'Kızgın demiri soğutma' mı dediniz?

Hem siyaset hem de yargı sahnesinde yaşananlar kızgın demirin soğutulmak bir yana daha da kızdırılacağına işaret ediyor.

"Dönem kızgın demiri soğutma dönemi. Dönem birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemi. 82 milyon hep birlikte Türkiye İttifakı olarak hareket etmeliyiz" diyor Erdoğan, İstanbul’da mazbata Ekrem İmamoğlu’na verildikten sonra.

Bu sözleri duyan birisi Türkiye’de normalleşme döneminin başlayacağını sanabilir. Ama Erdoğan bizi bir kez daha yanıltmadı.

O demiri soğutmaya hiç niyeti olmadığı sadece iki günde yaşananlarla ortaya çıktı.

"FETÖ"cü olmakla suçlanan, soruları sızdırarak binlerce gencin geleceğiyle oynadığı iddia edilen ÖSYM eski Başkanı Ali Demir, bir anda ev hapsine gönderildi. "Çocuklar ölmesin" diyen Ayşe öğretmen ise cezaevine…

Soma’da 301 canın ölümünden sorumlu olan ve topu topu 15 yıl hapis cezası alan Can Gürkan’a bu bile çok görülmüş olmalı ki tahliye edildi.

Ve aynı gün, Cumhuriyet davasında hapis cezası verilen gazetecilerin istinaf mahkemesince onaylanan kararı UYAP’a yüklendi. Sekiz gazeteci yeniden cezaevine girecek.

Bütün bunların zamanlaması manidar değilse nedir?

Ya dün cezaevinde çocukları, yakınları açlık grevinde olan annelere uygulanan polis şiddetine ne demeli?

11 gündür Gebze cezaevinin önünde bekleyen ailelere müdahale ediyor polis. Kalkanlı polisler anneleri dağıtıyor. Cezaevinin önünden uzaklaşan anneleri kalkanlı polisler takip ediyor. Bu sırada bir polis amiri elindeki copla yolda yürüyen anneleri sırtından itiyor sürekli. Sırayla önce bir annenin sırtına gidiyor iki eliyle tuttuğu cop, sonra diğer annenin. Bir yandan da "Hızlan, hadi", "Enerjin var dimi hadi" diye bağırıyor. Açık bir şiddet ve zulüm uygulanıyor annelere.

Yani "Normalleşme beklemeyin" diyor iktidar tüm bu uygulamalarıyla.

Binali Yıldırım iki kez kutluyor mazbatasını alan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu. Peki ya Erdoğan?

Kendisini havalimanında karşılayan İmamoğlu’nu kutlama nezaketini bile gösteremeyecek kadar kızgın olmalı. Kulislere göre bu kızgınlığının faturasını parti içinde de kesecek.

Yandaş medya harıl harıl İmamoğlu’nun açığını yakalamaya çalışıyor, bulamayınca yalan haber üretimine hız katıyor.

Zafer Çağlayan’ın otelin antetli kağıdına yazılmış notla parasını ödediği iddia edilen 240 bin Euro’luk saatini unutmuşlar, İmamoğlu’nun saatine fiyat biçmeye çalışıyorlar.

Emine Erdoğan’ın Londra’da aldığı "fark yaratanlar" ödülünün beş ay önce Erdoğan’ın aile dostu tarafından kurulmuş bir şirket tarafından verildiğiyle de ilgilenmiyorlar mesela.

Çünkü daha büyük dertleri var.

Kirli çamaşırların ortaya saçılmasından korkuyorlar.

Diyarbakır’da, Mardin’de, Dersim’de saçıldığı gibi…

Ya da Arnatvutköy belediyesinde Sayıştay raporuyla ortaya çıktığı gibi…

Bu nedenle Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki verileri kopyalatmak istemesi ayağa kaldırıyor yandaşları. "Kozmik oda" benzetmesi yapıyorlar, "MİT ve Cumhurbaşkanlığı'na ait mahrem bilgiler" diyorlar, "Gizli belgeleri FETÖ ve PKK’ya açıyor" diye suçluyorlar.

Alelacele AKP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Kalaycı ile AKP’li İBB İmar Komisyonu Başkanı Yüksel Akyol, yürütmenin durdurulması için itiraz ediyorlar. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde ve hızda mahkeme yürütmenin durdurulmasına karar veriyor.

Elbette bu "nelerin gizlendiği" konusundaki merakları daha da arttırıyor ama gözleri o kadar kararmış ki bunu bile göremiyorlar.

Ne diyordu Ekrem İmamoğlu gazetecilere "31 Mart ile 18 Nisan arasında ne yazık ki duyum değil daha ötesi tespitlerimiz var. Bunları en sağlıklı şekilde kıyaslamak, verileri analiz etmek ve halkımızın çıkarını korumak adına bu işlem yapılmıştır. Kanuna uygundur. Bizim kozmik odayla işimiz olmaz. Bu devletin hafızası, onu koruyoruz."

İşte korktukları da bu. O verilerin sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması. Kolay değil 25 yıllık bir "veri"den söz ediyoruz. İhaleler, vakıflara aktarılan kaynaklar, bankamatik çalışanlar ve daha kim bilir ne büyük "veri"ler…

Ama unutmasınlar ki bu devlette hiçbir kayıt yok olmaz. Bunun en yakın örneğini de seçim öncesi muhalefet adaylarının fişleme kayıtlarını okuyarak kendileri göstermişlerdi.

Öyle görünüyor ki Erdoğan demiri soğutmak yerine biraz daha kızdırmaya devam edecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi