Ana akım medya da aslında aktivisttir!

Kadri Gürsel'in kitabı olumlu ve anlamlı bir tartışma ortamı yarattı. Gazeteciliğin tanımı, işlevi, çeşitleri gündemde. Devam ettirelim...

Meslekdaşım, arkadaşım Kadri Gürsel'in ''Ben de sizin için üzgünüm'' başlıklı kitabı, Kadri'nin TV ve internet sitelerindeki söyleşileri zengin bir tartışmaya vesile oldu. Kitabı henüz okuyamadım. Kadri'nin söyleşilerde zikrettiği ve meslekdaşlar tarafından değerlendirilen/eleştirilen yazıların çoğunu okudum .

Banu GüvenFatih Polat, Mehveş Evin, Tunca Öğreten'in söyleşisi, İrfan Aktan'ın söyleşisi, Kumru Başer ve Yıldırım Türker'in tweetleri.   

Cuma akşamı da Artı TV'deki Artı Gerçek programında bu konuya kısaca da olsa değinme imkânımız oldu (29'05'' dan itibaren).

Kadri meslek hayatında başarılı bir gazeteci. Ayrıca Cumhuriyet gazetesi davası döneminde, cezaevinde ve mahkemelerde hem kendi kişisel onurunu hem de meslek onurunu, dik durarak sağlam bir şekilde korudu.  Kadri, IPI bünyesinde genel olarak gazeteciliğin özel olarak Türkiye'de mesleğin sorunlarını çözmek için önemli çalışmalar yaptı.

 

Tartışmanın kilit sözcüğü/kavramı ANA AKIM MEDYA. Çünkü Kadri'nin  "Kendimi ana akım gazetecisi olarak görüyorum. O kültürde büyüdüm. O kültürünün doğru şekilde yeniden üretilmesini savunuyorum. Her ülkenin bağımsız, namuslu, profesyonel gazetecilere ihtiyacı var. O da ana akımda olabilecek bir nitelik.'' şeklindeki saptaması birçok meslekdaş tarafından eleştirildi.

 

Ana Akım Medya'nın birkaç adı daha var: Merkez Medya, Yaygın Medya, Egemen Medya bugünkü terminolojide de Yandaş Medya!

Tanım üzerinde henüz bir uzlaşma yok. Tartışmaya katılanlar Ana Akım Medya'yı farklı kriterlere göre tanımlıyor. Profesyonellik, çok satması, popüler olması, sürdürülebilirlik, medya mülkiyeti gibi kıstaslar söz konusu. Ama herkes, artık bir merkez medyasının varlığından söz edilemeyeceği konusunda hemfikir. İktidarla ilişkiler, yayın politikası ya da editoryal bağımsızlık gibi tayin edici konulara az sayıda gazeteci değinmiş. Ki bence herhangi bir medya türünü tanımlarken medya mülkiyetinin yanı sıra en önemli özelliği/niteliği yayın ilkeleri, politikası ve bunların uygulanması. Yani bir medyanın editoryal bağımsızlığa sahip olup olmaması.

Fransız sosyolog Patrick Champagne, ''Profesyonel Gazeteci''yi ''Bağımsız Gazeteci'' olarak tanımlıyor.

Kadri, şimdiye kadar ana akım medyanın dışında yer alan bir medya organında çalışmadığı halde,  ''bağımsız, namuslu, profesyonel'' gazetecilerin (ancak) Ana Akım Medya'da yetişebileceğini öne sürüyor. Oysa ki bu tezi tekzip eden çok sayıda somut örnek var. Kadri'nin kafasındaki ideal merkez medya, aktivist olarak nitelediği (Militan, solcu, alternatif...vs...) medyadan farklı olarak, aktivizm yapmıyor, objektif, profesyonel, ilkeli, dürüst gazetecilik yapıyor. Ya da böyle davranan gazetecilerin yetişmesine olanak sağlıyor. Türkiye'de ya da dünyada böyle çalışan, bu tezi doğrulayabilecek bir tek gazete, radyo, TV ya da internet sitesi yok.       

Aslında geçmişi itibarıyla Kadri'nin hayatta, toplumda her edimin, her tutumun, felsefi anlamdaki her şeyin siyasi, ideolojik bir anlamı, karşılığı olduğunu bildiğini varsayıyorum. Ama galiba yanılıyorum. Çünkü Kadri'nin ideal Ana Akım Medyası da, New York Times'dan Le Monde'a, Cumhuriyet'ten Guardian'a kadar hepsi, belirli bir siyasi, ideolojik davanın aktivistleri olarak yayın yapıyor. Kuşkusuz bu gazetelerin aktivizmi, bizim bildiğimiz ya da aklımıza ilk gelen aktivizm tarzı olan ''Yaşasın!'', ''Kahrolsun!'' sloganlarıyla yapılmıyor. Onlar çok daha ince, çok daha sofistike, üstü örtülü bir yöntemle, ''objektif haber'' ya da ''zengin yorum'' sloganlarının arkasına saklanarak yapıyor bu militanlıklarını. Gazetecilik bir seçim/tercih mesleği olduğu için, yayınlanacak ya da yayınlanmayacak haberleri seçerek, objektifmiş gibi görünen, son derece aktivist yayıncılık yapmak mümkün. Zaten objektif, sadece fotoğraf makinelerinin merceği anlamında geçerli bir sözcük.

Ana Akım Medya ile diğer medyanın en önemli farkı, savaş, çatışmalı alanlar, ihtilaflı sorunlar ya da kriz döneminde ortaya çıkıyor. Ana Akım Medya, Penguen belgeseli gösterirken ''bağımsız, namuslu, profesyonel'' gazeteciler, Gezi'yi izleyip aktarıyordu. Keza Roboski bombalanırken, Ana Akım Medya üç maymunu oynuyordu, ''bağımsız, namuslu, profesyonel'' gazeteciler ise ellerindeki olanaklarla, görgü tanıklarının anlatımlarını aktarıp öldürülen çocukların fotoğraflarını yayınlamaya çalışıyordu. Sadece bu iki örnek, kimin ''bağımsız, namuslu ve profesyonel'' gazetecilerin kaynağı/yetiştiricisi/yaratıcısı olduğunu göstermiyor mu?

Hiçbir gazete, laf olsun, torba dolsun diye yayın yapmaz. Her gazetenin bir sebebi hikmeti, bir dünya görüşü vardır. Kimse tarafsız değildir. Her medya organı, siyasetini/ideolojisini, haber/yorum/söyleşi/röportaj/fotoğraf/karikatür şeklinde ya da haber görünümünde sayfalarına, ekranlarına, mikrofonlarına aktarır.

Merkez Medya dediğimiz medya evet, Merkez'in, Egemen Medya dediğimiz medya da evet, Egemenlerin görüş, istek ve ideolojilerini yansıtmak üzere yayın yapıyor. Dolayısıyla Merkez Medya ile, ötekine şimdilik Periferi Medya diyelim, arasındaki fark, aktivizm yapıp yapmamak değil, neyin aktivizmini yaptıkları. Ve bu aktivizmi nasıl, hangi araç, yöntem ve tarzla yaptıkları.  Belki bir fark daha var, o da iki medya türünün aktivizm dozları, renkleri, tonları...

Ana Akım Medya,  yerleşik düzenin, kapitalizmin, hâkim sınıfların sözcülüğünü yapıyor. Merkezin dışında yer alan medya ise genel olarak özgürlüğün, başka bir düzenin, alternatif yaşamın, ezilenlerin, mağdurların sözcülüğünü yapmaya çalışıyor.

Kadri'nin ilkinden bence daha vahim bir yanılgısı gazetecilik mesleğinin amacı, misyonu konusunda. Diken'den Tunca Öğreten'in sorularını yanıtlarken diyor ki:

''Profesyonel gazeteci barış için, hak mücadelesi için gazetecilik yapmaz. Bir dava insanı değildir. Gazeteciliği bir şeyin aracı haline getirmek, gazeteciliğe yapılan kötülüktür''.

Biz istesek de istemesek de her meslek gibi gazetecilik de, sadece gazetecilik değildir.  Gazetecilik, doğa olarak, misyon olarak, işleyiş olarak muhalif bir meslek. Gazeteciliği, propagandadan, halkla ilişkilerden, reklamcılıktan ayıran en önemli kıstas bu muhalif yanı. Üstelik, barış olsun, hak mücadelesi olsun, gazetecinin kişisel siyasal-ideolojik kimliğinden bağımsız olarak, mesleki açıdan olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Barış olmayan yerde, hak olmayan yerde gazeteci mesleğini icra edemez ki! Bu nedenle gazeteci, kişisel tercih olarak değil, mesleki zorunluluk/gereklilik nedeniyle barıştan yanadır, hak mücadelelerinin sözcüsüdür. Gazetecilik, yurttaşların bilgi sahibi olması için, barış sağlanması için, gaspedilen hakların kazanılması için, toplumun huzur içinde yaşayabilmesi için önemli bir araçtır. 19. yüzyıl liberal teorisyenleri bile basını, iktidarı kamu adına denetleyen 4. Güç olarak adlandırmıştı. Bu perspektife sahip olmayan gazetecilik, egemenlerin ajitasyon-propagandası, halkla ilişkileri ya da reklamından başka bir şey değildir. Öyle ''Sanat sanat içindir'' mealinde bir gazetecilik anlayışı ve uygulaması hiçbir zaman hiçbir yerde olmadı. Yapısı, doğası, misyonu gereği de olmayacak.

Beklemiyordum. Ben de senin için üzgünüm... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi