Kriz geçti mi, ne yapılabilir?

Ağustos kur sıçraması sonrası krizin etkisi azaldı gibi duruyor ama esas sorun küresel piyasalara düşük gardımızı göstermiş olmak.

Geçtiğimiz Ağustos ve Eylül aylarında yaşanan kur atağının ekonomiye etkileri sanıldığından çok daha vahimdir.

Doğrudur, Ağustos ayında dolar yedi lirayı aştı, avro sekiz liraya yaklaştı, bilançolar altüst oldu ama bir süre sonra da, özellikle de rahibin yürütme organı kokulu bir yargı kararıyla ABD’ye, ülkesine dönebilmesi sonrası kurlar bir ölçüde sakinleşti, sene başına göre TL’nin değer kaybı hâlâ çok büyük ama Ağustos çılgınlığının izleri azalıyor.

Bu durum acaba kur krizinin ve buna bağlı olarak genel sıkıntının aşıldığı anlamına geliyor mu?

Kur krizinin en akut olduğu günlerde de yazdık, üstelik muhalif bir kalem olarak risk alarak da yazdık, ekonominin iç yapılarının önemli ayakları, mesela kamu maliyesinin bu tür krizlere yol açabilecek bir sıkıntısı zaten yoktu, Merkez Bankası bir süre faiz konusunda Nobellik teoriler üreten Saray’a çok kulak verdi, bu durum kırılganlığı biraz yükseltti doğal olarak ama sonra Merkez Bankası yönetimi de bu çapta kur sıçramalarına neden olabilecek hatalardan gecikmeli olsa da biraz vazgeçti.

Ekonominin kamu maliyesi ve para politikası ayaklarının bu tür krizlere neden olabilecek bir görüntüsü doğrusu pek yoktu, hâlâ da yok.

Ama, kurlarda büyük bir sıçrama oldu, enflasyon olağanüstü yüksek bir noktaya ulaştı, büyüme duruyor, kısa ve orta vadede tipik bir stagflasyon olgusu ile karşı karşıyayız.

Ancak, Ağustos kur krizinin esas zararı tam bu da değil.

Ağustos’ta Türkiye’nin uzun bir dönem kötü sonuçlarını yaşayacağı esas sorun bir boks tabiriyle gardının düşük olduğunun bütün piyasalar tarafından çok net bir biçimde görülmüş olmasıdır.

Küresel piyasalar Türkiye bir nedenden canlarını sıkarsa nasıl ve nereden vuracaklarını artık çok iyi biliyorlar ve bu durum kanımca Ağustos krizinin en korkunç sonucu.

Peki gardın düşmüş olmasının temel nedeni nedir?

Türkiye ekonomisinin ve hatta Türkiye toplumunun iki temel yapısal sorunu var, birincisi ortalama eğitim miktar ve kalitesinin kabul edilemeyecek kadar düşük olması (verimlilik sorunu) ve hukuk devleti evrensel ilkelerinden çok büyük ölçüde uzaklaşmış olmamız.

Dünyada, doğrudur, ortalama eğitim miktar ve kalitesi bizden de kötü olan, evrensel hukuk düzeyinin yerlerde süründüğü hatta hiç olmadığı çok sayıda ülke de var ama bu ülkelerin ekonomik yapısı dünya ekonomisi ile bizim kadar entegre değil, mesela AB ile gümrük birliği anlaşmaları yok yani kendi garibanlıkları içinde kendilerine göre bir gard anlayışı ile ama çok düşük vatandaş refahı, zenginliği ve çok düşük hukuk standartları ile yaşayıp gidiyorlar, kur ataklarına da bu anlamda açık değiller, muhtemelen ulusal paraları da zaten konvertibl değil.

Bu aşamada Türkiye yine kanımca bir karar aşamasında.

Ya eğitim miktar ve daha da önemlisi kalitesini küresel ölçütlere yaklaştıracak, hukuk standartlarını evrensel düzeylere çekecek ve böylece de küresel piyasaların, çağdaş dünyanın bir parçası olarak modern devlet ilkeleri doğrultusunda bir çizgi belirleyecek Türkiye.

Bu söylediklerimi yapabilirsek küresel piyasaların içinden birilerinin istediği anda dövebileceği bir ekonomi olmaktan kurtuluruz.

Küresel piyasalardan belirli konjonktürlerde dayak yememenin bir koşulu da eğitim düzeyini, hukuku falan boş verip küresel sistemin dışına çıkmak, paranızı konvertibl olmaktan çıkarmak yani sermaye hareketlerini sınırlamak hatta yasaklamak.

Bu da bir çözüm ama ekonomik, toplumsal maliyeti çok büyük, ekonomi çöküyor, fakirlik, işsizlik tavan yapıyor, böylesi bir manzarada demokrasiyi de zaten ara da bulasın.  

Ağustos kur sıçraması sonrası krizin etkisi azaldı gibi duruyor ama esas sorun küresel piyasalara düşük gardımızı göstermiş olmak; bu sorunu aşmak için eğitim ve hukuk hamleleri şart ama bu alanda da siyasi irade çok eksik galiba.  

Sorun bizde.

Hadi Fransa’dan, Almanya’dan bahsetmiyorum, bu ülkelerde avro kullanılıyor ama bir nedenden başka bir ülke mesela avro kullanmayan AB üyesi İsveç’e kur saldırısında bulunsa acaba İsveç kronu bir ayda çöker mi?

Bu soruya bilgi destekli yanıt hayırdır.

Türkiye ve İsveç arasındaki temel fark da budur.

Bu fark da en temelde eğitim kalitesi (verimlilik) ve hukuk devleti düzeyinden kaynaklanmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi