‘Hayatın olağan akışına aykırı ama…’

CHP, HDP’ye yapılanlara da ‘Hayatın olağan akışına aykırı ama seyredeceğiz’ mi diyecek?

31 Mart seçimlerinden dört buçuk ay sonra görevden alınmıştı HDP’li üç büyükşehir belediye eş başkanı; Diyarbakır, Mardin ve Van.

Ve ortaya çıkmıştı ki daha belediye başkanları mazbatalarını bile almadan valilikler görevden alınmaları için harekete geçmişti. Diyarbakır ve Mardin valilikleri 31 Mart’tan bir gün sonra yani 1 Nisan’da Selçuk Mızraklı ve Ahmet Türk’ün görevden alınması için İçişleri Bakanlığı’na başvurmuştu.

Selçuk Mızraklı görevden alındıktan iki ay sonra tutuklandı. Hem de bir ‘itirafçı’ olduğu söylenen gizli tanığın ifadesiyle. Ama o ‘tanık’ kendi ‘tanık olmadığı’ bir suçlama yöneltmişti Mızraklı’ya.

Üç yıl önce Mardin Nusaybin’de teslim olan ‘Bermal’ kod adlı H.B.A, 31 Mart yerel seçimlerinden 11 gün önce aniden bir ‘itiraf’ta bulunmak istemiş. Ve kalkıp demiş ki; "Diyarbakır’da özel bir hastanede kırsal alandan gece geç saatlerde getirilen ‘Hogır’ kod isimli teröristi Mızraklı ameliyat ettikten sonra güvenlik güçlerine teslim etmeden, taburcu edip, serbest kalmasını sağladı."

Üstelik buna şahitlik etmemişti, başkalarından duyduğunu söylemişti!... Elbette doğru değildi söyledikleri. Ki Mızraklı, "Böyle iddiaları kabul etmiyorum" demiş ve savunmasına şöyle devam etmişti:

"Kıdemli cerrah olduğum için hastanede nöbetim bulunmuyordu. Tanık, hastanın bağırsağının kesilip alındığından bahsetmiştir. Tıp kurallarına göre böyle bir ameliyat geçiren kişinin ertesi gün taburcu olup, gitmesi hayatın olağan akışına aykırıdır."

Elbette, kolluk güçlerince ya da savcılıkça bu konuda herhangi bir araştırma yapılmamıştı. Yani gerçekten somut hiçbir delil yoktu. Kanıta da gerek yoktu çünkü niyet zaten belliydi.

Mızraklı’ya yöneltilen diğer bir suçlamadan da anlaşılacağı gibi…

Mızraklı KHK ile kapatılan Sarmaşık Derneği’nin kurucusu ve başkanı olmakla da suçlanıyordu. Ki o dernek aslında bir gıda yardım derneğiydi ve Diyarbakır’daki tüm meslek örgütlerinin başkanlarının kurucusu olduğu bir dernekti. Onlardan biri de iki dönem AKP milletvekilliği de yapan Galip Ensarioğlu’ydu.

Mızraklı ile aynı gün gözaltına alınan ve tutuklanan Kocaköy Belediye Başkanı Rojda Nazlıer’in durumu da pek farklı değil.

2018 yılında "Pişmanlık Yasası"ndan faydalanarak teslim olan Ercan Tuci ve Emrah Budak, Nazlıer aleyhinde ifade vermişler. Ne zaman? Elbette teslim olur olmaz değil, Nazlıer tutuklanmadan 15 gün önce… Aniden onlar da bir "itirafta" bulunmak istemişler!

Ercan Tuci, 2017’de Lice’nin Akçapınar mezrasında Rojda Nazlıer’e ait olduğunu iddia ettiği bir eve altı kişi ile gittiğini söylemiş. Diğer ‘tanık’ Emrah Budak ise onu bile söylememiş. Eve hiç gitmediğini ama "toplantı sonrasında arkadaşlarından toplantıya Rojda isimli milisin de katıldığını öğrendiğini" söylemiş!

Rojda Nazlıer, suçlamaları kabul etmedi ve senaryo olduğunu söyledi. Avukatları söz konusu tarihlerde Rojda Nazlıer’in Lice’de değil Diyarbakır’da yaşadığını söyledi.

Ama sonuç baştan belliydi. Savcılık belediye başkanı Nazlıer’i tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk etti. Ve dosya savcılığın bulunduğu birinci kattan Sulh Ceza Mahkemesi’nin bulunduğu dördüncü kata gönderildi. İşte bu üç kat arasında apar topar SEGBİS ile ‘Lice 2019’ isimli bir ‘gizli tanığın’ ifadesi alınarak dosyaya konuldu.

Yani savcılık ifadesi sırasında olmayan bir ‘ifade’ dosyaya eklendi.

Nazlıer’in avukatı Bayer Mızrak, bu skandal için "Jandarma ve savcılıkta gizli tanık olduğu belirtilmedi. Muhtemelen ‘Lice 2019’ isimli gizli tanığın beyanı biz savcılıktan hâkimliğe gelene kadarki zaman diliminde alınmıştı. Herhalde hâkim bu dosyayla tutuklama vermeyebilir düşüncesiyle bir gizli tanık da dosyaya girdi" diyor.

Bu iki belediye başkanının dosyası bile kararların aslında çok önceden verildiğini gösteriyor. Ve artık o kadar pervasızca yapılıyor ki.

Ne yazık ki bu pervasızlığın en büyük nedenlerinden biri de toplumsal tepkisizlik ve suskunluk. Özellikle de ana muhalefet partisi CHP’nin bir başka muhalefet partisine yönelik sindirme, yok etme harekâtı karşısındaki ‘mış’ gibi yapan tavrı. İşte o nedenle ki CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu iki gün önce basına kapalı grup toplantısında partisini eleştirdi. HDP’li belediye başkanlarının görevden alınmasına CHP’nin daha fazla tepki göstermesi gerektiğini söyledi ve bu konuda komisyon kurma önerisinde bulundu.

Tanrıkulu, aynı konuşmasında Kuzey Suriye Harekâtı’na desteği nedeniyle de partisini eleştirdi: "CHP kaybetti Erdoğan kazandı."

Bu sözleri nedeniyle Meclis kulisinde bazı CHP’li milletvekilleri Tanrıkulu’nu tebrik etti. İşte o milletvekillerinin artık seslerini daha gür çıkarma zamanı.

Umalım da dokunulmazlıkların kaldırılmasına "Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz", Kuzey Suriye Harekâtı’na "İçimiz yana yana evet diyeceğiz" diyen CHP, bu kez de "Hayatın olağan akışına aykırı ama seyredeceğiz" demez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi