Ruh hastaları basında ve iktidarda…

İşte size bikaç yönetici, siyasetçi ve gazeteci örneği. Biz de bunlara karşı demokratik yollardan demokrasiyi ve barışı getirmeye çalışıyoruz.

Düşündüğüm zaman tüylerimi diken diken eden kimi olaylar var ve ben ve arkadaşlarım onyıllardır yazacaklarımı yapan yada yapmak istediğini açıklayan iktidarla demokrasi adına mücadele ederek yaşamaya çalışıyoruz. Hiçbir olayı tek başına aldığınızda ne çok gülersiniz ne de akıl almaz bir şekilde şaşırırsınız.

Orgeneral Bedrettin Demirel’i kaç kişi anımsar bilmiyorum ama ben hem o dönem sıkıyönetim muhabiri olduğumdan hem de anılarını yazdığı kitabındaki tümcesinden çok iyi anımsıyorum. Demirel kitabında "12 Eylül'ün geç yapıldığına inanıyorum. Arkadaşlarımın çoğu 'Tam olgunlaşsın, millet tarafından tasvip edilsin' dediler. Bana kalsaydı en az bir yıl önceden yapardım. Bir yıl çok kan aktı" diye yazmıştı. Bu şu anlama geliyor, gençler 1 yıl daha Kenan Evren ve arkadaşlarını haklı çıkarmak için kışkırtıldı ve ölümler desteklendi. Bu haklı diktatörlük isteme payesidir ve bunu isteyenler yargılanmalıdır, oysa gençler idam edildi ve öldürüldü. Demirel daha sonra da darbenin iyice sağa kaydığını söyleyerek "Gelecek kuşaklar bizi lanetleyecek" diyerek özeleştiride bulunan nadir komutanlardandı.

Ankara’da 7 TİP’li gencin öldürülme olayını düşünün, oradaki katillerden biri olan Haluk Kırcı ifadesinde "5 kişiyi ben infaz ettim, 2 kişiyi Abdullah Çatlı. ‘İnfaz ettim. Kurbanların biri havluyla boğularak, dördü kafa hizasından kurşuna dizilerek, diğer ikisi de Eskişehir yolunda öldürüldü." diyor. İnanır mısınız bilemem ama aynı davada yargılanan İbrahim Çiftçi daha sonra şu an iktidar ortağı MHP’de genel başkanlığa aday oldu.

Buna benzer olaylar çok ama ben atlayarak gitmek istiyorum, çünkü şu an benim beynim ve midem nasıl altüst olduysa, sizin de fazla olmasını istemiyorum. Arkasından Devlet Bahçeli’nin arabasında yakalanan 2 otomatik tüfek olayı geliyor. Arabasını ülkücü arkadaşlarına vermiş Bahçeli ve bunlar yakalanıyor. Bahçeli bu olayda yargılanmıyor, o tüfeklerin kimi öldürdüğü hep meçhul kaldı ve şu an bu kişi yönetiyor Türkiye’yi.

MİT müsteşarı Hakan Fidan’a gelelim, o da gizli bir toplantıda "Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine de saldırtırız" diyor ve hakkında hiç soruşturma açılmıyor. Çünkü o toplantıda dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu "Başbakan, bu (Süleyman Şah Türbesi) bir imkân gibi değerlendirilmeli bu konjonktürde" diye bir açıklama yapıyor. Ve sıra geliyor bugünün genelkurmay başkanı o dönemin genelkurmay ikinci başkanı Yaşar Güler’e, o da olaya "Direkt savaş sebebi yani yapacağımız iş, direk savaş sebebi" diyerek desteğini sunuyor.

İçiniz açıldı değil mi, ne güzel yönetiliyoruz ama, neden tam barış sorunu düzelecek gibi görünürken Dolmabahçe mutabakatı yıkıldığında şaşırıyoruz, Sur’a, Cizre’ye saldırı olduğunda daha önce hiç olmamış gibi davranıyoruz.

Sonrasında, yıllardır bu şekilde yönetilen ülkede Cem Küçük gibi bir zibidi, çapsız gazeteci bozuntusu çıkıp televizyon kanalında yapılması gereken işkence metotlarını sıralıyor ve karşısında bulunan aynı çapsız kişi olan Fuat Uğur da gayet normal bişey konuşuyorlarmış gibi dinliyor kendisini, bırakın stüdyodan kovmayı, sırıtarak dinliyorlar birbirlerini.

Ve arkasından başka bir çapsız gazeteci Fatin Dağıstanlı çıkıyor AKİT TV’de ekranlara ve "Hep birlikte toplanalım Cumhuriyet’in önüne bir el bombası atalım" diyebiliyor. Şimdilik soruşturma neyim yok, olma olasılığı da zayıf.

İşte size bikaç yönetici, siyasetçi ve gazeteci örneği. Biz de bunlara karşı demokratik yollardan demokrasiyi ve barışı getirmeye çalışıyoruz. İçlerinde 800 küsur emzikte ve hapiste olan çocukların sadece 150’ye yakınının siyasi olduğunu, gerisinin adi suçtan olduğunu söyleyip, o bebeleri insan yerine koymayan gazeteciler var ve hâlâ CNNTürk yada HaberTürk’te yorum yapıyorlar. Altalta okuyunca dehşet nasıl da büyüyor değil mi?

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi