Çiftlik Bank’ın ‘tosuncukları’ ülkeyi teslim almış!

Ahlak hırsızlığından, demokrasiden çalmaktan, hukuk kapkaççılığından, siyaset yankesiciliğinden, kamu yönetimi kalpazanlığından dolayı bu depremde de binalar yıkılmıştır.

"Kırılan fay değildir, kırılan ar damarıdır.

"Binaların yıkılmasının asıl sebebi ahlak hırsızlığıdır, demokrasiden çalmaktır, hukuk kapkaççılığıdır, siyaset yankesiciliğidir, kamu yönetimi kalpazanlığıdır.

"Depremde insanlarımızın ölmesi, sadece malzemeden çalma hırsızlığı değildir, aynı zamanda insanlık hırsızlığıdır.

"Kader, diye geçiştirilemez.

"Türkiye yıllarca har vurup harman savurma mantığıyla yönetildiği için bu sonuçlar yaşanıyor.

"Deprem konusunda yıllardır hiçbir önlem alınmadı. Yıllardır hiçbir çözüm üretilmedi. Sadece vaat üretildi.

"Sorun sadece inşaat malzemesi çalmaya indirgenemez.

"Depremde ortaya çıkan felaketin asıl sebebi kamudaki yolsuzluklardır, yönetim sorunudur."

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM’deki basın toplantısında bu sözlerin altını iyice çizip "Bu sözler bana ait değil, bu sözler bugün ‘Depremi durdurma şansımız var mı ki’ diyen AKP Genel Başkanı olan cumhurbaşkanının 2003 Bingöl depreminden sonra yaptığı konuşmadan alınmış."

2003 yılında çiçeği burnunda bir iktidarın lideri olan Erdoğan Bingöl depreminde "Kader, diye geçiştirilemez" diyordu.

17 yıl sonra Elazığ’da kendisini dinleyen depremzedelere "Tabii biz kaza ve kadere iman etmiş insanlarız, her şeyden önce Müslümanız. Kaza da kader de imanımızın gereğidir" diye sesleniyordu.

2003 Erdoğan’ıyla 2020 Erdoğan’ı arasındaki "kader" farkı bu iktidarın çürüme katsayısını göstermektedir.

1999 depreminden sonra bir kereliğine konulan ancak AKP’nin iktidara gelmesinden sonra kalıcılaştırılan "deprem vergisi" aracılığıyla o günden bu yana geçen yaklaşık 20 yıl boyunca 36 milyar dolar yurttaşların cebinden çıkıp devletin hazinesine girmiş.

Her depremden sonra olduğu gibi, Elazığ depreminden sonra da bu kez daha yüksek sesle sormaya başladı sosyal medyada yurttaşlar:

"Deprem için topladığın paralar nerede? 17 yıllık iktidarın boyunca deprem hazırlığı için ne yaptın?"

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu cebinden çıkan paranın hesabını sosyal medya üzerinden soranlara depremin hemen ertesi günü "tahkikat" sopasını gösterdi:

"Türkiye’nin deprem konusundaki yeterliliğini tartışmaya açmak, bu saatte yapılabilecek insanlık dışı bir davranıştır. Başka deprem fotoğraflarını gösterip sosyal medyada paylaşıp panik havası oluşturanlar hakkında tahkikat başlatacağız."

İçişleri Bakanı "talimat" verir de "bağımsız yargı" durur mu! Cumhuriyet Başsavcılığı hemen 50 kişiye "halk arasında endişe, korku ve panik oluşturmak ve Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, TBMM’yi, hükümeti ve devletin yargı organlarını alenen aşağılama" suçları çerçevesinde soruşturma yapıldığını açıkladı.

Hatta o kadar hızlarını alamadılar ki sosyal medya hesabından "geçmiş olsun Elazığ" diye mesaj atan tiyatro oyuncusu Şevket Çoruh hakkında da soruşturma başlatıldı.

Ancak esas dertlerinin "sosyal medya üzerinden yaratılan panik havası" olmadığını Erdoğan adeta itiraf etti:

"Sosyal medyada insanı tahrik eden bazı mesajlar var ki çok çok beter, berbat, ahlaksızca… Örneğin, ‘20 yıldır bu hükümet depreme yönelik ne yapmış’ diyecek kadar."

Meğer bu iktidara "20 yıldır depreme yönelik ne yaptın" diye sormak Erdoğan’a göre "ahlaksızca"ymış.

Bu soruyu ısrarla soranların başında da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu geliyor.

Erdoğan öyle bir yanıt veriyor ki Kılıçdaroğlu’na bu ülkede sadece fay hattının değil "demokrasi hattı"nın da kırılıp paramparça olduğunu itiraf ediyor:

"Bunlar yatıyor kalkıyor ‘o parayı nereye, bu parayı nereye harcadınız.’ Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal’e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok."

Demek ki Erdoğan’a göre Türkiye’de demokrasi "zaman ayarlı"ymış. Ne kadar zaman, o kadar demokrasi! Zaman yoksa demokrasi de yok, hukuk da yok, insan hakları da yok, basın ve ifade özgürlüğü de yok.

AKP "ileri demokrasi" aşamasından "İleri zaman demokrasisi"ne geçmiş de haberimiz olmamış.

Elazığ depreminden sonra sadece yaklaşık 17 yıllık Erdoğan iktidarının depreme karşı hiçbir önlem almadığı ortaya çıkmadı. AKP devletinin bütün kurumlarıyla tel tel döküldüğü de görmezden gelinmez biçimde ortaya saçıldı.

Suistimalden yolsuzluğa, arsızlıktan yüzsüzlüğe kadar bütün pislikler de bir kez daha su yüzüne çıktı.

Daha deprem günü sosyal medya üzerinden "DEPREM yaz 2868’e gönder" diye para toplamaya kalkan Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık gelen tepkiler üzerine mesajını silmek zorunda kalmıştı.

Ancak dikkatler Kızılay’a çevrilince adeta lağım patlamış gibi pis kokular da ortalığı kapladı.

Kurumdan alınan çok yüksek maaşlardan, akraba kayırmacılığına kadar her şey vardı Kızılay’da. Üstüne üstlük Kızılay üzerinden Başkentgaz’ın Ensar Vakfı’na 7,9 milyon dolar aktarıldığı da ortaya çıktı. Bu yolla Kızılay, Başkentgaz’ın vergi kaçırmasına aracılık etmişti.

Çıktığı televizyon programında Kızılay Başkanı Kınık yaptığı aracılığı "Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır" diyordu.

Bu çok tanıdık bir yüzsüzlüktü. Çiftlik Bank yolsuzluğuyla yüzlerce kişiyi dolandıran, kamuoyunda "Tosuncuk" olarak bilinen Mehmet Aydın yurtdışına kaçmadan önce yaptığı dolandırıcılığı aynı cümlelerle savunuyordu bir televizyon ekranında:

"Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başka. Vergiden kaçınmak da suç değildir."

Belki de hayatımda ilk kez Erdoğan’a bu denli canıgönülden katılıyorum.

Fay değil, ar damarı kırılmıştır.

Ahlak hırsızlığından, demokrasiden çalmaktan, hukuk kapkaççılığından, siyaset yankesiciliğinden, kamu yönetimi kalpazanlığından dolayı bu depremde de binalar yıkılmıştır.

Depremlerde ortaya çıkan felaketin asıl sebebi, kamudaki yolsuzluklardır, yönetim sorunudur.

Çünkü Çiftlik Bank’ın ‘tosuncukları’ ülkeyi teslim almıştır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi