Sayın iktidarımız neden sokaktan korkar?

Fransa’ya bakalım: Sarı Yelekliler hareketinin haftalarca süren protestolarının sonucunda hükümet geri adım atmış görünüyor.

Gezi üzerinden 5.5 yıl sonra örülmeye çalışılan son 3K (kuşatma/karalama/kriminalize etme) harekâtı devam ederken dünyadaki gelişmelere bakmakta fayda var.

Doğru, toplumsal hareketler ve sokak eylemleri, her coğrafyanın kendine özgü sorunlarından doğuyor ve şekilleniyor.

Ancak son yıllarda yerkürenin çok farklı noktalarında bile giderek ortaklaşan dertler ve taleplerle karşılaşır olduk. Özetle, neoliberal sistemin krizi bu.

Zira ekonomik krizler, sosyal haklarda kesintiler, özelleştirmeler, güvencesiz işler, iklim değişikliğinin savsaklanması, işsizliğin artışı, göçmen nüfusunun patlaması, vergilendirme politikaları, eğitim ve sağlığa erişimde yaşanan sorunlar, neoliberal sisteme eklemlenmiş her yerde patlak veriyor.

Demokrasi kültürünün olmadığı veya çok az olduğu yerlerde öylesine büyük bir baskı ve cezalandırma mekanizması var ki sokak hareketliliği yok gibi. Sokağı geçtik internet sansürleniyor, ifade ve basın özgürlüğü ciddi bir tehdit altında.

Zira ceberrut yönetimlerin ortak politikası, en küçük bir isyan dalgasını daha doğmadan bastırmak, karalamak, hatta daha düşünce aşamasında her türlü örgütlenmeyi ezmek. Bakınız Rusya, Çin ve Orta Doğu diktatörlükleri.

SARAY MEDYASI VE İKTİDARIN KODLARI

Demokrasinin beşiği Avrupa’da insanlar hâlâ sokağa çıkabiliyor ama beklenmedik engellemeler (orada değil burada yürüyün) ve polis şiddetiyle karşılaşabiliyor.

Avrupa’da her cop kalktığında Saray medyasının sevinçten çığlık atmasına bakmayın.

Batı’da uygulanan orantısız şiddetin boyutu, Türkiye gibi ülkelerle karşılaştırılamaz. (Sadece Gezi isyanındaki şiddeti, yaralanma ve ölümlerin sayısıyla biçimini anlamak için: (Polis Destan Yazdı, İletişim Yayınları, 2015)

Fransa’ya bakalım: Sarı Yelekliler hareketinin haftalarca süren protestolarının sonucunda hükümet geri adım atmış görünüyor.

Peki bu zafer mi, değil. Hareketin 30 bin kişiyle anket yaparak belirlediği 42 talebi karşılamaktan çok uzak. Bu nedenle akaryakıta ek vergi ve Varlık vergisiyle ilgili erteleme kararı, Macron’un sokağın ateşini dindirmek için yaptığı bir hamle.

Yedi mi, yemedi. Sarı Yelekliler eylemlere devam kararını verdi.

Bu noktada, Paris sokaklarındaki ‘vandalizmi’ ve polis şiddetini şehvetle aktaran, ‘Fransa’ya OHAL geldi geliyor’ manşetleri atan, Fransız ana akımının meseleyi ele alışına zevkten dört köşe olan Saray medyasına dönüp bakalım. Ragıp Duran artigercek’teki yazısında konuyu değerlendirmişti. İzlemeye devam etmekte fayda var çünkü iktidarın kodları, bu yayınlara birebir yansıyor.

Hatta bazen tersi olabiliyor, zira Saray medyasının iktidarın dikkatini çekme, gözüne girme, akıl verme gibi görevleri de üstlendiğini söyleyebiliriz.

Dünkü yayınların pek çoğunda Sarı Yelekliler ya yok, ya pek minikti. ‘Geri adım da ateşi söndüremedi’ gibi küçük puntolarla bir-iki gazetenin ilgisine mazhar olabilmişti.

Ayrıca birkaç gün önce vandalizm ve şiddet örnekleri üzerinden Gezi’ye atıf yapan yayınlarda Sarı Yelekliler'in 42 talebine dair de birşey göremedim.

Allah muhafaza, vergi eşitsizliğinden Cumhurbaşkanı'nın ödeneğine, olur olmaz (!) isteklerle halkımızın kulağına kar suyu kaçırmayalım hesabı...

CAHİLLERİN DEVRİMİ

Sarı Yelekliler'in kim olduğu, ne talep ettiği, protestoların içeriği konusunu, bu haftaki Söz Bizim’de Fransa’yı iyi takip eden, popülizm ve prekarya çalışan akademisyen Alphan Telek değerlendirdi. 

İlginç değil mi: Macron iktidarı kadar Fransa solu da başta Sarı Yelekliler’i ‘aşırı sağcılık’la biraraya getirdi, onlara ‘benzine çevre zammı gelince aklı başına gelen cahiller’ dendi.

İster istemez Türkiye’deki yarılmalar aklıma geldi: Farklı içeriklerde olsa da bazen muhalefet yapayım derken iktidarla aynı pozisyona düşmeler bize de tanıdık değil mi?

SY’nin 42 talebini, solcu bir dille yazılmadığı için salt gündelik hayata dair sorunlara "küçük" çözümler istemekten ibaret olarak okumak mümkün.

Ancak bu talepler, bizzat solun dile getirdiği sorunlarla örtüşüyor. Daha ziyade ekonomik adaletsizlik etrafında şekillenen taleplerin tamamı karşılansa zaten bir çeşit devrim olur!

Belki sol anlayışa göre bir devrim değil, ama neoliberal sisteme dair köklü değişiklik ve eleştiriler barındırmadığını kimse söyleyemez.

Taleplerin tamamı şurada. Neden köklü bir değişime işaret ettiğini ve tam da bu nedenle kabul edilmeyeceğini düşündüğüm birkaç tanesini burada alıntılamadan geçemeyeceğim:

  • BÜYÜKLER (McDonalds, Google, Amazon, Carrefour) BÜYÜK vergi ödesin, küçükler (zanaatkârlar, küçük ve orta ölçekli işletmeler) küçük.
  • Tüm seçilmişlerin maaşı ülkenin ortalama maaşıyla eşit olsun. Seyahat ve ulaşım harcamaları denetlensin, ancak zorunlu olanlar karşılansın.
  • Fransa sanayi muhafaza edilsin; üretimin ülke dışına kaydırılmasına son verilsin.
  • Büyük şirketlerin sözleşmeli işçi çalıştırma hakkı sınırlandırılsın. Kadrolu çalışma hakkı istiyoruz.
  • Kemer sıkma politikalarına son. Hiçbir meşruiyeti olmayan borç faizlerinin ödemesi durdurulsun. Ödenmesi gereken borçlara kaynak olarak en fakir ve az varlıklı kesimin parasını almak yerine, 80 milyarlık vergi kaçakçılığının peşine düşülsün.
  • Fransa’ya ait mülklerin (baraj, havalimanı vb.) satışa çıkarılması yasaklansın.

Şimdi bırakın Türkiye’yi, Gezi’yi... Dünyanın herhangi bir yerindeki güçlü sokak hareketlerinin sayın iktidarımızı neden bu kadar korkuttuğunu daha iyi anladık mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi