Herkesin gerçekleri bilmeye hakkı var

İngilizcede bir konuyu az ve öz anlatınca 'in a nutshell' - bir fındık kabuğunun içinde, denir. Yıllardır tutukluluğuna sebep gösterilenleri bir fındık kabuğu içinde anlattı Demirtaş.

Böyle diyordu Selahattin Demirtaş, hakkındaki davayla ilgili yazdığı tweet zincirinin başlangıcında.

Evet herkesin bilmeye hakkı var. Ama kim gerçekleri bilmeyi istiyor, ayrı bir konu...

HDP eski eşbaşkanı Demirtaş, hakkında ortaya atılan ve tutuklanmasına neden olan bütün iddiaları, mahkemelerdeki savunmalarıyla çürütmüştü.

AİHM, tutuklamanın siyasi olduğu kararını aylar önce verdi...

Fakat gerçek şu ki bir konu, sosyal medyada trend topic olmazsa, whatsapp gruplarında paylaşılmazsa, çoğunluk olan bitenden habersiz.

Sadece merkez medyadan beslenenleri ya da AKMHP’yi destekleyenleri kast etmiyorum... Haksızlık ve hukuksuzluklar konusunda duyarlı, bilinçli, şehirli, solcu veya demokrat kesimler de buna dahil.  

Farklı kesimlerle yaptığım sohbetlerden, tepkilerinden yola çıkarak bunu söylüyorum. "Gerçekleri kim bilmek istiyor" sorusunu buraya bırakıp devam edelim...

Demirtaş, tweet zinciriyle hakkındaki iddiaları bir bir, belgeleriyle çürüttü.

İngilizcede bir konuyu az ve öz anlatınca "in a nutshell" - bir fındık kabuğunun içinde, denir. Yıllardır tutukluluğuna sebep gösterilenleri bir fındık kabuğu içinde anlattı Demirtaş, daha geniş kesimlere ulaştı.

BİR TOPLANTI, İKİ SİYASETÇİ

Demirtaş’ın demir parmaklıkların ardında tutulmasına gerekçe gösterilen "suç"larından biri, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) toplantılarına katılmak.

Oysa söz konusu toplantılar, basına açık ve legaldi. DTK şimdi kriminalize edilmeye çalışılsa da halen faal bir platform.

Demirtaş, bunu hatırlatarak AKP milletvekilleri Galip Ensarioğlu ile Yasin Aktay’ın da aynı toplantıya katıldıklarını belirtti.

Aktay pek rahatsız olmuş olmalı, zira "sadece bir toplantıya katıldığını" vurgularken Demirtaş’ın kendisini ihbar ettiğini iddia etti.

"O yapıyla organik ilişkisi var mıdır, suç var mıdır bilemem" diyen Aktay, devamında kendini aklamak için Demirtaş’ı suçlayıcı ifadelere yer vermiş. 

Evet, DTK toplantısına katılan bir siyasetçi, demir parmaklıkların arkasında. Aynı toplantıya katılan başkaları, büyük bir iç rahatlığıyla milletvekilliğinin tadını çıkarmakta...

Demirtaş’ın suçlandığı tüm konularda benzer ikiyüzlü tutum ve hukuksuzluk geçerli.

Mesela tutuklanmasına dayanak olan fezlekeler, şu an Cemaat’ten tutuklu olan savcı Uğur Özcan’ın elinden çıkma. Halihazırda yürüyen pek çok basın/ifade/toplanma özgürlüğü davasında aynı çıldırtıcı yöntem izleniyor.

Adil yargılanma hakkı keza, ayaklar altında.

Düşünün, tutuklu avukat Selçuk Kozağaçlı’ya, yargılandığı davalarla ilgili dosyaları bile verilmiyor. Tutukluluğun hukuka aykırılığı bir yana, savunma hakkı da elinden alınıyor.

Gerekçe ne dersiniz? 100 bin sayfa evrak "Yangın güvenliği" nedeniyle Kozağaçlı’ya verilmiyor! 

BAĞIMSIZ BASIN DA YETERSİZ KALIYOR

Bunları yazan, anlatan bir avuç insandan başka kimse yok.

Ne yazık ki Demirtaş’ın dediği gibi, medyanın büyük kısmı duruşmaları izlemiyor.

Zaten izleseler de haber yapamazlar.

Fakat çuvaldızı diğer tarafa, yani iktidarın kuklası haline gelmemiş, bağımsız, muhalif basına da batırmanın vakti...

Davaları izleyen basın mensubu sayısı kısıtlı. Ben de ancak İstanbul’da bazı davaları takip edebiliyorum.

Bunda, mahkemelerin farklı şehirlerde, başka önemli tarihlerle çakışmasının da payı var. (Gezi, Kaftancıoğlu ve Demirtaş duruşmaları aynı güne denk geldi!)

Oysa HDP/DTP’li yönetici ve milletvekillerin tutuklu yargılandığı davalar, yakın dönem siyaset tarihinin en önemli davaları.

Yapılan haberler, maalesef savunmaların kopyala yapıştırından veya bu haberler üzerinden yapılan yorumların tekrarından ötesine geç(e)miyor.

İddialar ne? Hangi belgelere/hukuki gerekçelere dayandırılıyor? Sanıklar kendini hangi belgelerle savunuyor? Duruşmalar hangi koşullarda yapılıyor?

Gazetecilerin görevi, bunları halka aktarmak. Haberle olmuyorsa elindeki tüm imkânları kullanarak!

CANAN’IN KİTABI VE DÖNEMİN KAHPELİKLERİ

Genç meslektaşım, yargı muhabiri Canan Coşkun, izlediği önemli davalardan izlenimlerini, tanık olduklarını kitaplaştırdı. "Burası Mahkeme-Yeni Türkiye’de Yargı Rejimi" (İletişim Yayınları) Cumhuriyet’ten Sözcü’ye, Barış Akademisyenleri’nden Altan’lar davasına, yeni yargı rejiminin ne olduğunu son derece akıcı bir dille aktarıyor.

Canan’ın kitabı çok değerli, çünkü onun gibi tutkulu, gazetecilik etiğine bağlı genç gazeteciler geleceğe dair umut veriyor.

Umarım Canan gibi, bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki gazeteci, kendi tanıklıklarını daha çok yazar... Adalet duygusunun nasıl zedelendiğini, dönemin ayak oyunlarını ve kahpeliklerini herkesin bilmeye hakkı var.

Tabii gerçekleri görmeye yürekleri yeterse...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi