Mermer tuvaletler, altın varaklar, çürümüş ruhlar

Asıl merak ettiğim, bu umursamazlığın kaynağı... Kayyımlar, AKP’li belediye başkanları acaba bu makamlardan hiç çıkmayacaklarını, iktidarlarının sonsuza dek süreceğini mi sandılar?

Kapalı kapılar açıldıkça, açılabildikçe ortalığa insanı afallatan bir şatafat, israf kültürü ve arsızlık bulamacı saçılıyor.

Diyarbakır’da, kayyımın makam odasına yaptırdığı ‘dekoratif çalışma’, AKP iktidarının ne olduğunu, nereye geldiğini yerelde simgeleyen, çarpıcı bir örnek.

Eh, Reis bin küsur odalık lüks ötesi bir Saray yaptırır, dünyanın en pahalı uçaklardan birini kullanırsa emrindekilerin bu gösteriş ve israf kültüründen muaf kalması beklenemez, değil mi?

Biliyorsunuz Diyarbakır’ın yeni eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, makam odasının kapılarını basına açınca, mermer kaplı banyolar, altın varaklı toplantı odaları, şıkır şıkır avizeler sosyal medyada gündem oldu.

Ancak sabah akşam ‘CHP’nin hırsızlığı’ ve ‘HDP’nin teröristliği’nden dem vuran medyada bu debdebeye dair tek bir satır, fotoğraf göremedik...

En son Gültan Kışanak-Fırat Anlı eşbaşkanken, görüşme yapmak üzere odalarında bulunmuştum. Toplantı ve makam odasına açılan mekandaki eşyaları, havayı hatırlıyorum. Bugünkü haline kıyasla, mütevazı bir yerdi...

Peki nasıl oldu da kayyımın lüks ısrafları devletin şahin gözünden kaçtı? HDP’li belediyelerin ne kadar kötü yönetildiği, dağa para gönderdiği propagandasını yapanlar, hiç mi utanmadı?

Yeri gelmişken, tutuklu eşbaşkanların, belediyenin imkânlarını ‘Örgüte maddi yardım sağlamak’la suçlandıklarını hatırlatalım. Oysa Diyarbakır başta olmak üzere, muhalefetin yönettiği neredeyse her il ve ilçenin mali işleri, her daim devletin didik didik denetimi altındaydı.

Tümü mahkemede delil olarak sunuldu ama kimin umurunda?

ŞATAFAT VE İSRAFTAN UTANMADILAR

Diyarbakır’dan Ankara’ya uzanalım. Büyükşehir Belediyesi’nde retina taramasıyla girilebilen bir oda olduğunu da öğrendik.

Kimden, neyi saklamak için böyle bir oda yapılır? İçinde nelerin saklandığını muhtemelen sır olarak kalacak, zira o makamı dolduranlar gereken önlemleri almıştır.

Debdebeye, şatafata ve gizliliğe duyulan ihtiyacı anlamlandırabiliriz. Asıl merak ettiğim, bu umursamazlığın kaynağı... Kayyımlar, AKP’li belediye başkanları acaba bu makamlardan hiç çıkmayacaklarını, iktidarlarının sonsuza dek süreceğini mi sandılar?

Bu imkânsız. Herhalde ‘Ne yapsam kârdır’ diye düşündüler. Daha da kötüsü, halkın göstereceği tepkiyi hiç umursamadılar. Utanmadılar.

Makam odalarını -ve kimbilir daha neleri- kendi kazandıklarıyla değil, halkın vergileriyle yaptırmaktan utanmayanlar, çöreklendikleri ve kendilerine hak gördükleri statüyü, imkânları korumak için sonuna kadar direnecek.

Bunu yapamadıkları yerde görebildiklerimiz, sadece buzdağının ucundan ibaret olacak.

Lüks, debdebe ve şatafat düşkünlüğü, her yolsuz iktidarın karakteristiği. Bir başka karakteristikleri daha var:

Kanun, kural tanımazlık.

SEN EN BÜYÜK HIRSIZ OLMUŞSUN

Ekrem İmamoğlu, İstanbul'da bir değil iki kez kazandı. AKP ve MHP'nin itirazları, seçimi tekrar ettirme zorlaması sürerken nihayet mazbata, sahibine, yani onu seçen İstanbullulara teslim edildi. 17 gün boyunca yaşanan rezillikler fayda etmedi.

Türkiye’nin başka bölgelerinde de çok acayip şeyler oluyor. Seçimden galip çıkan muhaliflere akıl almaz oyunlar oynanıyor, seçilenin de seçmeninden de iradesi gasp ediliyor.

Van’ın Tuşba ilçesinde, HDP yüzde 58 ile kazandı. Ancak ‘adaylar KHK’li, kamu görevi yapamaz’ diyen YSK kararıyla verilmedi mazbataları.

Ve görülmemiş bir uygulamayla, ikinci gelen AKP’li adaya devredildi belediye. Eşbaşkan seçilen Ayşe Minaz’ın belediyede, eski öğretmeni olan ve başkanlık makamına yerleşen Salih Akman’ın gözlerinin içine bakarak yaptığı konuşma, haksızlıklardan, yalanlardan, dolanlardan bıkanların yüreğine su serpti.

Ayşe Minaz, Belediye Meclisi toplantısında şöyle meydan okudu:

‘Salih hoca sen benim öğretmenimken arkadaşlarımızın kalemini, silgisini çalmamayı öğrettin. Ama görünen o ki sistem içerisinde en büyük hırsız olmuşsun da haberin yok.’

Görünen o ki sistem içindeki hırsız, bir değil, binlerce... Hırsızın arsızlığından korkmadan, deşifre etmeye devam etmeli.

Günde üç öğün simide talim ederek yaşaması öğütlenen yığınlar, belki şatafata, umursamazlığa, israfa, kural tanımazlığa tepki verecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi