Erdoğan ne zaman başı sıkışsa İmralı’ya koşuyor

2010 yılından beri yapıyor bunu. Hem HDP’yi İmralı’dan talimat almakla suçluyor hem de HDP üzerinde baskı kurmak için İmralı’yı devreye sokmaya çalışıyor.

Şimdi de öyle yaptı. İstanbul’da sandığa üç gün kala şok etkisi yaratarak HDP’li seçmeni sandıktan uzaklaştırmayı hedefledi.

Ama yok tutmayacak. Neden mi? Daha öncekilerde de tutmamıştı da ondan.

Buyurun Selahattin Demirtaş’ın 14 Şubat 2018’de Sincan’da görülen duruşmada Erdoğan’ın sandık öncesi başı her sıkıştığında İmralı’ya koştuğunu ispatlayan ve kayıtlara geçen sözleri:

"Şahsımla ilgili de özel bir hassasiyeti var. Sadece partimle ilgili değil. 2010 referandumunda partim boykot kararı aldı. Bizim üzerimizde ‘evet’ oyu verilmesi için baskı oluşturuldu. O dönemde partimin içinde olmadığı bir çözüm süreci vardı. Oslo süreci olarak bilinen, hükümet ve PKK yetkililerinin yüz yüze görüştüğü süreç. Anayasa teklifi sunuldu. Biz 2 şeye itiraz ettik. Birincisi kimlikle ilgili düzenleme olmamasına, ikincisi de HSYK ve yüksek yargıyla ilgili düzenlemelerdeki tehlikelere dikkat çektik. Diğer maddeler mavi boncuk olarak yer aldı.

Boykot kararı aldık. Ne yaptılar biliyor musunuz? 'Bunlar İmralı’dan talimat alıyor' diyorlardı ya. Abdullah Öcalan’ın el yazısıyla bakanın kendisi İmralı’dan yazı getirdi. Bana getirdi. Niye, referandumda hem parlamentoda hem dışarıda ‘evet’ oyu vermemiz için. İnkâr ederlerse tanıkları burada dinleteceğim. Kabul etmedik. Hem yazıda öyle bir şey yok. Abdullah Öcalan’ın el yazısı. Defalarca adada, 8 defa ben İmralı’ya gittim. Yazı şu:

'Partimiz hangi kararı verirse saygı duyuyoruz. Ama Anayasa değişikliği acaba yeni bir diyaloğun, çözüm sürecinin önünü açar mı, parti olarak değerlendirmenizi rica ediyorum.'

Destekleyin ya da desteklemeyin demiyor. Bunu İmralı’nın talimatı diye hükümet getirdi. Bizim İmralı’dan talimat aldığımızı söyleyenler Öcalan’ın el yazısıyla getirdi. Kabul etmedik. Boykot tavrımızı sürdüreceğiz dedik, uzlaşı istiyorsanız diğer maddelerde, HSYK ve dil-kimlik ile ilgili değişiklikleri geri çekin dedik. Kabul etmedik.

Majesteleri öfkelendi tabii; 'hani İmralı’dan talimat alıyorlardı' demiş bakanlarına. Onlar da 'bilmiyoruz vallahi' demişler. Bizimle ilgili asıl kriz o zaman başladı. Sen misin biz Oslo’da çözüm süreci yürütürken benim anayasa değişikliğimi desteklemeyen. Partimize karşı siyasi baskıyı başlatan bizatihi kendisidir."

Bu birincisiydi. Ve tutmadı. Devamı var, Demirtaş anlatmaya devam ediyor:

"2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi. 2014’te de İmralı çözüm süreci vardı. Hiçbir şekilde Cumhurbaşkanı adayı olma talebim yoktu. Ama partim beni aday gösterme kararı aldı. Onur duydum. Ne yaptı? İmralı üzerinde adaylığımı geri çekme baskısı yaptı. Tanıkları var. Devlet adına görüşmeyi yürüten heyet, 'Beyefendi (Erdoğan) çok rahatsız oldu adaylığınızdan, hem çözüm süreci yürütülüyor hem niye aday oldunuz' dedi.

'Biz kendisinin kölesi miyiz?' Cevabım buydu. Biz demokratik siyaseti güçlendirmek için çözüm süreci yürütüyoruz. Biz PKK’ye silah bıraktırmak için uğraşıyoruz da, HDP’ye siyaseti bıraktırmak hedefler arasında değil. Biz demokratik siyasette güçleneceğiz deyince niye rahatsız oluyor? Çözüm sürecinin ruhuna bu aykırıdır.

Kampanyasının ortasında, gene tanık dinletebilirim, şu anda yüksek bürokraside görevli birisi geldi ve 'beyefendi çok rahatsız' dedi. 'İkinci tura kalmamın kendisi açısından ne yararı var, çözüm sürecini hiç mi düşünmüyor.' Çünkü anketler yüzde 10’un üzerinde gösteriyor beni, diğer aday Ekmelettin İhsanoğlu beklenen oyu alsaydı ikinci tura kalıyordu. Cevabım aynen şu oldu: ‘Kendisine söyleyin demokratik siyasete inanıyoruz. Demokratik bir şekilde de çalışmamızı yürütüyoruz. Bunun çözüm sürecine nasıl aykırı olduğunu iddia edebilir. Ben aday oldum son güne kadar da kampanyayı en güçlü şekilde yürüteceğim’."

Bu da ikincisiydi. O da tutmadı. Ama bitmedi. Demirtaş’tan dinlemeye devam edelim:

"İnanamıyorum, niye uğraşsın ki, koskoca Cumhurbaşkanı bir siyasetçiyle niye uğraşsın. Uğraşır, uğraşacak çok şey bulur. 7 Haziran seçiminde parti olarak seçime girmeyelim diye İmralı üzerinden bize baskı yapmaya kalkıştılar. Devlet İmralı Heyeti, ‘çözüm sürecine aykırıdır’ dedi. ‘20-25 milletvekili neyinize yetmiyor, bağımsız girersiniz’ dedi. Niye? AKP’ye 400 milletvekili lazım. Tek başına Anayasa değiştirecek. Bir gün sonra HDP, PM kararı olmamasına rağmen parti olarak seçime gireceğini açıkladı. Partim, 7 Haziran’da parti olarak seçime girmeliydi. Doğru yaptı. PM de hemen ardından oy birliği ile bu kararı aldı. Çünkü kendisi engellemeye çalışıyordu. Kandil’in, İmralı’nın talimatlarıyla Demirtaş şunu yaptı diyenler bana, partime bunları yaptırmaya çalıştılar. Biz halkımızın gücünü esas aldık. Doğru kararlarla adımlar attık."

Ve yıl 2019. Erdoğan sandık öncesi bir kez daha sıkıştı ve yine İmralı’ya koştu. İnce hesaplanmış planını devreye soktu. Bir akademisyeni İmralı’ya göndertti. Öcalan’ın avukatlarına verdiği mektubun bir kopyasını ‘devlet’ eliyle akademisyene verdi ve kamuoyuna açıklattı. Ama ondan önce kendi yazarlarından Sabah’ın Ankara temsilcisi Okan Müderrisoğlu eliyle soru işaretini ortaya attı. Son üç günde ortalık karışır ve gerçekler ortaya çıkmaz diye düşündü. Kürt seçmenin aklıyla dalga geçmeye kalktı. Elbette ne HDP seçmeninin ne de Kürt seçmenin AKP’ye oy vermeyeceğini çok iyi biliyordu. Tek amacı kafa karıştırarak sandığa gitmelerine engel olmaya çalışmaktı.

Ne diyordu Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati, iki gün önce: "Büyükşehir Belediyesini biz kaybedersek ne kaybedeceğimizi hepimiz 31 Mart'tan sonra çok iyi anladık. 18 günlük süreçte bunlar nasıl devasa bir şey alacaklarını ve onunla neler yapabileceklerini öğrendiler. Onun için asılıyorlar."

İşte bu nedenle bir kez daha İmralı’dan medet umdular.

Bu dördüncü oldu. Ve diğerleri gibi bu da tutmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi