Muharrem İnce’de bir sorun yok mu?

İkinci olay benim açımdan daha da önemli. O da Muharrem İnce’nin bir televizyon programına çıkıp cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıklaması.

Çocukluğumdan beri duyduğum en önemli siyasi tümcelerden birisi CHP’de demokrasi olduğudur. Peki hiç demokrasi yaşamamış olan bir ülkede demokrasi nasıl CHP’ye yerleşmiş, işte bunu anlamakta hep zorluk çekmişimdir. Mesela demokrasinin yerleştiği CHP 27 Mayıs darbesini benimsemiş, İsmet İnönü ne kadar Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesini önlemeye çalışsa da diğer yapılanların demokrasi adına yapıldığını savunmuş ve 27 Mayıs’ın yıllarca bayram olmasına karşı çıkmamıştır. 12 Mart darbesine Bülent Ecevit grubuyla karşı çıkarken Nihat Erim ve Ferit Melen darbe hükümetinin başbakanı olmuşlardır. CHP demokratlıkta bununla da kalmamış, 12 Mart darbesinin hava kuvvetleri komutanı Muhsin Batur’u cumhurbaşkanı adayı olarak göstermiştir.

CHP’nin demokratlığından bahsederken benim demokrasi anlayışımı da biraz anlatmam gerekiyor esasında. Ben demokrasinin çok geniş bir kavram olduğuna inananlardan değilim. "Ne olursan ol, gel" mantığına hep karşı çıkmışımdır. Benimle zıt zıta dünya görüşüne sahip ve insan haklarını savunmayan kimseyle aynı platformda olmak istemem, olanlara da karşı çıkarım ve bunun taviz ötesi bir siyasetsizlik olduğuna inanırım. İkinci olarak da bütün dünya görüşlerinin düşünce özgürlüğü adı altında savunulmasına karşıyım. Bu anlamda da şeriatçı ve ırkçı partilerin hem var oluşları hem de siyasi propaganda yapmaları benim için demokrasi kavramının içine girmez.

Şimdi gelelim Muharrem İnce olayına, CHP’nin ve Muharrem İnce’nin hatta yandaş medyanın demokratlığını anlamak için son olayın da eskisine gitmek gerekiyor. Bildiğiniz gibi Muharrem İnce Erdoğan’a karşı cumhurbaşkanı adayı oldu ve kaybetti. Kaybederken demokratik bir seçimle mi kaybetti, hayır, hiç de demokratik bir şekilde kaybetmedi, ikinci tura gidecek seçim, sandıklar kapanır kapanmaz, sayım devam ederken yüksek seçim kurulunun aldığı, daha doğrusu değiştirdiği bir kararla kazanıldı.

Seçim anti-demokratikti ve başından itibaren demokrasiyi savunan Muharrem İnce’nin itiraz etmesi gerekiyordu. Muharrem İnce aksini yaptı ve uzun süre sustu. Ben seçim gecesi ARTI TV’de yaptığımız programda çok net bir şekilde kendisine telefon gelmiş olacağını ve susmasının daha faydalı olacağının söylendiğini iddia ettim. Sonradan anladığımız kadarıyla da olay böyle gelişmiş. Benim demokrasi anlayışımda kendi seçmenini böyle yüzüstü bırakan bir siyasetçinin, aradan kısa bir süre geçtikten sonra tekrar aday olmak istemesi demokrasi filan değildir, bu biraz kendisini olduğundan önemli zannetmektir.

Muharrem İnce bu havaya nasıl sokuldu, CHP ve muhalifler dışında bütün yalaka ve yandaş medya ağız birliği etmişçesine bıyık altından gülerek şunu söyledi ve yazdı: "Muharrem İnce kaybetti ama CHP’nin bugüne değin aldığı en büyük oyu aldı."

Oysa bu yalandı, neden yalandı, tamam bütün partiler seçime katıldı, o yüzden alınan yada yükselen oylar artan CHP oyları diyebilirsiniz ama ortada başka bir gerçek daha var, o da HDP % 11 oy alırken, cumhurbaşkanlığında belli ölçüde Selahhattin Demirtaş oylarında düşüş vardır. Bu düşüş neredeyse aradaki fark ile eşit, CHP o kadar yükselebilmiş. Sonraki seçimlere baktığımızda HDP aynı oyu alınca zaten gerçek biraz daha netleşiyor.

Muharrem İnce’nin aldığı yada yükselttiği oy genel seçim oyları olmadığı sürece zaten CHP’nin oy arttırdığı söylenemez. O zaman bireysel alınan oylar üzerinden bakmak lazım, yani 2009 yılına giderek belediye başkan adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı oya bakmak gerek. Kılıçdaroğlu o seçimlerde % 37 oy alıyor ve seçimi kaybediyor. Bir tarafta bireysel olarak % 33 ve diğer tarafta %37. Birisinin Istanbul, diğerinin Türkiye olması fazla bişey değiştirmez, sonuçta Istanbul Türkiye’nin aynasıdır.

İkinci olay benim açımdan daha da önemli. O da Muharrem İnce’nin bir televizyon programına çıkıp cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıklaması. Muharrem İnce CHP gençlik kollarından gelme bir partilidir ve parti disiplini diye bişey olduğunu bilir. Bir partide her koltuğa aday adaylığınızı açıklayabilirsiniz ama parti meclisi, merkez yürütme ve delegelerin onayı olmadan "Ben cumhurbaşkanı adayıyım, buna da hakkım var" diyemezsiniz. CHP’de ciddi bir demokrasi olsa İnce’yi disiplin kuruluna verir. Oysa hiç de öyle olmadı, olmadığı gibi CHP’nin ne kadar demokrat olduğu savunuldu ve yandaş ve yalaka medya da bunu hep pohpohladı.

O yüzden benim iddiam, bir CHP’linin sarayda Erdoğan ile görüşmesi dedikodusunun ortaya atılmasında ve içişlerinin karıştırılmasında bu olay başlangıçtır. Olaya tersinden bakın, İnce bu açıklamayı 5-6 ay önce yapmasaydı, yani bayram ve seyran yokken adaylığını açıklamasaydı, doğru yada yalan, Erdoğan’la hangi CHP’linin görüşebileceği dedikodusu ortaya atılırdı ki yada bu dedikoduyu kim ciddiye alırdı.

Son olarak da şunu söylemem gerekiyor. İnce dünkü basın toplantısında 21 Kasım’da Kılıçdaroğlu ile ortak basın toplantısı yapma önerisi götürdüğünü ama Kılıçdaroğlu’nun kendisine geri dönmediğini ve CHP’nin bu olayı temizlemesi gerektiğini açıkladı. Ben mi yanlış anımsıyorum yoksa zaman kavramını mı yitirdim, görüşen kişinin İnce olduğu 21 Kasım gecesi açıklandı. Yani gündüz İnce ismi sadece bir dedikodu olarak dolaşıyordu ve bikaç isim daha vardı. O zaman Kılıçdaroğlu niye İnce ile ortak basın toplantısı yapsın ki, böyle bir açıklama yapılacaksa diğer isimleri de kapsaması gerekmiyor mu?

Son olarak kendi kendime şunu sormadan edemiyorum, Türkiye’de neden bu kadar fazla haketmeyen megaloman var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisinden tek satır bile bahsetmeyen A Haber, hem basın toplantısında İnce’yi baş köşesine oturttu, hem de devamlı "Azzzzz sonnaaa İnce" diye diye bir hâl oldu…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi