hava sahası, kadınlar, vesaire…

harekâtın başlamasıyla birlikte, daha önce gündem olan birçok konu anılmaz oldu. yargı reformu, sessiz sedasız, beklentileri karşılamayacak bir şekilde kabul ediliyor.

türkiye cumhuriyeti’nin suriye topraklarına düzenlediği harekâtın birinci haftasını doldurduk. beklenen ve beklenmeyen gelişmeler oluyor. bunların içinde en önemlileri suriye hükümeti ve sdg arasındaki anlaşma ve rusya’nın bölgede kalıcı bir güç haline gelmesi. bu anlaşma, sürecin pürüzsüz yürüyeceği anlamına gelmiyor tabii ama açıklanan maddelere bakılırsa önemli bir zemin olduğu muhakkak. ancak türkiye’yi ilgilendiren gelişmeler bununla sınırlı değil. kendi adıma, abd’den gelen açıklamalardaki şahıslara yönelik yaptırımlar ifadesiyle halkbank dosyasının da kastedildiğini düşünmüştüm, bunun anlamını ve sonuçlarını konuşmak için biraz beklemek gerek. ama bu yaptırımların lafı bile iktidar kanadında şaşkınlık uyandırdı. ancak bunların içinde yer almayan hava sahasının kapatılmaması meselesi çok önemli.

yirminci yüzyılda savaşlarda yeni bir olgu ortaya çıktı. bu, küresel doğu ve küresel güneyde süren savaşlarda, bir kadının can verme ihtimalinin küresel batıdan ya da küresel kuzeyden bir askerden daha fazla olmasıdır. kadınların, 20. ve 21. yüzyıllarda önemli rol oynayan halk ordularının parçası olması bu olguyu etkileyen ama tamamen değiştirmeyen bir faktör. örneğin ıraklı bir kadının savaşta can verme riski abd’li bir askerden fazla. bunun sebebi, askerî teknolojinin geldiği noktada savaşların askerî güçlerin sivil nüfusa saldırısı şeklinde gelişmesi. bu sivil nüfusun önemli bir kısmını kadınlar ve bakmakla yükümlü oldukları çocuklar oluşturuyor. çocuklara bakmanın kadınların yükümlülüğünde olması durumu, tek ebeveynli -yani anne ve çocuklardan oluşan- ailelerin sayısının artmasıyla yükseliyor. sivilleri riske atan teknoloji esas olarak havadan yapılan bombardımanlardır. hava bombardımanına maruz kalan bir yerde sivillerin korunduğu, saldırıdan muaf tutulduğu iddiasının propagandanın ötesinde bir önemi yok.

kadın barış hareketlerinin özünde yatan gerçeklerden biri bu; diğeri de taciz ve tecavüzün bir savaş ve etnik temizlik aracı olarak kullanılması. yani kadınlar özleri itibarıyla barışa yatkın oldukları için falan değil, savaşın en önemli mağdurlarından oldukları için savaşlara karşı çıkıyor. kadınların savaşmıyor olması, yumuşak tabiatlarıyla, annelik yapmalarıyla falan ilgili değil, bu iktidar aracından uzak tutulmalarıyla ilgili. zaten bütün kadınlar anne değil, annelerin de inandıkları bir davayı çocuklarının geleceğinden önde tuttukları vakidir. ama savaşan erkeklerin ellerinin şiddete alışması, döndüklerinde şiddete eskisinden daha meyyal olmaları, şiddeti en fazla egemenlikleri altında bulunan kadın ve çocuklara uygulayacaklarını tahmin etmek de zor değil.

bütün bunların ışığında, hava sahasının kapatılması sadece tarafların gücünü eşitleyecek bir hamle değil aynı zamanda, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu sivilleri koruyacak adımlardan biri.

ama mevcut durumun kadınlar üzerinde başka etkileri de var. harekâtın başlamasıyla birlikte, daha önce gündem olan birçok konu anılmaz oldu. cezaevlerinde bulunanlar, onların yakınları ve muhalif siyasetle uğraşanlar için çok önemli olan yargı reformu, sessiz sedasız, beklentileri karşılamayacak bir şekilde kabul ediliyor. ekonomik krizin etkisi, türk lirasının değerinin düşmesiyle artacak. turizm bakanı mehmet ersoy’un sahibi olduğu şirket, uzmanların doğal haliyle korunması gerektiğini söylediği bodrum kissebükü adayalı koyu’nda otel inşa etmekte ısrar ediyor. daha böyle çok şey var. ama gündemin bu şekilde silinmesinden en fazla zarar görecek olan kadınlar; onların gündemi, öncelikleri yok sayılıyor. bugün başta şule çet’in ölümü olmak üzere erkek şiddetinin yargılandığı davalar feminist olsun, olmasın kadınların çabasıyla gündemde kalıyor.

bu açıdan, akit’in, "cephede kazandığı parayı eski eşine veriyor" başlıklı haberi bence bir işaret fişeği. yukarıda andığım tek ebeveynli ailelerin artması nafaka hakkını erkeklerin gündemine soktu. bu hakkı gasp etmek için çalışan erkek örgütleri var. bir kadının nafaka alması bu örgütlerin anlattığı kadar kolay bir iş değil, boşanma sürecinde erkekten daha az kusurlu olması gerekiyor. nafaka kadının çalışmaya başlaması, evlenmesi ya da "evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması" halinde kesiliyor. erkekler eski eşlerinin bir erkekle herhangi bir yerde fotoğrafını kullanarak nafakadan kurtulmak istiyor. onların sesi, hoparlörü olan akit gibi mecralar, erkeklerin eski eşlerine ve çocuklarına duymaları gereken sorumluluğu bir yük olarak tanımlayarak ücretli çalışmayan kadınları her koşulda evliliğe razı gelmeye zorlamanın derdinde. ama iş bununla sınırlı kalmaz. yarın öbür gün, "barış pınarı harekâtı"nda yer almış bir erkeğin bir kadına şiddet uygulamasına hoşgörüyle yaklaşacak bir ideolojik iklim oluşur. savaşın, savaşmanın en yüce değer sayılmasının olağan sonucu olur bu. o yüzden mutluluğumuz ve güvenliğimiz için militarizme karşı duruyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi