Koray Düzgören

Koray Düzgören

Kılıçdaroğlu’nu kandırmışlar, o da bizi kandırmaya çalışıyor!

Ana muhalefet liderinden savaş masalları: İdlib’e ve Afrin’e güzel hizmetler götürülüyormuş! Askerler çekilseymiş bu hizmetler yok olacakmış!

CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 9 Ekim’de Türkiye’nin Suriye topraklarına girmesiyle başlayan -aslında kapsamı genişletilen- savaşa niçin destek verdiklerine açıklık getirdi!

Bazılarımız belki hala inanmakta zorlanıyoruz ama şunları söyledi:

"İdlib’e, Afrin’e güzel hizmetler götürülüyor. Askerimiz çekilseydi, bu hizmetler yok olacaktı."

Aklı sıra, "savaşa içi yanarak evet" demiş olması nedeniyle partisi içinde ve dışında yükselen eleştirilere cevap verdi…

Üst üste CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu yazısı yazmaktan hoşlandığımı zannedenler yanılıyor.

Biliyorum, ülkedeki en önemli mesele muhalefetsizlik, bu nedenle özellikle ana muhalefet hakkında yazmak, bence ne zamandır iktidara ilişkin bilinenleri ve görünenleri yazmaktan daha önemli hale geldi.

Çünkü ülkenin en az iktidar meselesi kadar önemli bir muhalefet meselesi var.

"Bırakalım ne halleri varsa görsünler. Böyle giderlerse asla iktidara gelmeleri söz konusu olamaz" deyip geçemiyoruz.

Beni ve benim gibi düşünenleri ilgilendiren, bu partinin uzun yıllar boyunca ülkede gerçek bir muhalefetin oluşmasını engelleyen bir tıkaç görevi yapıyor olması.

CHP, kim ne derse desin, ülkede demokratik gelişme ve örgütlenmenin, tabii buna bağlı olarak gerçek bir hukuk devletinin oluşmasının önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor.

İstediği kadar ıvır zıvır konularda -son günlerde ortalık kan revan içindeyken Palet Fabrikası ve Hamidiye Suları meselesiyle nasıl uğraştığını gördük- muhalefet ediyormuş gibi davransın, fark etmez.

Hatta Kürt belediyelerine kayyım uygulamaları konusunda, "Bu millet iradesine aykırıdır, kınıyoruz" yollu bayağı sert (!) açıklamalar yapsınlar.

Bu söylenmelerin hiçbir önemi ve etkisi yok.

İktidarın savaşına ‘evet’ dedikten sonra, iktidarın dış politikasını, Suriye politikasını -kaldı ki bu eleştirilerin çoğu da evlere şenlik!- eleştirse bile sonuç aynı…

KILIÇDAROĞLU’NA ANLATILAN ‘ULUSAL GERÇEKLER’

Bu son açıklamasına bakınca en azından şunu söylemek zorundayım:

Kılıçdaroğlu, ya her söylenene inanan, -özellikle devlet cenahından- saf Anadolu insanı rolü yapıyor.

Kendisine devletin yüce katlarından fısıldanan ulusal gerçeklere(!) inanıp bu masallara vatandaşları da inandırmaya çalışıyor.

Yani kendisini nasıl kandırmışlarsa, o da bu gerekçeleri kullanarak vatandaşları kandırabileceğini zannediyor.

Ya da her şeyin ne olduğunu bildiği halde, sırf bağlı olduğu devletinin beklentileri doğrultusunda vatandaşa yalan söylüyor.

Kamuoyunu, desteklediği iktidar ve savunduğu rejim doğrultusunda bir çizgide tutarak bu yolla gerçek muhalefetin de önünü kesmeye çalışıyor.

Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamalarda, "Tezkereye 'evet' dememiz doğru politikaydı" diyerek iktidarın savaşına destek oluşunu savunuyor. Kararının arkasında duruyor.

Tezkere oylamasından hemen önce, "Askerlerimizin burunlarının dahi kanamaması için tezkereye evet diyeceğiz" gerekçesine sığınmıştı, şimdiki gerekçesi evlere şenlik.

Bakın ne diyor CHP lideri gazetecilerle yaptığı toplantıda:

"Tezkereye ‘evet’ dememiz doğru politikaydı. Biz, Saray hükümetinin bilmediği pek çok gerçeği biliyoruz."

"Neymiş o gerçekler acaba?" diye açıklamaya daha bir dikkatle bakıyoruz.

Sıkı durun, bakın neler söylüyor:

"İdlib’de, Afrin’de sivil toplum örgütleri var ve bunların harcamalarının büyük bir kısmı AB tarafından fonlanıyor. Orada Suriye halkına olağanüstü güzel hizmetler götürüyorlar."

Ne alaka diyeceksiniz?

İdlib hala El Kaide türevi cihatçı örgütlerin denetiminde ve Türkiye’nin o bölgede Astana Süreci çerçevesinde bu örgütleri dağıtmak görevi üstlenerek kurduğu 12 gözlem istasyonu bulunuyor.

Sivil toplum örgütleri mutlaka o bölgedeki sivil halka yardım ediyor, acil sorunları için destek oluyorlar.

Peki, Türkiye acaba ne yapmış o bölgede de bizim ve o bölgeyi yakından izleyen dünya kamuoyunun bundan haberi yok!

Türkiye’nin işgali altındaki Afrin’de ise nelerin olup bittiğini belki Kılıçdaroğlu’na söylememişler ama bunlar da yakından biliniyor ve izleniyor.

Orada TSK’nın (Türk Silahlı Kuvvetleri) uzantısı ÖSO’nun (Özgür Suriye Ordusu) cihatçı militanları Mart 2018’den bu yana gasp, soygun, adam kaçırma eylemlerine ve cinayetlerine devam ediyorlar.

Afrinlilerin zeytin ve zeytinyağı hasadına bu çeteler tarafından ama iktidarın da bilgisi dâhilinde el konulduğunu bilmeyen, duymayan kalmadı.

SURİYELİLERİ KORUMAK İÇİN SAVAŞA EVET DENİLMİŞ!

Kılıçdaroğlu buna rağmen iktidarın bilmediği sırları(!) açıklamaya devam ediyor:

"Fotoğraflarını gördüm, bana bilgi verildi. Şimdi eğer askerlerimiz çekilseydi, bu hizmetlerin tamamı yok olacaktı. Biz oradaki Suriyelileri düşünmek zorundayız."

Hayret! Mesele Afrin ve İdlib’deki askerlerin çekilmesi meselesi mi?

Kuşkusuz onların da çekilmesi ve işgale son verilmesi gerekirken

Suriye’nin egemenlik haklarını ihlal etmenin savunulacak bir tarafı var mı?

İktidarın o bölgelerdeki ilhakı andırır işgal faaliyetlerini alkışlıyor.

Egemen bir ülkenin şehir ve kasabalarına kaymakam, polis müdürü atanmasını, oralarda kamu binaları inşa edilmesini ve o toprakların Türkiye’nin uzantısıymış gibi bir işleme tabi olmasını normal karşılıyor.

Tabii asıl sorun, TSK’nın Kuzey Suriye’ye girip işgal harekâtına girişmesi…

Kılıçdaroğlu ise Afrin’e odaklanmış iktidarın işgal uygulamalarına nasıl destek verdiklerinden söz ediyor:

"Hatay Büyükşehir Belediyemiz o bölgeye düzenli içecek su götürüyor. Türk askeri çekildiği zaman ne olacak oraya? Oradaki insanlar da Türkiye’ye gelecekler. Çekilmenin Türkiye’ye maliyeti çok daha ağır olacaktır."

Kendisini bu gerekçeyle ikna etmiş olmalılar.

Ve Kılıçdaroğlu savaşa niçin evet dediğini açıklıyor:

"Dolayısıyla askerlerin o bölgede kalmasının hem bizim hem o bölgede yaşayan, özellikle kadın, çocuk, yaşlı insanlar için zorunlu olduğu gerçeğini gördük. O çerçevede kararımızı verdik."

Birileri gelmiş ona bazı bilgiler vermiş. Fotoğraflar göstermiş.

Bu birilerinin kimler olduğunu artık siz tahmin edin.

Başka birileri de dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasında ona başka bazı bilgiler vermişlerdi. Sakın bunlar aynı kişiler ya da çevreler olmasın?

İnanılır gibi değil ama Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin neredeyse tamamı düzeltilmeye muhtaç, yani doğru olmayan bilgiler.

Bu yalan yanlış bilgilerle insanları ikna edeceğini zannediyor.

Konuşmasında Trump’ın Erdoğan’a gönderdiği mektuptan ve Türkiye’ye yönelik ABD yaptırımlarından da çok rahatsız olduğunu ifade ediyor CHP lideri.

"Türkiye itibar kaybetti" diyor. Erdoğan’ın ve iktidarın umursamaz tavrı onuruna dokunmuş Kılıçdaroğlu’nun!

Kuzey Suriye’deki harekâtta, TSK’ya bağlı SMO (Suriye Milli Ordusu) cihatçı çeteleri tarafından sivillere yönelik katliamlardan, işlenen savaş suçlarından, sivil ve silahsız bir kadın siyasetçinin hunharca katledilmesinden hiç rahatsız olmuyor.

Ama Trump’ın mektubu onun canını acıtıyor!

İstanbul’un ortasında, İstiklal Caddesi’nde partilerinin genel kurulu için bildiri dağıtan HDP’li milletvekillerinin polis ordusu tarafından kuşatılmasına ilişkin ibretlik görüntüleri dert etmiyor.

Buna karşılık ABD’nin Erdoğan ve ailesinin mal varlıklarına ilişkin sorgulamaya girişecek olması, kendisini çok rahatsız hissediyor.

Ana muhalefet, eğer buna muhalefet denilebilirse, budur işte…

CHP’nin genel kurulu yaklaşıyor ve gelen haberlere bakılırsa Kılıçdaroğlu yeniden seçilebilmek amacıyla yoğun bir çalışma içinde.

Kendisini destekleyecek delege sayısını sağlam tutmaya çalışıyor. Bunun için tabii her yol mubah…

Bir kere daha başarılı olur mu? Bilmiyoruz.

CHP içinde gerçekleri söyleyen ve parti içi demokrasi mücadelesi veren bazı arkadaşlarımız bizi bağışlasın…

Erdoğan’ın iktidarı biraz da Kılıçdaroğlu’nun iktidarına bağlı.

Bakalım bu saadet zinciri kırılabilecek mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi