Artık gecikmesin!

12 Yaş sınırını yükseltmek ve çocukluk yaşından ergenlik çağına taşımak, daha koruyucu ve doğru bir düzenleme olabilir.

Çocuklara karşı işlenen suçlar, siyasi tartışmalara, taraflılıklara kurban edilerek görmezden gelinemez. Bu alanda yaşanan gecikmeler nice mağduriyete neden oldu. Artık olmasın! Artık gecikmesin! Bu suçların failleri de, görmezden gelenleri de, çocuk evliliklerine fetva verenleri de daha ağır cezalarla cezalandırılsın!

                                                                                 ***

Çocuklara karşı işlenen suçların artışı, özellikle cinsel içerikli suç haberlerinin çoğalması nedeniyle iktidar, nihayet, konuya duyarlık gösterdi. Var olan cezai yaptırımların daha caydırıcı hale gelmesi için, bir Başbakan Yardımcısının başkanlığında ilgili Bakanlardan oluşan
bir komisyon kuruldu. Komisyon hafta başında ikinci toplantısını yaptı; çalışmaların kısa zamanda sonuçlandırılması, TBMM'ye sunulacak değişiklik önerilerinin muhalefetle de paylaşılması bekleniyor.

Hükümetin bu adımı, olumlu olmakla birlikte gecikmiş bir adım. Türkiye'de nüfusun hızlı artışının her zaman iyiliğe vesile olmadığı, eğitimin yetersizliği ile birlikte genel kültür ve ahlak alanında gözle görülür bir düşüşün, yozlaşmanın (lumpenleşmenin) yaşandığı uzunca bir süredir tartışılıyor.

Bazı öğrenci yurtlarında, özellikle birtakım 'dinci' çevrelerin, tarikat ve cemaatlerin kurumlarında, bu alanda çok sayıda olay ve şikayet yaşandı. Bu olayların en başında, yönetim erkini elinde tutanlar tarafından kayırmacı tutumlar alınmasa, her olayın üzerine kararlılıkla gidilse, sonraki yıllarda belki birçok çocuğun mağduriyeti önlenecek, birçok rezalet ve felakete meydan verilmemiş olacaktı.

Oysa öyle olmadı.

Şikayet konuları taraflılıklara, siyasi tartışma ve polemiklere kurban edildi. "Bir defaya mahsus" ya da "küçüğün rızası" gibi akıl ve ahlak dışı, yüz kızartıcı mazeretler ileri sürmeye çalışan yetkili ve sorumlular oldu. 

Bazı vakıf ve yurtlarda bu tür olaylarla ilgili yaygın ve devamlı şikayetler varken, bu kurumlar topyekün soruşturmaya alınmak yerine, şikayet konuları görmezden gelinmeye, bireysel ve arızi durumlarmış gibi savuşturulmaya çalışıldı. Hatta, bazı kamu kurumlarının bu şaibeli vakıf ve çevrelerle proje işbirlikleri yaptığı haberleri duyuldu.

Tabii, bu tür suçların alanları sadece bu yurtlar ve benzer  kurumlar değil; çok daha yaygın. Okurken, dinlerken insanın yüzünü kızartan olaylar, aile içinden yakın çevreye, evden, sokağa, oyun ve ulaşım araçlarına kadar birçok mekana yayılıyor. Son zamanlarda cep telefonlarının bir tür ses ve görüntü kayıt aracına dönüşmesi, -belki önceki yıllarda da vahim boyutlarda olan- bu sapıklıkların daha görünür hale gelmesine yol açtı.

Şimdi, bütün bu sevimsiz gelişmelerden sonra Hükümetin konuya özel olarak eğilmesi, önemli bir görevin -gecikmeli de olsa- yerine getirilmesi anlamını taşıyor. Bu çalışmanın sonuçlarının muhalefetle paylaşılması da -eğer gerçekleşirse- doğru bir adım. Böyle bir uygulama TBMM'de gergin tartışmaları ve gereksiz polemikleri azaltabilir. Önemli bir konuda hızlı ve makul bir düzenlemenin yürürlüğe girmesine yardımcı olabilir. 

Komisyon çalışmalarından basına yansıyan bilgilere göre, çocuklara karşı işlenen suçların cezai yaptırımları, caydırıcı olması umut edilen boyutlarda arttırılmaya çalışılıyor. "Ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezası ve "kimyasal hadımlık" gibi yaptırımların yanısıra, cezada indirimden yararlanmayı engelleyen düzenlemeler yapılması düşünülüyor.

Kendi payıma ben, suçun işlenmesi nedeniyle çocuğun ölümü halinde bile 'idam' cezasının tartışılmamasını, caydırıcılık açısından, önemli bir soru işareti ile karşılıyorum. 

Basına yansıyan haberlere göre, çocuklara karşı işlenen suçlarda 12 yaş, cezayı ağırlaştırıcı bir eşik olarak düşünülmüş. Bu sınır, itirazlara maruz kalacak ve haklı tartışmalar doğuracak gibi görünüyor. 12 Yaş sınırını yükseltmek ve çocukluk yaşından ergenlik çağına taşımak, daha koruyucu ve doğru bir düzenleme olabilir.

Bu tür suçlar aile veya kurumlar içinde, aile için utanç ve kurum için itibar kaybı nedeni olduğundan, saklama, gizli tutma, örtbas etme konularında yaygın bir suç ortaklığı yaşanıyor. O nedenle, suç ortaklıklarının yaptırımlarının da ağırlaştırılması gerekiyor. Çocuğa yönelik bu tür suç, yurt/ kurs/ dershane gibi 'sözde' bir eğitim kurumunda işlenmişse, o kurum kapatılmalı ve yönetimde sorumluluk taşıyanların benzer alanlarda çalışmaları da yasaklanmalıdır. 

Yine, suçu işleyen ve saklayanın çocuğun yakını veya onun eğitimiyle doğrudan ya da dolaylı ilişkili (öğretmen/ din adamı vb) olması, cezanın ağırlaştırılmasına neden olmalıdır. Çocuğu korumak, bilgili ve düzgün kişilikli bir insan olmasını sağlamakla görevli ve yükümlü olanların, onun kimliği ve kişiliğini derinden yaralayan böyle bir olayın faili olması, elbet daha ağır yaptırımları hak ediyor.

Öte yandan, son yıllarda, din adamı, ulema, hoca, şeyh, şıh yaftalı bazı kişiler, "küçük yaşlardaki çocuğa nikah kıyılabilceği" gibi sapkın görüşlerini çeşitli vesilelerle -ve üstelik din adına- topluma yayıyor;  bu sapkın görüşler bu tür cinsel içerikli suçlar için teşvik ve tahrik edici bir zemin oluşturuyor.

Yeni düzenlemede bu konu da mutlaka ele alınmalı, yasaların öngördüğü sınırlar dışında bu tür sapkın beyanlarda bulunanlar, çocukların sağlığı ve gelecek kuşakların esenliği gözetilerek mutlaka ağır cezaya çarptırılmalıdır. Bu tür sapkınlıkları koruyup gözeten, bunlara müsamaha edenler, hangi görev ve makamda olursa olsun, kamudan ayıklanmalıdır. 

Bu gecikmiş düzenlemenin, başka önleyici ve koruyucu önlemlerle birlikte daha fazla gecikmeden bir an önce TBMM'ye sunulmasını ve tüm siyasi partilerin katkısı ile yasalaşmasını diliyorum.

Bir de, her vesileyle ortalığa dökülüp, meydanlarda her fırsatta "idam!" "idam!" diye haykıranların, bu tür insanlık dışı suç failleri için neden böyle bir ceza istemediklerini merak ediyorum.

Söz aramızda, küçücük çocuğa karşı böyle iğrenç bir fiili işleyenlere idam cezası verilmesi söz konusu olursa, -birileri bu sözüme kızsa da- kendi payıma ben 'hayır' demiyorum.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi