Bana her şey 90’ları hatırlatıyor

Akıbeti belirsiz gözaltılar, uyuşturucu baronlarıyla adları anılan siyasetçiler, uyuşturucu güzergâhında kilit önemde olmaya devam eden bir ülke, kaynağı belirsiz para girişleri…

Bugünlerde sıkça gönderme yapılan "90’lar", faili meçhullerin, yargısız infazların, asit kuyularının, kayıpların hesabının sorulamadığı Kürt coğrafyasında kurulmuş "korku imparatorluğu"nun adıdır. O yıllara tanık olmamışlar için kısaca böyle özetlenebilir.

Geçen hafta Ağrı’da yapılan operasyonda çıkan çatışma sonrası olup bitenler 90’lı yıllara ilişkin travmaları hatırlatan, yaraları yeniden kanatan cinstendi. 

Her çatışma sonrası, çatışma noktasına yakın köyler basılır, evler taranır hatta bombalanır; ihbarcılığı, işbirliğini kabul etmeyenler gözaltına alınır, gözaltına alınanların hepsi ya da bazıları asla sağ bulunamazdı.

Ağrı’da da 4 kişinin öldüğü çatışma sonrası gözaltına alınan 10 kişiden haber alınamıyor, avukatlar görüştürülmüyor, HDP heyetinin köye girişine izin verilmiyor. İçişleri Bakanlığı’na göre ölen 4 kişinin PKK’li olduğu iddia edilirken,  yakınları öldürülen Murat Kaya’nın inşaat işçisi olduğunu ve izinli olarak evine geldiğini savunuyor.

Ağrı’da gözaltındaki köylülerin durumu hâlâ belirsizliğini korurken, başka önemli haberler gündeme gelemeden geçip gitti.

6 Aralık’ta Bolu'da iki polis, sivil araçta 121 kilo 200 gram uyuşturucu taşırken yakalındı. Biri bırakılırken, aracı kullanan Bayram A. gözaltına alınıyor. Bayram A’nın Diyarbakır’da görev yaptığı anlaşılıyor.

Bir gün önce 5 Aralık’ta ise AKP Aydın Gençlik Kolları Başkanı ve Efeler Belediye Meclis Üyesi Abdülhamit Burak Aykut’un üstünde sentetik uyuşturucu bonzai bulunuyor. "Dur" ihtarına uymayarak kaçmaya çalışırken polis aracına çarpınca yakalanıyor. Haberde uyuşturucu maddenin miktarı verilmiyor ama "çok miktarda" olduğunu öğreniyoruz.

4 Aralık’ta Kocaeli Ceza İnfaz Kurumu’nda infaz koruma memuru olarak görev yapan R.K. 15 bin lira değerindeki metamfetaminle yakalanıyor. R.K’nın uyuşturucu madde sevkiyatı ve satışı yaptığı bilgisi paylaşılıyor.

17 Kasım’da Sakarya'da görev yaptığı iddia edilen bir askeri personel ile yanında bulunan kadın Düzce'ye uyuşturucu sevkiyatı yaparken yakalanıyor.

27 Kasım’da yine Bolu’da biri asker iki kişi 21 kilo eroin ile yakalanıyor. Bazı haberlerde "asker" denen kişinin Yüksekova merkez jandarma komutanlığında görevli astsubay D.K. olduğu anlaşılıyor.  

12 Ekim’de İstanbul Ataşehir’de gençlere uyuşturucu satan kişi İstanbul Emniyeti'nde görevli polis çıkıyor.

Ocak ayında İzmir Aliağa’da bulunan Pollen tatil köyünde 400 kiloya yakın uyuşturucu ele geçiriliyor. 1 ton civarı Skunk tabir edilen esrar maddesi, 500 gram (yarım kilo) likit halde esrar maddesinin yanı sıra, 5 adet uzun namlulu otomatik silah, silahlara ait 10 adet şarjör, 1 adet 45 kalibre tabanca, tabancaya ait 2 adet şarjör, 100 adet tabanca mermisi, 2 adet pompalı tüfek ve tüfeklere ait 58 adet fişek de bulunuyor.

Yakalananlar arasında ise Hakkari ili Çukurca ilçe Jandarma Komutanı olarak Binbaşı rütbesi ile görev yapan Bilgehan Ö. ile uzman çavuş Mehmet Ç. de var.

2017 yılında AKP Diyadin Gençlik Kolları Başkanı Mehmet Akif Yardımcı, koruması polis memuru Ç.A ile birlikte Sakarya'nın Adapazarı ilçesinde 1 milyon 500 bin lira değerinde eroinle birlikte yakalanıyor.

Asker, siyasetçi ve polislerin karıştığı uyuşturucu ticaretine ilişkin haberler 2013’de başlıyor, 2015’den sonra sıklaşıyor. Örneğin 2015 Nisan’ında yine iki uzman çavuş 10 kilodan fazla uyuşturucuyla yakalanıyor.

Haberlerin bir ortak özelliği de 90’ların "infaz üçgeni" olan Kocaeli-Bolu-Sakarya üçgeninde yoğunlaşması.

AKmedyada bu tür haberlerin mesleki bilgilerin saklanarak verildiği görülüyor. Hele işin içinde AKP’li siyasetçi varsa.

Uyuşturucu trafiği içinde uzman çavuşların, rütbelilerin, siyasetçilerin sıklıkla yer alışı dikkat çekici ama daha önemlisi bu soruşturmaların sonucunu öğrenemiyoruz.

İşte, 8 Kasım’da İstanbul’daki uyuşturucu operasyonunda TIR parkında 65 kilo eroin ele geçirilirken bir uyuşturucu baronu ile 7 adamı yakalanıyor. Koskoca bir ‘uyuşturucu baronu’ var ama kimliğine, örgütüne dair tek kelime ipucu yok. Tabii sonrasına ilişkin de.

Soruşturma sonuçlarına ilişkin birkaç istisnadan biri Ekim ayında 2 kilo skunk denen sentetik uyuşturucu ve 10 hapla Manisa’da yakalanan İzmir Emniyet’inde görevli 3. Sınıf Emniyet Müdürü Zafer Ç. Ve beraberindeki Necip Boğaçhan T. ile ilgili. Her ikisi de ‘uyuşturucu ticareti yapmak’ suçundan yargılandıkları davada "içiciyiz" savunmasıyla beraat ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeğeni Mehmet Erdoğan’ın, 50 kg. esrarla yakalandığı halde "içici" olduğuna ikna olan yargı buna niye ikna olmasın, diyebilirsiniz ama Zafer Ç.’yi ayrıcalıklı kılan bir ‘küçük’ ayrıntı daha var. Barış Terkoğlu’nun Cumhuriyet’teki 4 Kasım tarihli yazısından Zafer Ç.’nin Menzilci olduğunu öğrendik.

Başka öğrendiklerimiz de var tabii. İranlı uyuşturucu baronu Zindaşti’nin tahliye edilmesinde rol oynayan AKP’linin Saray danışmanlarından Burhan Kuzu olduğu iddiaları gibi. Kuzu iddiaları reddetti ama Zindaşti ile yemek yerken çekilmiş fotoğrafları ve WhatsApp yazışmaları ortaya döküldü.

Başka bir ülkede iktidarı sarsacak önemdeki bu haberler birkaç gün gündemi oyaladıktan sonra kapandı gitti.

Oysa BM Uyuşturucu ve Suç ile Mücadele Dairesinin 2017 Raporu’nda Türkiye sentetik uyuşturucu kullanımından ölümlerde Avrupa’da birinci olurken, resmi rakamlar da cezaevlerinde uyuşturucu ile ilgili suçlardan yatanların oranının son 10 yılda yüzde 410 arttığını gösteriyor.

AB Uyuşturucu Ajansı’nın 2019 yılı raporuna göreyse, Türkiye Avrupa ve Ortadoğu arasında önemli bir uyuşturucu transit ülkesi. Raporda Türkiye’nin Balkan rotasında yer aldığı, Afganistan’dan Avrupa’ya yapılan eroin kaçakçılığında kilit ülke olduğunun altı çiziliyor.

Buna karşın 2016 yılından itibaren uyuşturucu konusunda CHP’li milletvekillerinin verdiği önergeler AKP-MHP milletvekilleri tarafından otomatiğe bağlanmış gibi jet hızıyla reddediliyor.

Dinci-Türkçü bir iktidar niye uyuşturucuyla mücadele konusunda övündüğü milliyetçiliği ile çelişen bir tavır alır?

Bu soruya 27.03.2009 tarihli Birgün gazetesinde Ergenekon Soruşturması’nın 2. iddianamesinden yapılan haberle yanıt arayalım.

"Türkiye’nin yaşadığı en önemli ekonomik krizlerden biri, Afganistan ve İran kaynaklı uyuşturucu trafiğinin Türkiye üzerinden yapılmasıyla çözüldü. Bu uyuşturucu geçişi sayesinde Türkiye ekonomisine 20 milyar dolar paranın girdiği ve 1994 ekonomik krizinin bu sayede atlatıldığı iddiası yer alıyor."

1994 krizine benzer biçimde ekonomik kriz yaşanan bu dönemde de ekonomi sayfaları "Türkiye’ye kaynağı belirsiz para akışında patlama" türünden haberlere sıkça yer verdi.

Örneğin Habertürk Şubat ayında şu bilgilere yer verdi:

"2018 Aralık ayı Ödemeler Dengesi rakamları açıklandı. Aylık açık 1.4 milyar dolar olurken dikkat çeken nokta nereden geldiği belli olmayan paranın 2,8 milyar dolara ulaşması oldu. 2018 yılı boyunca Türkiye'nin açığı 27,6 milyar dolar olurken bunun yüzde 77'si işte bu gizemli para tarafından karşılandı."

Akıbeti belirsiz gözaltılar, uyuşturucu baronlarıyla adları anılan siyasetçiler, uyuşturucu güzergâhında kilit önemde olmaya devam eden bir ülke, kaynağı belirsiz para girişleri…

Ne yazık ki bana da her şey 90’ları hatırlatıyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi