Yine mihman gördüm gönlüm dar oldu!

Hukuken tanımadığınız, dinen meşru saymadığınız bir yere gidiyorsanız, oradakileri ev sahibi saymıyorsunuzdur. Ev sahibini tanımadığınız bir mekânın misafiri de olamazsınız.

Başlıktaki söz aslen "Yine mihman gördüm gönlüm şad oldu" biçimindedir ve Kızılbaş şiirinin yücelerinden Kul Himmet’in bir dizesidir. Pir Sultan’ın, Hatayi’nin de misafirlikle ilgili, yani "mihman"a dair şiirleri vardır. Sadece edebi bir tema değildir misafirlik Alevilik için, inanca ilişkin kaideler manzumesinin bir parçasıdır. 

Misafir, mihman diye anılır. Mihman Hızır’dır. Hızır Ali’dir. Misafir Ali’dir. Kızılbaş topluluklarının, Alevi/Bektaşi kesimlerinin erkânnameleri böyle söyler. Misafirin göreceği hürmetin modeli, İmam Ali’nin gördüğü hürmettir. Neye geldiği, niçin geldiği sorulmaz, hürmetle karşılanır, hürmetle ağırlanır, hürmetle yolcu edilir. Mihman gören Alevi’nin gönlü şad olur. Peki madem öyle Erdoğan’ın Hüseyin Gazi ziyareti niye beş on kişi hariç kimseyi "Şad" etmiş gibi durmuyor? Gönüller şad olmuş değil de dar olmuş, daralmış gibi değil mi? Niye?

SİYASETÇİLERİN ZİYARET MERAKI

Muharrem orucu günlerinde cemevlerine, Alevi-Bektaşi derneklerine siyasi ziyaret alışkanlığı yeni değil. 1990’ların başında zuhur etti bu adet. Devrin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Hacı Bektaş Dergahı’nda boyun bükerek durdu hatta. 

Şu son günlerde CHP Genel Başkanı (biliyorsunuz kendisi Alevi) Kemal Kılıçdaroğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu benzer ziyaretler yaptı. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da Hüseyin Gazi’ye gitti, "iftar sofrası"na oturdu. Oruçlu muydu? Bir açıklama yok. Gerek de yok. Zaten 15 yıl kadar önce de benzer ziyarette bulunmuştu, o zaman iftar sofrasında önünde su bardağı ile görüntü vermişti. Kimi bunun bir hata olduğunu söylemiş, kimi bile bile bardağı koydurduğunu söylemiş, kimi ağırlayanların inceliği saymıştı. Su niye sorun diyenler olacaktır, 12 İmamlar orucunda, yani Muharrem orucunda su içilmez, oruçlu değilken de. Zaten "ortak iftar sofrası" gibi bir adet de yoktur. Yas tutmanın, yad etmenin orucudur. 

Yine Erdoğan bir keresinde de kışlada Aşure dağıtmıştı, aşurenin kaynadığı kazanın üstüne cumhurbaşkanlığı forsu yerleştirilerek. Yerli, milli ve devletlu aşure öyle olur. Neyse. 

GÜZEL SÖZ ÇOK, GERÇEK CEVAP YOK

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti doğal olarak gündemler içinde hayli öne çıktı. Çok sayıda Alevi kurum ve kuruluş yöneticisi, kaygı, itiraz ve eleştirilerini dile getirdi. Eleştiriler, ziyaretin yapılış usulünden oturma düzenine, davetlilerin seçiminden medyaya yansıma biçimlerine varana kadar geniş bir yelpazedeydi. Ben bu yazıda ne söz konusu eleştirileri değerlendireceğim ne de başka bir eleştiri getirmeye çalışacağım, daha çok ziyareti anlamaya çalışacağım. 

Önce, Cumhurbaşkanı’nın sözlerinden başlayayım: Ağzından bal damlıyordu. Güzel söz iyidir, niye itiraz edelim? Güzel güzel konuşmuş Cumhurbaşkanı da. Birlik, dirlik, beraberlik filan. Fakat, bir Cumhurbaşkanı, bir Alevi mekanını ziyaret ediyor, dedelerle oturuyorsa, Alevilerin talepleri konusunda bir şeyler konuşmak ve duymak istiyor insan. Mesela Cemevlerinin ibadethane kabul edilmemesi ve zorunlu din derslerine ilişkin sıkıntıları iletmiş ağırlayan heyete seçilenler (evet, "ev sahipleri" değil, seçilmiş ağırlayıcılar) kendisine. Bir cevap var mı? Tabii ki yok. 

TAM YETKİLİ HEYET

Ziyaretçi, yani mihman ve beraberindeki heyet bu taleplerin kabulü ya da reddi konusunda yetkili. Tam yetkili. Fakat: 

12 Eylül darbecilerinin zorunlu hale getirdiği (Sünniliğin devletçe onaylı bir versiyonunu müfredat olarak alan) din derslerini zorunlu olmaktan çıkarmaya hiç yanaşmadı bugüne kadar mesela gelen en üst yetkili kişi ve heyet. 

  • Cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına dayüz vermedi mesela aynı heyet, ne yüz vermesi, "İslam’da tek ibadethane vardır" kalıbıyla kestirip attı konuyu. 
  • Alevilere yönelik nefret söylemlerinin (ne söylemi bizzat müfredatlarda yer alan nefret eğitimlerinin) ortadan kaldırılması için hiçbir adım atmadı bu heyet; bırakın adım atmayı, "Alevilik hazreti Ali’yi sevmek ise ben dört dörtlük Aleviyim" lafzı ile bu eğitime katkı sundu. 
  • Nefret söylemlerinin okulda, kışlada, kahvede, çarşı pazarda ve hatta siyaset meydanlarında engellenmemesinin, dahası üretimine katkıda bulunulmasının doğal sonucu olan saldırılar var bir de. 

VALİLİK AÇIKLAMASINDAKİ BİLDİK TUTUM

Elhak, son saldırıların faili yakalandı çabucak, ne var ki Alevilerin saldırıya açık, korumasız yani eksik yurttaşlar olduğu fikrini ortadan kaldıracak hiçbir ciddi girişim yok bir yerde. Tam aksi örnekleri biliyoruz, Örneğin Ankara’da inanç ve ibadet özgürlüğüne yönelik meydana gelen saldırılar daha valiliğin ilk açıklamasında, "basit yaralama ve ızrar" diye tanımlanarak hukuken olası en az cezayı verecek prosedürün başlaması sağlandı. Hak ve özgürlükleri için çalışmalar yapan Alevilerin, son ziyaretin düzenlenmesinde büyük payı olduğu anlaşılan İçişleri Bakanının yönettiği teşkilat tarafından nasıl mağdur ve muğber edilmesine son verileceğine dair hiçbir alamet yok. 

GELEN ‘MİHMAN’ MIDIR?

Bu saydığım hususlar, devletin ve onu yönetenlerin, yani Hüseyin Gazi ziyaretinde mihman koltuğuna oturanların Alevileri aslında resmi açıdan "eşit ev özgür yurttaşlar" olarak tanımadığını gösteren hususlar. Hiçbiri münferit nitelikte değil, aksine hepsi gayet planlı, sistematik ve kararlı siyasetlerin görünümleri. 

Ziyaretin tuhaflığı aslında bu noktada yatıyor, yoksa duvarda hangi resmin tutulduğu, nasıl bir oturma düzeni kurulduğu, davetlilerin nasıl seçildiği, hangi lafların edildiği, hangi taleplere yüz verilmediği ya da verildiği noktalarında değil sadece: Tanımadığınız, kimlik özelliklerinden hoşlanmadığınızı açıkça beyan ettiğiniz, korumadığınız, kamudan dışladığınız, eşitlik taleplerine en ufak bir itibar göstermediğiniz bir topluluğun mukaddes saydığı günlerden birinde o topluluğu niye ziyaret edersiniz? Artık tanımaya başladığınızı göstermek için olabilir, kimlik özelliklerine ilişkin olumsuz tutum ve söylemlerin artık kesileceğini ortaya koymak için olabilir, kamuda kilitli kapıların açıldığını belirtmek için, hasılı eşitliğe adım atıldığını ilan etmek için olabilir. Hangisi var? Hiçbiri. Gerçekte bir "ziyaret" bile değil bu. Ziyaret, bu adımları  içermese bile bu adımların atılacağına dair işaretler vermekle de sınırlı kalabilirdi. 

PEKİ ŞU GBT NEYİN NESİ?

Tek bir vaka gerçekleşenin ziyaret, gelenin mihman olmadığını açıkça ortaya koyuyor: Alevilerin kutsal mekanına mihman olarak gelecek kişinin, orada oluşacak meclise girecek kişilere GBT yapması kadar anlaşılmaz bir tutum daha olamaz. Bir yere misafir olarak gittiğinizde, orada kimin olup olmayacağını belirleyen sizseniz, orada olacak kişiler için devletin kriminal hafızasında kayıt olup olmadığını tetkik ediyorsanız, misafirliğe gitmiyorsunuzdur. Niye gitmiş olursanız olun, hedefiniz ne olursa olsun, hangi mesajı vermek istiyorsanız isteyin, misafir değilsinizdir. GBT, sahneyi kuranın İçişleri Bakanı olduğunun da alameti tabii ki fakat bununla sınırlı değil, devletin ve onu yönetenlerin bütün yurttaşları eşit görmediğinin, özellikle de eşitsizlik piramidinin altına itilmiş kesimlere her şeyden önce güvenlik konseptinin gerekleriyle baktığının da bir ilanı. "Merak etmeyin" diyorsunuz özetle, "Cumhurbaşkanımız onların mekanına gitti ama bütün tedbirleri aldık."

Hasılı kelam, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı’nın bu son ziyareti, anlaşılan yine Alevilerden çok "Sünnilere" mesajlarla dolu bir ziyaret. Çünkü Alevilere yönelik bir ziyaret olsa, meşru ibadethane olarak kabul edilmeyen mekâna gidilmezdi, gidilirse meşruiyetinin hukuki çerçevesinin haberi verilirdi. Hukuken tanımadığınız, dinen meşru saymadığınız bir yere gidiyorsanız, oradakileri oranın ev sahibi saymıyorsunuzdur. Ev sahibi sayacak olsanız, GBT yapmazsınız. Ev sahibini tanımadığınız bir mekânın misafiri de olamazsınız. Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, parti başkanı olabilirsiniz, ama mihman olamazsınız. 

Son bir notla bitireyim, eleştirilere cevaplar içinde gönlümü "dar" eden bir cevapla: Bir dede, ziyaretin pozitif yanlarını saymaya çalışırken, "bize meşruiyet kazandıracağı"nı söylemekten hicap etmedi. Cemevlerinin meşruiyeti yok da bir devlet başkanı ziyaret edince mi meşruiyet kazanılacak? Tarihte cemevlerini, dergahları itibarlı saymayan ne devlet başkanları geldi geçti, meşruiyet onlara mı soruldu? Onlardan mı sadır oluyor meşruiyet? Ne yaptığını bilmeyen ne dediğini niye bilsin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi