Kemal Kurkut’u kim öldürdü?

Kemal, aydınlık bakışlı, güzel bir çocuk. Belki bir keman virtüözü olmayacaktı ama iyi bir müzik öğretmeni olacağından kuşku duymuyorum.

Orhan ALKAYA

Kemal Kurkut 23 yaşında, aslen Adıyamanlı, Malatya’da büyümüş. Güzel Sanatlar okurken 2017 Newroz’una katılmak için geldiği Diyarbakır’da, kutlamalar henüz başlamaktayken, arkasından vurularak öldürüldü.

Kemal’i arkasından vuran bir polis memuruydu anlaşıldığı kadarıyla. Belden yukarısı çıplaktı. Canlı bomba sanmışlar çocuğu.

Gazeteci Abdurrahman Gök 8 kare fotoğrafını çekmiş vak’anın. Eşi dostu "Yayımlama, başına iş alırsın," demiş… "Bari kendi isminle yayımlama," demiş. Gazeteci işte, ismini de koyarak yayımladı bu 8 kareyi.

Abdurrahman Gök: Gazeteci.

Diplomasi dili üzerine bir yazı yazmak için oturdum masaya, nedir o 8 kareden başka bir şey düşünemiyorum. Bir de Nurcan Baysal’ın T24’de yazdığı yazıya eklenen videodaki alaturka tınılı keman sesinden… Kemal Kurkut icra ediyor.

Kemal Ankara katliamında kurtulanlardan. Türkiye tarihinin en büyük katliamını gerçekleştiren İŞİD militanları, çıplak gözle ayırt edilebilecek kertede canlı bombaydı. Kemal ise, hangi zaviyeden hangi metreden bakarsanız bakın, canlı bomba olma ihtimali barındırmayacak kadar çıplaktı.

Emniyet ve Vilayet hızla "canlı bomba vuruldu" açıklaması yaptı. Vali bilahare düzeltmeyi denedi. Tam olarak düzeltti diyemiyorum olsa olsa iyi kalpli bir açıklamaydı.

Oysa bu "vahşet pornografisi" hayli arkaiktir. 2462 sene önce Sophokles Antigone tragedyasında gözümüzün içine sokar bu pornografiyi. Tiranlar dönemini başlatan Kreon, yeğeni Polyneikes’in cenazesinin gömülmesine izin vermez. Tragedyaya yön veren motto, Antigone’nin kardeşinin cenazesini toprağa kavuşturma mücadelesidir.

Şırnak’ın Silopi ilçesinde cenazesi 6 gün sokak ortasında bekletilen Taybet İnan Hanımefendi’nin hikâyesi de tıpatıp budur esasen.

2015 senesinin son günü, kalabalık bir heyet halinde Diyarbakır’a gitmiştik. Basın açıklaması yapmadan az önce, gözyaşlarına sıkı sıkıya hakim olduğu belli bir kişiyi getirdiler yanımıza.

Bizden bir tek isteği vardı. (O gün) dokuz gündür, Sur’da bir mektep avlusunda bekletilen oğlunun cesedini almak için yardımımızı talep ediyordu. İki kişiymiş alınmasına izin verilmeyen cenazeler. İkisi de İzmir’de üniversite talebesiymiş.

Vilayete görüşmeye giden dört arkadaşımız, bu talebi Vali’ye iletti. Gene iyi kalpli bir "Olur" aldık. Ertesi gün cenazeleri almaya gidenler, "Vali kimmiş" diyen yüzü gözü kapalı biriyle yüzleşti. O çocukların cenazeleri, yanlış hatırlamıyorsam 29 gün aynı yerde bekletildikten sonra, tanımlanamaz halde toprağa verildi.

Kemal, aydınlık bakışlı, güzel bir çocuk. Belki bir keman virtüözü olmayacaktı ama iyi bir müzik öğretmeni olacağından kuşku duymuyorum.

Bir ara, "psikolojik sorunları varmış" denildi. Acı güldüm. Ya’u bizim memlekette kimin psikolojik sorunu yok ki… Toplu "nevroz" yaşıyoruz billahi.

Hele Diyarbakır’da yaşıyorsanız, taş gibi sağlam dursanız da, içinizde bir kara deliğin oluşmaması ne mümkün?

Tarihin kısa bir aralığına, ışık hızıyla yayılan ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir söylem kütlesi, memleketimin serotonini hızla emdi, tüketti.

Her türden yasağa karşıyım ama –ki "ama"lı dile de karşıyım- bir süreliğine "Onlar!"… "Bunlar!" diye söze başlanmasına yasak getirilse, "lâl olur dillerim söylemem yâda"…

Kemal Kurkut’un çıplak bedenine arkadan bir kurşun sıkıldı. Adalet önünde besbelli bir katil var.

Vicdan önünde ise sadece bir tek katil yok.

Her kim ve kimler toplumsal uyuma böyle büyük bir suikast düzenlediyse, o tetikte onların da parmak izi var.

Kemal Kurkut’un çıplak bedenine çok kurşun sıkıldı.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi