Faşizm ve Türkiye'nin yeniden parlamenter rejime dönme mücadelesi

Türkiye, 21. Yüzyılın başından beri tek partili oligarşik diktatörlük altındadır ve bugün yeniden parlamenter rejime dönme mücadelesi vermektedir.

Kavramların kullanımı bir kere yanlış yerleştiği zaman onları doğrultup yeniden yerli yerinde kullanmak bir hayli zor olur.

"Faşizm" kavramı başından itibaren yanlış kullanılmıştır. Bu yanlış kullanıma en büyük katkıyı, "faşizmi" "burjuvazinin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü" olarak tanımlayan Komintern yapmıştır.

Eğer burjuvazinin ancient rejimle kaynaşmasından doğan monarşist rejimleri saymazsak, kapitalist dünyada esasen üç rejim türü görülmüştür: Birincisi, burjuvazinin bir kesiminin hâkimiyetine dayanan (parlamentolu ya da parlamentosuz) otoriter oligarşik rejimler; ikincisi, burjuvazinin farklı kesimlerinin konsensüsüne dayanan parlamenter rejimler; üçüncüsü, burjuvazinin topyekûn diktatörlüğüne dayanan totaliter faşist rejimler.

Dolayısıyla, faşizm, burjuvazinin şu ya da bu kesiminin değil, doğrudan doğruya bütününün topyekûn diktatörlüğünden başka bir şey değildir. Kısacası faşizm, burjuvazinin "en gerici unsurlarının" diktatörlüğü değil, doğrudan burjuvazinin kısıtlanmamış diktatörlüğü anlamına gelir. Burada ayırt edilmesi gereken, faşizmin, burjuvazinin farklı kesimlerinin parlamenter konsensüsü ya da bir kesiminin oligarşik egemenliği olarak değil, bütün kesimleriyle birlikte diktatörlüğünü ilan ettiği bir rejim olmasıdır. Faşizm, burjuvazinin dar bir kesiminin değil, tamamının açık diktatörlüğüdür. Totaliterliği de bir yönüyle, burjuvazinin bütün kesimlerini bir arada tutma zorunluğundan gelir.

Komintern’in, faşizmi yukarıdaki gibi tanımlamasının esas nedeni, o dönem (yani Sovyetler Birliği’nin 1939’da faşizmle henüz müttefik olmadığı dönem) burjuvazinin içindeki, siyaseten ittifak kurulabilecek kesimlerle bir ortaklık arayışıdır. Ne var ki, siyasi endişelerin sosyolojik olguları belirlemesi, daima olguların siyasi ve ideolojik bakımdan çarpıtılmasına yol açar. Faşizmin, burjuvazinin topyekûn açık diktatörlüğü olduğu gerçeğini gizlediğiniz an, bu diktatörlüğün gerçek niteliğini de gizlemiş olursunuz. Bunun sonucu, giderek, doğrudan faşist olmasa da faşizme onay veren burjuva kesimleriyle, dolayısıyla faşizmle iş birliği yapmanın yollarını aramaktır. Nitekim öyle olmuştur.

Aynı yanlış kavramlaştırma, burjuvazinin farklı farklı kesimlerinin, burjuva rejimlerinin kriz dönemlerinde, geçici olarak kurdukları askerî oligarşik rejimlerin faşizm olarak ilan edilmesine yol açmış, böylece faşizm, kimi burjuva kesimlerinin geçici ve palyatif oligarşik rejimleriyle aynı anlama gelmeye başlamıştır. Örneğin bizde kullanılan, "12 Mart faşist diktatörlüğü" ya da "12 Eylül faşist diktatörlüğü" gibi. Buradan giderek başka alt kavramlar da uydurulmuştur: "Sivil faşistler" vb. gibi.

Oysa bu tür rejimler, burjuvazinin tamamının diktatörlüğünü temsil etmediği gibi, burjuva düzenini bunalımdan kurtardıktan sonra genellikle tedricen burjuva parlamenter düzenine dönülmek (bazen de faşizme geçmek) üzere devreye sokulmuşlardır. Dolayısıyla, burjuvazinin tamamının diktatörlüğü olan faşizmle karıştırılmamalıdır. Karıştırıldığı zaman ne olur? Gerçek burjuva diktatörlüğü anlamındaki faşizm kavramı amorflaşır, giderek burjuvazi düzeninin "ara dönem"leriyle aynı anlama gelmeye başlar ve burjuvazinin topyekûn totaliter diktatörlüğü anlamındaki faşizmi gizlemeye hizmet eder.


Türkiye’de, burjuvazinin topyekûn diktatörlüğü olan faşizm hiçbir zaman yaşanmamıştır. Türkiye’deki rejim, genellikle tek partili oligarşi rejimi olmuştur. CHP tek parti oligarşisi, DP tek parti oligarşisi ile devam etmiş, çok partili bir parlamenter rejime geçilebilmesi, 27 Mayıs darbesiyle mümkün olmuştur. 1960’ta başlayan bu parlamenter rejim, 12 Mart ve 12 Eylül’de iki kere kesintiye uğramışsa da, 2000’li yıllara kadar ağır aksak gelebilmiştir. AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle yeniden tek partili oligarşik rejim kurulmuştur. Türkiye, 21. Yüzyılın başından beri tek partili oligarşik diktatörlük altındadır ve bugün yeniden parlamenter rejime dönme mücadelesi vermektedir.

Bir başka yazıda, bir başka yanlış kavram olan "proletarya diktatörlüğü" üzerinde duracağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi