1 bakan, 1 provokatör, 1 futbolcu ve 1 devlet… Pöh pöh pöh!

Gidişat ikili. Bir yanda iktidarların korkunç baskısı, zulmü. Ama bir yanda da karşı çıkanlar, itiraz edenler, kınayanlar. Sonunda kimin kazanacağını biliyor musunuz?

Hafta başından bu yana medyada dikkatimi çeken dört haber arasında bir bağlantı var mı bilmiyorum.

Meslek zorunlu kılmasa, Türk egemen medyasını izlemek aslında zihni, ahlaki ve mesleki bir zulüm. Zaten hakiki tiraj raporları, artık eski okurları dahil, geniş yurttaş kitlesinin bu propaganda bültenlerine rağbet etmediğini gösteriyor.

Birinci haber halen İç İşleri Bakanı olan şahsın bir açıklaması:

"Ben gazetecilik mesleğini en çok eleştiren bir siyasetçiyim. Bir gazetecinin hata yapma lüksü yoktur. Bizim vardır ama onların yoktur. Bir gazeteci bir iki kere hata yaparsa affedilir. Basın mensupları artık çok rahatlar. Bir dönemin gazetecileri çok emek verirdi. Şimdi dönüp her şeyi bırakıp gazetecilik yapmak istiyorum."

İsteği gerçekleşirse, siyaset dünyası mı kaybeder, medya evreni mi belli değil. İkisinin birden kaybetme ihtimali yok.

Bu şahıs aslında Türk medyasının mevcut manzarasına çok yakışır. Gerçi halen Akmedya’da gazeteci görünümünde çok sayıda "1 Numaralı Polis" var, e bir tane de hakikisi olsa ne çıkar? 

İkinci haber, kendini hukuksuz savcı sanan, istihbaratçı bir provokatörün açıklamaları. Mevcut siyasi durum onun da anladığı kadarıyla sahte gazeteciler açısından parlak değil. Yine isimler vererek felaket tüccarlığı yapıyor, bu sefer kendi mahallesinde panik yaratıyor. Provokatör telaşa kapılmış:

"Mesela Ali Babacan ya da herhangi biri Erdoğan karşıtı biri seçildi. Bir kere şunu söyleyeyim. İnsanlar abartıyor diyebilir ama biz dahil herkes yargılanır. Seri bir tutuklama başlar. İşte bu elinden gazeteyi alma, bir günde medyasını alma var ya onları yaparlar. Şirketleri alırlar. FETÖ ile uğraşanların kellelerini alırlar. KHK hemen çıkar. Mağdurlar tamam ama diğer mağdur olmayanlar da çıkar. İçeride FETÖ'cü kalmaz. Askerleri hemen çıkaramazlar ama çoğunu çıkarırlar. O zaman uluslararası kamuoyunu da yanına alacak. Avrupa'yı yanına aldın mı istediği kanunu çıkartır mısın çıkartırsın. Tutukladılar Mehmet Metiner'i Avrupa itiraz mı edecek? (…) Melih Gökçek'i tutuklanmaktan kim kurtarır? Mehmet Metiner'i Şamil Tayyar'ı tutuklanmaktan kim kurtarır? Seni beni kim kurtarır? Seni beni tutukladıkları zaman Avrupa Birliği açıklama mı yapacak? (…) Başka bir şey daha! Diyelim ki FETÖ'cüler, PKK'lılar ve sözde bazı muhalifler Avrupa'ya kaçıyor. Bir günde oturum alıyor hepsi çalışıyor bak. Diyelim ki bir şey oldu. Sen gittin ben gittim Londra'ya. Ben İngilizce biliyorum gittim diyelim. İki günde iade ederler. Abdülhamit'in başına gelenlere iyi bakmak lazım’’.

Uzmanı olduğu konunun kendi başına gelme tehlikesi ortaya çıkınca dingili kırmış bu kişi. Hele son cümle, şahane değil mi? Abdülhamid’le kıyaslıyor kendini. Abdülhamid’i Selanik’ten iade mi etmişlerdi kimselerden habersiz?

Üçüncü haberi daha çok Guardian’dan izledim. Özetleyeyim:

Arsenal’in Türkiye kökenli Alman oyuncusu Mesut Özil, Çin’de 4 milyon takipçisi olan Weibo adlı sosyal medya hesabından yayınladığı bir mesajda, hem Pekin yönetiminin Sincan’da Uygur Müslümanlarına reva gördüğü Nazi türü baskılara karşı çıkıyor hem de İslam dünyasının sessizliğini kınıyor. Bu mesajını da Doğu Türkistan bayrağının resmiyle yayınlıyor. Ve çıngar kopuyor Çin’de. Arsenal klubü, ki Çin’de büyük yatırım ve çıkarları var, alelacele bir bildiri yayınlayıp, "Bu görüşler Özil’in şahsi görüşleridir. Biz futbola siyaset karıştırmamaktan yanayız’’ diyor. Ama nafile. Çin resmi televizyonu önce hemen Arsenal’in naklen maç yayınını programdan kaldırıyor. Sonra Çinli futbol fanatikleri de -her ülkede en milliyetçi, holiganlığa en teşne kesimi oluşturur- Mesut’un formasını yakıyor, çöpe atıyor ve Arsenal’den bu futbolcunun kovulmasını talep ediyor. Pekin’de Dışişleri Bakanı, Federasyon Başkanı, futbol medyası Mesut’a ateş püskürüyor. Manchester City’nin eski oyuncusu, halen Çin’de Qingdao Huanghi takımında oynayan 36 yaşındaki Yaya Touré de lince katılıyor ve futbolcunun sadece futbolla ilgilenmesi gerektiğini savunuyor. Kayıtlara göre Touré’nin 2012 yılındaki yıllık maaşı 15 milyon dolar. Çin resmi makamları sinirden köpürmüş durumda. Arsenal’e hatta İngiliz Premier League’ne yaptırım sözkonusu. Zaten daha önce de NBA takımlarından Houston Rockets’in baş antrenörü Darly Morey de Hong Kong’daki yönetim karşıtı gösterileri sosyal medya hesabında desteklediği için hedef gösterilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mesut Özil ile çekilmiş en az 2 fotoğrafı var. Biri, Mayıs 2018’de Londra’ya gittiğinde Mesut ve Türkiye kökenli diğer iki oyuncu (İlkay Gündoğan ve Cenk Tosun, ama çağrılıp da gitmeyi reddeden başka futbolcular da var) ile birlikte. Öteki de, Haziran 2019’da nikahında (Erdoğan, şahit). Ne var ki Türk resmi makamlarından şimdiye kadar Mesut’u destekleyen bir ses seda çıkmadı. Ama ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo sosyal medya hesabından tutumunu açıkladı: ‘"özkonusu takımın maçlarını yayından kaldırarak sansür edebilirsiniz ama insan hakları ihlallerini gizleyemezsiniz’’ 

Mesut hadisesi, sosyal medyanın gücü ve popüler bir şahsiyetin (Gerçi şahsım da popüler ama şahsım kötü ünlü) siyasi alandaki çıkışının etkileri açılarından önemli. 

Hazır Çin’e gitmişken CNN İnternational’den bir haber:

"Çin Ulusal Gazeteciler Birliği, yenilenen Etik Kodu’nda ‘Gazetecilere, Komünist Partisinin otoritesine uyması ve Başkan Xi Jinping ideolojisinin rehber alınması’ çağrısını yaptı’’.

Haberde Çin’de zaten medyanın neredeyse tümünün devlet denetiminde olduğu, CPJ istatistiklerine göre en az 48 gazetecinin hapiste olduğu ve resmi medyanın hiçbir muhalif habere yer vermediği hatırlatılıyor. Yeni Etik Kod’da gazetecilerden "Bütün yürekleriyle Komünist Partiye, anavatana ve halka sadık olması" talep ediliyor.

Bu yeni Etik Kod’da yazılı olan talepler, aslında demokratik olmayan bir çok ülkede pratikte kâh baskıyla kâh gönüllü olarak zaten yerine getiriliyor. Ama, yabancı bir futbolcunun sosyal medyadaki 3 cümlelik bir mesajıyla etrafı velveleye veren sonra da kendi gazetecilerinin Reis’e kul köle olmalarını isteyen bir yönetim, Hong Kong ve Uygur halkından belli ki çok korkmuş. Tıpkı Babacan gelirse… diyen gibi. Ama, Çin’de belki geç de olsa, korkunun ecele… 

Kapak fotoğrafı: Meksikalı karikatürist Boligan’ın eseri

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi