24 Haziran üzerine (1)

Seçim sonuçları kimse için parlak değil. Durgunluk, tutuculuk, sabit fikirlilik egemen. İktidar kendi bloku içinde oy kaybederken, muhalefet cephesinde de oy değil, sadece heyecan artmış.

Türkiye, önemli bir seçimi geride bıraktı.

16 Nisan 2017’de tartışmalı referandum sonucunda anayasa hükmü haline gelen değişiklikler, artık sadece fiilen değil. hukuken de yürürlük kazanacak.

Demokrasinin temel kuralı olan kuvvetler ayrılığı, ‘güçlü Meclis, güçlü hükümet’ söylemlerine rağmen, tümüyle son bulacak.

Hükümet yetkisini ve erkini artık sadece bir kişi kullanacak; aynı kişi parti başkanı olarak partisinin milletvekillerini de belirlediği için Yasama’da da aynı biçimde etkili ve belirleyici olacak.

Böylesine köklü değişiklikler içeren, bir anlamda çoğulcu demokrasiden kopuş anlamına gelen önemli bir seçimin koşulları ve süreci de, sonucu da yeterince sağduyulu biçimde tartışılmıyor.

İktidar kanadının büyük partisi, kendi iç tartışmalarını ve oyunun azalmasını gündemden düşürmek için muhalefetin sorunlarını kaşımaya çalışıyor.

Muhalefet kanadının büyük partisi de, her zamanki gibi, ülkede iktidarın yarattığı sorunlardan çok, kendi iç iktidarının sorunlarıyla gündeme geliyor. Ana muhalefet 1950’den bu yana, -bir iki istisnasıyla- hemen her seçim sonrası yaşadığı sonuçsuz tartışmaları hararetle yeniden yalıyor.

Herkes, üretmek istediği siyasal sonuca göre seçim sonuçlarını yorumluyor, eğip büküyor, kullanmaya çalışıyor.
Oysa doğrusu, geride kalan seçimlerle bu seçim sonuçları arasında bir karşılaştırma yapmak ve oradan nesnel (objektif) değerlendirmelere varmaya çalışmaktır.

Yorumları sonraya bırakarak bakınca, 24 Haziran 2018 seçimlerinde görünen durum şudur:

1 - Seçim son derece eşitsiz, adaletsiz koşullarda yapıldı. Son güne kadar iktidar bütün devlet olanaklarını kullandı, yarım yüzyıldır uygulanan üç bakanın istifası (Adalet, İçişleri, Ulaştırma) kuralı bile, bu seçimde uygulanmadı. Kamusal haberleşme olanakları (TRT, AA) tek yanlı kullanıldı; medya büyük çoğunluğuyla iktidarın görüş ve söylemlerinin tekelinde kaldı. Cumhurbaşkanı adaylarından biri, -hakkında mahkumiyet kararı olmamasına karşın- seçim sürecinde tutukluydu.

2 - Erkenin de ötesindeki baskın niteliği taşıyan bu seçime ve adaletsiz koşullara muhalefet yeterince karşı çıkamadı; bu konular dile getirilmekte birlikte, sanki bu koşullarda iktidar değişebilirmiş gibi seçime gönüllü göründü, eşitsizlik ve adaletsizlikler seçim tartışmalarında bazı gereksiz polemiklerin gölgesinde, ikincil konumda kaldı.

3 - Bu hal ve şart içinde yapılan seçimde iktidar ve ana muhalefet partileri oy kaybetti. AKP ve CHP, önceki seçimlere göre geriledi. Milletvekili sayılarının artmasına takılmak yanlış ve yanıltıcı. Çünkü ilk kez bu seçimde Meclis’in üye sayısı (nedense?), 550’den 600’e çıktı. Sayı artışları oy artışından değil, ilave 50’nin dağılıma yansımasından oldu.

4 -  Üç parti kendilerince haklı olarak savunulabilir sonuçlar elde etti. HDP, genel başkanının ve 10 milletvekilinin tutuklu olmasına ve ağır suçlamalara muhatap kalmasına karşın 11.7 oranıyla barajın üstünde kararlı ve kalıcı bir sonuç aldı.

MHP, içinden yeni bir parti çıkmasına, örgütlerinden önemli ayrılıklara ve barajın altında oy alacağı konusundaki yaygın kanıya karşın, 11 civarında oyla seçimin sürprizi oldu.

İYİ Parti (İYİP diye kısaltıyorum), yeni kurulmuş olmasına ve ısrarla görünmez kılınmaya çalışılmasına karşın, %10’u aşmayı başararak, merkez sağda yeni bir parti doğabileceğinin işaretini verdi.

6 - Saadet Partisi, oyunu arttırmakla birlikte adayının ve örgütünün yarattığı ilgi ve sarfettiği gayretin altında oy aldı.

Partilerin aldığı sonuçlarla ilgili değerlendirmeleri, neden bu sonuçları aldıklarını ve başka koşullarda hangi sonuçları alabileceklerini -kendimce- tartışmayı sonraki yazılara bırakıyorum.

Cumhurbaşkanı adaylarının aldığı sonuçlara gelince:

6 - Sayın Erdoğan, %52.6 oranıyla bu seçimi de kazandı. Ancak 2014’de neredeyse bütün diğer partiler karşısındayken, hemen sadece kendi partisinin desteğiyle 51.7 oy almışken, bu kez artan katılım içinde, MHP’nin %10’a varan ilave desteğiyle sonucu elde edebildi.

7 - Muhalefet, 2014’le kıyaslanmayacak kalabalıklar topladı ve heyecan yarattı. Sonuçta muhalefet ittifakından sn İnce %30,7, sn Akşener 7.5, sn Karamollaoğlu 0.9, ittifakın dışından sn Demirtaş %8.5 oy aldı.

8- Muhalefet ittifakının CB adaylarının aldığı oyun toplamı, 2014’de -son derece başarısız ve heyecansız bir kampanya sonucu- sn İhsanoğlunun aldığı %38.5 oranıyla aynı kaldı.

Sonuçlara göre bu kampanyada muhalefetin oyu değil, heyecanı artmış göründü. Bu heyecan artışına önemli katkısı olan sn İnce, 2. tura kalabilir umuduyla diğer partilerden oy desteği aldı.

Sn Akşener, sn Karamollaoğlu ve sn Demirtaş’ın oylarının, partilerinden geride kalması da, sn İnce’nin CHP’den fazla oy almış olması da bundan.

Bu durum karşısında hemen kimse için ortada çok da parlak bir durum yok. Türkiye siyasetinde durgunluk, tutuculuk, katı taraflılık ve sabit fikirlilik egemen. İktidarın kaybettiği oy, kendi bloku içinde yer değiştiriyor; muhalefetin oyu da sabitlenmiş toplam oranını aşamıyor. Karşıdan, iktidardan bir oy sökemiyor.

Seçimden sonra ana muhalefetin bazı milletvekillerinin bile iltifat ettiği, iktidar seçmenini ötekileştirici, aşağılayıcı söylem, kamplaşmanın derindeki nedenleri ve karşıdan oy alma çabalarının çok da içselleştirilmemiş olduğunun ip uçları..

Buradan başlayarak seçim sonuçlarını, öncesini, şartlarını, sonrasını uzunca tartışmak gerekiyor. Sonraki yazılarda bunu yapmaya çalışacağım.

Not:
27 Haziran akşamı değerli ekonomist, yazar Prof. Dr. Mehmet Altan, uzun ve haksız bir tutukluluktan sonra nihayet tahliye oldu. Aynı gün 78’liler Vakfı Başkanı Celalettin Can ve bir grup arkadaşının da tahliye haberi geldi.

Mehmet Altan, düşüncelerine katılın katılmayın, doğru bildiğini söyleyen, çoğulcu demokrasiye, düşünce ve inanç özgürlüğüne içten inanan, her türlü hukuk ve yasa dışılığı red eden, darbeyle, darbecilikle ilgisi olamayacak gerçek bir demokrat aydındır.

Onun durumunda olan herkesin tahliyesi ve mağduriyetlerin sona ermesi, seçim sonrası Türkiye’nin her bakımdan acil ihtiyacıdır. Değerli arkadaşım Mehmet Altan’a, C. Can ve arkadaşlarına geçmiş olsun der,
bu tür sevindirici haberlerin -geç de olsa- çoğalmasını diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi