'Yallah Kürdistan’a' lafına sessiz kalanlara…

CHP, seçimlerde birçok adayına oy vermeye hazırlanan HDP’li seçmenin dışlanmasına göz yumuyor. Ama unutmaması gereken bir şey var: Hızla sıra onlara da geliyor.

"1990’lara değil 1925’lere dönüyoruz" demiştim 23 Şubat tarihli yazımda.

"Kürtlerle ilgili bütün kazanımlar birer birer geri alınıyor. Gidiş 1990’ların da ötesine, 1925’lerin Kürt lafının dahi yasak olduğu karanlık günlerine doğru."

Programında Kürdistan sözcüğü geçtiği için bazı Kürt partileri için kapatma davası açıldığına değinmiştim.

Partilerin programları bir yana, hepsinin adı Kürdistan sözcüğü ile başlıyor.

Türkiye Kürdistan Partisi, Kürdistan Sosyalist Partisi, Kürdistan Özgürlük Partisi ve Kürdistan Komünist Partisi.

Bu açıklamayı yapan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın konuşmasından çok değil, birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da,"Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok" diyerek bu yasaklar konvoyuna katılmıştı.

Erdoğan, HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli’nin "Kürdistan’da kazanacağız" lafına karşılık üç ayrı konuşmasında cevap vermek zorunda hissetmişti kendisini:

Önce 27 Şubat’ta Erzurum’da:

"Kürdistan Kuzey Irak’ta. Çok seviyorlarsa oraya gitsinler. Benim ülkemde Doğu Anadolu var, Güneydoğu Anadolu var, Karadeniz var, Ege var, Marmara var; ama benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok."

Sonra 1 Mart’ta Artvin’de:

"İstiyorsanız, Kuzey Irak’ta Kürdistan var; defol oraya git!"

Ve son olarak 2 Mart’ta Trabzon’da:

"Yallah oraya! Git Kürdistan’a!" demişti. Bu gidişle bu lafları ya da benzerlerini daha çok duyacağız, öyle görünüyor.

Kim, kimi nereden, nasıl kovuyor? 6.5 milyon seçmene, aileleriyle birlikte 15 milyon insana "Hadi Kürdistan’a" demek nasıl oluyor?

Mutlaka bir türlü geriletemedikleri, çökertemedikleri ve en önemlisi oylarını eksiltemedikleri HDP’ye ve seçmenlerine duyulan kızgınlık bu söylemlerin ana gerekçesi olsa bile, asıl neden bu 1925’lere dönüş misyonu ile ilgili.

Son birkaç yıldır, büyük mücadeleler sonucu ve ödenen bedeller karşılığında kazanılar bütün haklar, üzerlerinden yasak örtüsü kaldırılan kavramlar, kültürel gelenekler, dinsel uygulamalar vb. gibi Kürdistan lafının da fiilen yasaklanmasına ilişkin bir kararlılık söz konusu.

5.5 YIL ÖNCE KÜRDİSTAN LAFINI SAVUNAN DA OYDU

Oysa Erdoğan, 5.5 yıl kadar önce, 16.11.2013’de, yanında Mesut Barzani, Şivan Perwer ile toplu açılış törenlerinde ilk kez ‘Kürdistan’ sözcüğü kullanmış ve buna şiddetle karşı çıkan CHP ile MHP’yi de eleştirmişti.

19.11.2013’te AKP Meclis Grup toplantısında eleştirilere yanıt konuşmasında; "Kürt kelimesini o (yani ilk Meclis) Meclis’te görecekler. Gürcü, Laz, Arap, Boşnak kelimelerini o zabıtlarını görecekler, Kürdistan kelimesini, o Meclis zabıtlarında görecekler" demişti ve devamında, "Bunlar bizim tarihimizin, bize devrettiği mirastır. Bunları görmemezlikten gelemezsiniz" diye konuşmuştu.

O günden bugüne iktidarın ittifakları değişti, Ergenekon devreye girdi, MHP ile koalisyon gerçekleşti. Barış sürecine son verilerek, görüşme masası devrildi ve ardından savaş konseptine dönülerek Kürt kazanımlarının, bu arada diğer demokratik hakların geri alınması süreci başlatıldı.

Erdoğan HDP’ye daha doğrusu HDP Kürtlerine saldırıyor ama sözleri bütün Kürtlere yöneliyor. Bu sözlerden AKP’ye oy vermiş Kürtlerin de rahatsız oldukları, hatta tepki duydukları muhakkak.

Çünkü Kürdistan lafı, hangi partiye oy verirse versin bütün Kürtler için değer verdikleri bir simge, tarihi bir mirastır. Yüzyıllardır yaşadıkları bölgeye verdikleri isim budur.

Aslında Erdoğan, "Kürdistan istiyorsanız Kuzey Irak’ta" derken Kürdistan gerçeğini kabul ettiğini farkında olmadan ifade ediyor. O Kürdistan gerçeğinin güneyi Kuzey Irak’ta. Daha büyük parçası ise Kuzey’de Türkiye yer alıyor.

Gerçeğin ne Erdoğan’nın laflarıyla ne de yasaklarla ortadan kaldırılması söz konusu bile değil.

BU SÖYLEM AKP’Lİ KÜRTLERİ DE RAHATSIZ EDİYOR

Bu durum, İslami kesimin yazarları tarafından da dile getiriliyor.

Onlardan biri olan Karar gazetesi yazarı Hakan Albayrak dünkü yazısında, bu sözlerin Kürtler arasında yarattığı rahatsızlıklardan söz ederek Kürdistan lafının tarihi önemine değiniyor.

"Kürdistan isminin ‘tu kaka’ gibi zikredilmesi Türkiye Kürtleri arasında da rahatsızlık ve kırgınlık doğuruyor olsa gerek; sadece HDP tabanında değil, her cenahtan Kürtler arasında.

Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürdistan diye bir bölge resmiyette yok ise de, geçmişte resmen Kürdistan diye anılan illerimiz bugün de pek çok Kürt hanesinde bu isimle anılmaya devam ediyor.

CHP’li, AK Partili, Saadet Partili bir Kürt de özel sohbetlerde -bölücülük yapmayı aklının ucundan bile geçirmeden- "Bizim Kürdistan’da…" diye konuşabiliyor. Tarihimizin bize bir mirası bu."

Albayrak, Erdoğan’nın yukarıda alıntıladığım Meclis konuşmasına da değinerek, "Kürdistan adının tarihimizin bize devrettiği bir miras olduğuna" ilişkin lafını da hatırlatıyor.

Durum böyleyken Erdoğan, kendisine oy veren Kürt seçmenleri de küstürmeyi göze alarak bu nefret içeren ayrıştırıcı lafları niye söylemiş olabilir?

HDP’nin seçimlerde uyguladığı esnek ve sadece iktidarı geriletmeye yönelik politikalar nedeniyle duyduğu tepki mi asıl neden?

Yoksa sürekli oy kaybettiklerini gösteren kamuoyu yoklamalarına yönelik kızgınlık mı?

Veyahut, ekonomik kriz nedeniyle iktidarı suçlayan seçmenleri tahrik edip, korkutarak oylarını alma hesabı mı?

Buna benzer lafları, "Ya sev, ya terket" hezeyanlarını biz daha önce de çeşitli milliyetçi politikacılardan, faşist partilerin sözcülerinden bolca işittik.

Bu yeni bir şey değil ama burada doğrudan HDP’li seçmenler, daha doğrusu HDP’ye oy veren Kürt seçmenler hedeflenmiş durumda.

"YALLAH KÜRDİSTAN’A" SÖZLERİNDE TEHCİR TEHDİDİ VAR

Bu konuda benim en fazla dikkatimi çeken değerlendirme, adında ve programında Kürdistan lafı geçtiği için hakkında kapatma davası açılan Kürdistan Komünist Partisi’nin Genel Başkanı Sinan Çiftyürek’e ait. "Erdoğan'ın 'Yallah Kürdistan’a' sözlerinde tehcir ve soykırım tehdidi" olduğunu ileri sürüyor.

"Milyonlarca Kürde kapı göstermek, yeni bir soykırım dahil tehlikeli politikalara kapı aralamaktadır" diyor.

Bu yaklaşım, benim yazının başında belirttiğim 1925’lere dönüş paradigmasına da çok uyuyor.

Son yüz yıl içinde Anadolu’da gerçekleştirilen soykırımlara baktığımızda bu soykırımların neredeyse bir gelenek oluşturduğunu görüyoruz. Cumhuriyet’in kurucu kadroları Osmanlı’nın neredeyse sadece bu mirasını devraldı.

1925 süreci ve Dersim soykırımı başta olmak üzere gerçekleştirilen kanlı katliamlar pratiği, herhangi bir yüzleşme ve hesaplaşma yapılamadığı için bir devlet anlayışı olarak varlığını sürdürüyor.

Erdoğan bu lafları belki seçim gerekçesiyle söylemiş olsa da devletin 1925’lere dönüş politikalarına da hizmet etmiş oluyor.

Dolayısıyla KKP Genel Başkanı’nın sözlerini önemsemek gerekiyor.

Benim bu konuda söylemek istediğim son söz, bu laflara karşı tepkisiz kalan Ana Muhalefet Partisi’ne ilişkin:

Biliyoruz, daha önce Erdoğan "Kürdistan" lafını kullandığı zaman onu MHP ile birlikte en sert bir şekilde eleştiren CHP olmuştu. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu laflarından fazlaca rahatsız oldukları söylenemez.

6.5 milyon seçmene yönelik bir hakaret, bir tehdit söz konusu ve CHP böyle bir söylemi duymamış gibi yapıyor.

Seçimlerde birçok bölgedeki CHP’li adaya oy vermeye hazırlanan HDP’li seçmenin dışlanmasına, horlanmasına göz yumuyor.

Belki de, "Kürdistan diye bir yer yok" diyen Erdoğan’ı alkışlıyorlardır sessizce.

Ama unutmamaları gereken bir şey var:

Hızla sıra onlara da geliyor.

Hatta geldi bile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi