Demirtaş’ın ‘Leylan’ı ve muktedirin çaresizliği

Leylan, önce platonik bir aşk romanı gibi başladı. Derken kitabın içinden bir kitap daha çıktı. Hikâye içinde hikâyelerle, bir çeşit bulmaca gibi ilerledi.

Selahattin Demirtaş’ın son kitabı "Leylan"ın çıkışı, "Seher" ve "Devran" üzerinden yürütülen çirkin kampanyalara denk geldi...

Sağolsunlar, sayelerinde "Leylan"ı (Dipnot Yayınları) ertelemeden, hemen okumaya başladım.

Okurken farklı duygulara kapıldım. Leylan, önce platonik bir aşk romanı gibi başladı: Diyarbakır’ın o güzel, eski sokaklarında büyüyen bir Kürt çocuğunun okulla, dille, hayatla, aşkla imtihanı...

Derken kitabın içinden bir kitap daha çıktı. Hikâye içinde hikâyelerle, bir çeşit bulmaca gibi ilerledi "Leylan."

Olayları çözmeye çalışırken zaman zaman geriyor, meraklandırıyor okuru. "Haydaa, n’oldu şimdi" diye bir sayfa, bir sayfa daha çevirdim.

Yan karakterlerle ana karakterlerin birbirinin içine geçtiği, dans ettiği "Leylan"dan bir alıntı, kitabın ruhunu yansıtıyor bence:

"Bu hayatta her şeyiyle güvenebildiğiniz en az bir kişi olmalı. Yoksa kendinizi hep yalnız hissedersiniz. İnsanlar çoğu yalnızdır o yüzden, yapayalnız. Yaşananlar kelepir bir hayatın ikinci el versiyonu gibidir."

Memleketin siyasi iklimi de yer yer yansımış romana:

Barış Akademisyenleri, fikirler nedeniyle yolları ayrılan arkadaşlar, kadınlara şiddet ve yerle bir edilen şehirler, Kürtçe konuşturulmayan çocuklar...

‘TEKNOLOJİ TANRISI’NIN ESİRİ MİYİZ?

Fakat yazar Demirtaş, bunların çok ötesine taşıyor bizi romanında. Kendisini düşündüren soruları, sorunları, roman kahramanlarına, dolayısıyla okura sordurtuyor:

Kapitalizm ve teknolojinin ilerleyişi, nasıl bir gelecek hazırlıyor bize?

İçinde yaşadığımız bu dünyada, yeme içmemizden siyasal tercihlerimize, herşeyi "teknoloji tanrısı"nın belirlemesi ne anlama geliyor?

Kendi zekamızı yapay zekaya ikame etme konusunda çok mu hevesliyiz yoksa?

İnsanlar, bir gün teknoloji sayesinde zihinlerini birbirine bağlayabilirse ne olabilir? Mesela aşklar, dayanışma, direnişler neye evrilir?

Kapitalizmin kendi tarihsel sürecinde çürüyüp çözülmesini bekleyebilir miyiz?

Daha özgür, eşit bir yaşam kurmak için nasıl mücadele etmeliyiz?

"Leylan", küçük bir aşk romanı gibi başlayıp, insanlığa ve geleceğe dair kritik sorular soran bir kitap.

ÖYKÜDEN, TİYATRODAN TERÖR ÇIKARMAYA ÇALIŞANLAR 

Bir öykü, bir tiyatro oyunu, şiir veya resim, ne kadar etkili olabiliyor... Ne kadar farklı duyguları, düşünceleri tetikleyebiliyor...

Selahattin Demirtaş, anlattığı hikâyelerle yine kalplere dokunuyor, ama soru da sordurtuyor.

Muktedirin, sanatla bitmek bilmeyen uğraşı bundan. Ancak bu uğraş, siyaset veya savaş alanındaki mücadeleye benzemiyor. Gerçekleri çarpıtabilir, maddi gücünüzü, zor aygıtlarını sonuna kadar kullanabilirsiniz.

Ama işte, bazen bir eserin karşısında küçücük, çaresiz kalıverirsiniz. İçişleri Bakanı’nın, Demirtaş’ın öykü kitabı "Devran"dan sahnelenen okuma tiyatrosunu ve izleyenleri hedef alması bu çaresizliğin tezahürü.

TBMM kütüphanesinde de bulunabilen ve çoksatan "Seher" adlı ilk öykü kitabının hedefe alınmasının sebebi, İBB kitapçılarında da satılmaya başlanması olsa gerek... Bravo doğrusu, "Seher"in bir teröriste atfen yazıldığı yalanını uydurabilmek için 1.5 yıl beklemeleri gerekti!

İktidar, HDP eski eşbaşkanı Demirtaş’ı hukuka aykırı biçimde cezaevinde tutabilmeyi hala beceriyor. Ama düşüncelerini, duygularını halkla paylaşmasına, hele ki kitapları aracılığıyla daha güçlü bir bağ kurmasına engel olamıyor, olamayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi