Soruştura soruştura bitirilemeyen Diyarbakır Barosu

Baronun bir önceki döneminin yönetim kurulu üyelerine bu soruşturmaların açılmasının amacı sivil toplumun ve insan hakları savunucularının kısılmış olan sesinin daha da fazla kısılması.

Geçen hafta Süleyman Soylu’nun Diyarbakır Barosu’yla derdi başlıklı bir yazı kaleme almış; bu yazıda S.S.’nun geçen yıldan beri Diyarbakır Barosu’nu nasıl ara ara hedef gösterdiğini ve bunun olası nedenlerini anlatmıştım. Bildiğiniz üzere memlekette şöyle bir gelenek var: bazı şahıs ya da kurumlar birilerini hedef gösterir ve o birilerinin başı bir şekilde derde girer. Bu birilerinin başına ya bir iş gelir ya da kendilerini mahkeme koridorlarında dert anlatmaya çalışırken bulurlar. İşte bu gelenek yine bozulmadı ve S.S. tarafından hedef gösterilen Diyarbakır Barosu’nun bir önceki dönemki yönetim kurulu üyeleri de soruşturmalara maruz kaldı. Bu hafta biraz bu soruşturmalardan bahsetmek istiyorum.

Aslında 24 Nisan 2017 tarihinde, yani Ermeni Soykırımı’nın 102. Yıldönümünde Diyarbakır Barosu’nun bir açıklamayı internet üzerinden paylaşması ile başlıyor her şey. ‘24 Nisan / Büyük Felaket : Ermeni Halkının Acısını Paylaşıyoruz başlıklı açıklamada Ermenilerin 1915’te yaşadıklarını ‘soykırım’ olarak nitelendiriyor Diyarbakır Barosu.

14 Eylül 2017 tarihinde ise Diyarbakır Barosu’nun da dahil olduğu bazı baroların paylaştığı Siha müdahalesi sonucu yaşanan olay" başlıklı raporda silahlı insansız hava araçlarının yol açtığı hak ihlalleri kamuoyu ile paylaşılıyor.

18 Aralık 2017 tarihinde ise Kürdistan İfadesini Cezalandırmak Utançtır, Kabul Edilemez!’ başlıklı açıklamasında, o dönem HDP Urfa milletvekili olan Osman Baydemir’in parlamentoda yaptığı bir konuşmada ‘Kürdistan’ kelimesini kullanması nedeniyle ceza almasını eleştiriyor Diyarbakır Barosu.

İşte bunlar, ama sadece bunlar, yani Avukatlık Kanunu’nun kendilerine verdiği yetkiye dayanılarak ve ifade özgürlüğü kapsamında yapılmış olan bu açıklamalar, altında imzası olan dönemin baro yönetim kurulu üyeleri hakkında soruşturma açılmasına sebep ‘suçlar’. Birileri birtakım şikayetlerde bulunuyor. Ayrıca Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 25 Nisan 2018, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’nün ise 26 Eylül 2018 tarihli (dikkatinizi çekerim, S.S.’nun Haziran 2018’de Diyarbakır Barosu’nu hedef göstermesinden sonra) ihbarları üzerine Diyarbakır’da soruşturma başlatılıyor ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca fezlekeler hazırlanıyor.

Sorun şu ki, Türklüğe hakaret etmiş sayılmak artık eskiden olduğu kadar kolay değil. Mevcut Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi’ne göre soruşturma açılabilmesi için Adalet Bakanlığı’nın izni gerekiyor. Ayrıca avukatlara, avukatlık veya baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma açılabilmesi için de Adalet Bakanlığı’nın izin vermesi gerekiyor. (Avukatlık Kanunu, 58. Madde) Adalet Bakanlığı üşenmeden her iki izni de veriyor. Bunun üzerine iddianame hazırlanıyor. İddianamede baronun önceki dönem yönetim kurulu üyeleri "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılamak"la suçlanıyorlar.

Avukatlık Kanunu’nun 59. Maddesine göre avukatların 58. Maddede anılan bir suçtan dolayı yargılanabilmeleri için suçun işlendiği yere en yakın yerdeki Ağır Ceza Mahkemesi’nin son soruşturmanın açılmasına karar vermesi gerekiyor. Bu taleple hazırlanan 17 Mayıs 2019 tarihli iddianame üzerine Batman Ağır Ceza Mahkemesi’nin son soruşturmanın açılıp açılmayacağına, yani avukatların yargılanıp yargılanmayacaklarına karar vermesi gerekiyor. Mahkeme kararını 8 Ekim günü saat 10.30’da Batman’da düzenlenecek olan duruşmadan sonra açıklayacak. Eğer mahkeme son soruşturmanın açılmasına karar verirse, Diyarbakır Barosu’nın 2016-2018 dönemindeki yönetim kurulu üyelerinin yargılanmasına Diyarbakır’da başlanacak.

Bu yazıyı hazırlarken haklarında soruşturma açılmış olan avukatlardan birisi ilgili belgeleri derleyip bana göndermeye çalışırken haklarında bir iddianame daha düzenlendiğini fark etti.

2018 yılının 24 Nisan’ında "Ermeni Halkının Dinmeyen Büyük Acısını Paylaşıyoruzbaşlıklı bir açıklama yayınlayan Diyarbakır Barosu, 1915’te yaşananlardan yine ‘soykırım’ diye bahsediyor.

İşte bu açıklama nedeniyle dönemin yönetim kurulu üyeleri hakkında yine Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi’ne, ama bu defa ayrıca 216. Maddesi’ne (Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme) dayanılarak iddianame hazırlanıyor.

Bu iddianameye göre davanın açılıp açılmayacağına ise yine Batman’da, 7 Kasım 2019 tarihinde saat 11’de düzenlenecek olan duruşmada karar verilecek. Ancak 8 Ekim’de Batman’da görülecek olan duruşmadan sonra verilecek karar, muhtemelen bu soruşturmanın da akıbetini belirleyecek.

Baronun bir önceki döneminin yönetim kurulu üyelerine bu soruşturmaların açılmasının sebepleri belli. Amaç, sivil toplumun ve insan hakları savunucularının epeyce kısılmış olan sesinin daha da fazla kısılması. Bu soruşturmalarla hem o dönemde baronun yönetiminde yer alan avukatlara, hem de diğer avukatlar ile bütün insan hakları savunucularına gözdağı verilmesi amaçlanıyor. Muktedirlerin bu konuda başarılı olamayacaklarından kuşkum yok.

Şahsen bir insan hakları savunucusu ama aynı zamanda Diyarbakır Barosu’nun bir üyesi olarak meslektaşlarımı yaptıkları bu gayet hukuki ve gurur verici açıklamalar için kutluyorum. Bu açıklamalar nedeniyle maruz kalacakları her soruşturma ve zorlukla mücadelede yanlarında olacağımı bilmelerini istiyorum.

Tüm avukatları, baroları ve sivil toplum örgütlerini de insan haklarını koruma mücadelesi verirken soruşturmalara maruz kalan meslektaşlarımızla dayanışma göstermeye, yaşananlara yüksek sesle itiraz etmeye davet ediyorum. Feyzioğlu’ndan olumlu hiçbir davranış beklemiyorum. Bunun sebepleri belli; ancak diğer baroların bu yaşananlar karşısında, en azından bundan sonra sessiz kalmayacaklarını umuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi