, parti programındaki "yolsuzlukla mücadele" vaadine gölge düşürdüğü için bir hayli eleştiri aldı. Aydın’ın geçtiğimiz Aralık ayı başında Mersin İl Başkanı Fevzi Karaca ile arasında bir yumruklu kavga yaşandığı, hatta buna şahit olan Akşener’in baygınlık geçirdiği iddia edildi. Karaca’nın görevden alınması söylentilerin doğru olduğu ihtimalini artırdı. MHP’de Bahçeli’ye muhalefet ettiği dönemde kendisine destek veren parti teşkilatlarına sahip çıkmaması ve bu nedenle bir hayli partiliyi küstürmüş olması nedeniyle Aydın’ın İYİ Parti’ye beklendiği kadar olumlu bir puan getirmeyebileceği ifade ediliyor. 

Her ne kadar kendisi yalanlasa da, MHP teşkilatlarında, Adana’da MHP eski Genel Başkan Yardımcısı Deniz Bölükbaşı tarafından gerçekleştirilen bir konferansa partililerin gitmemesi yolunda verdiği bir talimat nedeniyle, Bahçeli’nin Çetin’in istifa etmesini istediği söylentisi dolaşıyor. Çetin’in yerine geleceği söylenen Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz ise onun kadar sert tavırlı bir "teşkilatçı" olarak tanınıyor. Ortak özellikleri, Bahçeli’ye sadakatleri. Söylentilere göre Çetin bu defa Bahçeli’nin istifa etmesi yolundaki talebine riayet etmedi. Bahçeli’nin Çetin’i zorlamak yerine Mart’ta yapılacak kurultayı beklediği, Çetin’i divana dahil etmeyerek ondan kurtulacağı ifade ediliyor. Ancak Çetin hakkında bu tür söylentiler ilk kez çıkmıyor. Uzlaşmaz tavrıyla Çetin, bir çok MHP teşkilatının en çok şikayet ettiği ve uzaklaştırılmasını arzu ettiği parti yöneticileri arasında yer alıyor. 

Kısaca söylemek gerekirse, AKP’yle girdiği ittifak sonrasında MHP’den geriye ne kalacağını olduğu kadar, İYİ Parti’nin MHP’den çeşitli sebeplerle uzaklaşanları ne kadar kendi tarafına çekebileceği Çetin ve Aydın arasındaki rekabetin hangi boyutlara ulaşabileceğine de bağlı. 
 

Öne Çıkanlar