Ulusal dil…

Mesela onların yazılarında tek bir sözcük de olsa ‘vatanın bölünmez bütünlüğü’ için ‘Kürt’ geçmez. Diyarbakır’ı yazsalar da bu böyle, Van’ı yazsalar da bu böyle, Kars’ı yazsalar da böyle.

Dışarıda dünya cadıları Kürtlerin başına durmadan bela örerken, Kürtler o belaları ilmik ilmik, direniş direniş sökmeye çalışıyorlar. Kolay olmuyor ama iş başa düşünce, oluyor işte...

Ya içeride?..

Dışı onları içi bizi yakıyor. İlk etapta Kürtlerin dostu sayılması gereken sosyalistler, komünistler, aydınlar, demokratlar, antifaşistler, bazı şairler, yazarlar kendilerini dışarıda tutmak için her yolu deniyorlar, ‘dışarıda tutmak’ dediğime bakmayın bunu bile isteye yapıyorlar. Bir liste yapıp, tek tek bunları sıralamama gerek yok. Yazdıkları, hiç değinmeden geçtikleri, görmezden geldikleri konularla kendilerini ele veriyorlar. Ulusal kulvarda koşanların büyük çoğunluğu böyle. Birisinin yazısını bitirdiği yerden, diğeri kalemi alıyor eline. Bir soruna parmak basmamak için kullandıkları her cümleye kırk takla attırıyorlar.

Bunlara göre, yine onların tabiriyle Doğu ve Güneydoğu bölgeleri tümden askere, polise ve koruculara bırakılmış. Orada olup bitenler ilgilendirmiyor onları. Yani ‘bölücülüğü’ dilinden düşürmeyen ulusal aydınlar ülkeyi zımmen de olsa her yazılarında aslında ‘bölüyorlar.’ Mesela onların yazılarında tek bir sözcük de olsa ‘vatanın bölünmez bütünlüğü’ için ‘Kürt’ geçmez. Diyarbakır’ı yazsalar da bu böyle, Van’ı yazsalar da bu böyle, Kars’ı yazsalar da böyle. Çok şey yazıyormuş gibi yapıp, meselenin özünü gizlemekte çok mahirler.

‘Mahir’ deyince ister istemez Mahir Çayan gelir aklımıza. Mahir’in yarattığı hareketi kendilerine esin kaynağı olarak alan büyüklü, küçüklü örgütlerin içinde Kürt özgürlük hareketinin olduğunu da not olarak düşelim buraya.

Devrimci Yol hareketi Mahirci hareketlerin en büyüğüydü. 12 Eylül sonrası biri sanki o koca hareketi günün somut koşullarına göre yeniden örgütlemeyi değil de ‘dağıtmayı’ koydu önüne ve uyguladı. Her arkadaşım gibi içinden geldiğim hareketin dününde yer alarak büyüyüp serpilmesine emek vermişsem, hareketin bugün getirildiği noktada bazı şeyleri de eleştirme hakkım, hakkımız var. Dünyada yenilgi sonrası kendini evirerek iktidar olmuş bir Tupamaro örneği varken kimse susup geçmemizi bizden beklemesin. Gürül gürül akan bir ırmağı küçücük bir bostanı bile sulamayacak hale getirdiniz. Bunu da yoldaşlarınızı bilerek ve isteyerek uzaklaştırarak, göz göre göre yaptınız.

Bunları niye mi yazıyorum?

ÖDP ülkenin en can alıcı sorunu olan Kürt sorununa ilişkin tek kelime etmeden "yeni bir başlangıcı birlikte örgütlemek için emekten, özgürlükten, bağımsızlıktan, laiklikten, eşitlikten, soldan, devrim ve sosyalizmden yana herkesi birlikte yürümeye, bu süreci birlikte örgütlemeye davet ediyoruz" diyerek yeni bir süreç başlattığını kamuoyuna deklare ettiği için yazıyorum. Bu deklarasyonda emek, özgürlük, bağımsızlık, laiklik, eşitlik, solculuk, devrim ve sosyalizm gibi her kavram yer almasına rağmen, olanca can yakıcılığı ortadayken tek bir kelime ‘Kürt’ ‘ulusal sorun ya da milli mesele’ tanımı geçmiyor.

Düşünün ki geçmişi olan bir hareket bugün de var olmak istiyor. Bu durumda iki şeye açıklık getirmek durumundasınız, yoksa hareket olma isteminiz siyaseten ciddiye alınmaz, alınmıyor da. Bunlardan biri geçmiş değerlendirmesi, diğeri de var olan ulusal soruna (aynı sınırlar içinde yaşadığınız Kürtlere) ilişkin bir açılım yapmak. Yani olan sorunun üstünü örtmek değil, o sorunu nasıl çözeceğinize ilişkin yol yolak açıklamak durumundasınız. Böyle yapmazsanız kendiniz çalıp kendiniz oynamış olursunuz. Ki, bugüne kadar yaptığınız da bundan başka bir şey değildi. Görünen o ki, ÖDP önüne koyduğu yeni süreçle Türkiye’nin sorunlarını çözmeye talip olmuyor, düzen siyasetleri gibi Kürt sorununu devlete havale ettiğini dışa vuruyor. Partinin sürdürücülerini tanımasam siyaseti bilmediklerine sayar geçerdim ama öyle değil...

Geçmişte Devrimci Yol birikimini heba ederek bugüne gelen ÖDP, kendi tarihine ilişkin ciddi bir geçmiş değerlendirmesine ihtiyacı varken, deklarasyonlarında bunun kırıntılarından eser bulmak mümkün değil. Bu haliyle kime umut verebilir ki?...

ÖDP’nin yayınladığı deklarasyonda "Sosyalizm sokaklarda, direnişlerde mayalanıyor" demesi meşruluktan çok yasallığa yaslanarak kendini bugüne getirdiğinin itirafından başka bir şey değil. Bu tavrıyla her gün biraz daha arkadaşlarından, halktan koparak bugüne geldiklerini benden daha iyi biliyorlardır. Dilerim ÖDP bu kongre ve sonrası pratikleriyle beni yanıltır.

Türkiye'nin batısıyla idare eden, doğusunu tümden devletin askeri çözümlerine bırakan sadece siyasiler mi? Hayır. Kürdü görmeden cümlelerine takla attıran, çok şey söyler gibi görünen ama Kürt’ün kaderine ilişkin bir çare üretmeyen kaçak güreşen bir dil yarattılar hep beraberler. Yaratılan bu ‘ulusal dil’ inkarın, soruna dahil olmamanın diline dönüştü zamanla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi