Battı Batacak Reis’in Takası

Medyadaki dalgalanma/bozulma/çözülme, iktidarın yolcu olduğunu kanıtlayan önemli bir işaret. Bir devir kapanmaya başladı. Ne Pelikan ne de Penguen kurtarabilir artık bunları.

Bu hafta içinde basında yer alan bir haber memleket medyasının ahval ve gidişatı hakkında önemli bir ipucu içeriyor: Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının AKP'den CHP'ye geçmesi sonucunda, Belediye'nin ''reklam adı altında'' Türkmedya grubuna her ay transfer ettiği 10 milyon TL'nin kesilmesi üzerine grupta büyük bir tensikata gidiliyor ve şirket %40 oranında küçülme kararı alıyor. Bir çok sitede yayınlanan haberlerde işten çıkarılan 'gazetecilerin' isimleri bile verildi.

Söz konusu Türkmedya grubu, 3 günlük gazete (Akşam, Güneş, Star), 3 televizyon kanalı (24TV, 360, TV4), 2 dergi (Alem, Platin) ve iki radyo istasyonunun (Alem FM, Lig radyo) sahibi. Bütün bu medya organları yayınlarında çok açık bir şekilde iktidarı destekliyor, hatta Erdoğan'ın ve Saray'ın sözcüsü gibi yayın yapıyor. Bu medya grubu, gözü kapalı bir şekilde, muhalif her harekete, farklı, aykırı, ilerici, çağdaş her hamleye olağanüstü bir şiddet ve çoğu zaman hakaret ya da yalan-dolanla saldırıyor. Yandaş medya organlarının bir başka ortak özelliği de tiraj rakamlarını şişirip daha fazla ilan almaya çalışmaları. Ayrıca sayıca çok olmalarına rağmen etkisiz oldukları, hatta satmadıkları da son olarak 31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçları ile alenen ilen edilmiş oldu.

Bu grubun medya mülkiyet yapısına baktığımız zaman da yine hep Erdoğanperver şahsiyetleri görüyoruz. Erdoğan'a 'aşık olduğunu' kamu önünde açıklamış olan ilk patron Ethem Sancak, AKP yöneticisi olduğu bir dönemde grubu bir başka Erdoğan yanlısı iş adamı Fettah Tamince'ye satmıştı. Grubun kağıt üzerindeki şimdiki sahibi ise Hasan Yeşildağ. Bu kişinin, yaptığı işler hesaba katıldığında, milyon dolarlık bu grubu satın alma olasılığı pek yok. Yeşildağ,1995 yılında İsviçre’den Türkiye’ye giriş yapmış sıradan bir işçi.

Erdoğan hakkında hapis cezası verilmesinin ardından, Yeşildağ bilerek suç işliyor ve Erdoğan’dan önce Pınarhisar Cezaevine giriyor. Reis, 26 Mart 1999’da hapse girdiğinde bizzat Yeşildağ tarafından karşılanmıştı.Yeşildağ bu aşamadan sonra hızla yükseliyor. Hem çok çabuk zenginleşiyor hem de

AKP Yönetim Kurulu Üyeliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyeliği yapıyor.

Yeşildağ’ın daha önceki yaşamı da pek övünülecek türden değil.

Sabah yazarlarından Mahmut Övür, 16 Şubat 2006’da yayınlanan  "Kim şu Hasan Yeşildağ?" başlıklı yazısında Abdi İpekçi suikastının aktörlerinden Mehmet Ali Ağca salıverilip tekrar yakalandığında kardeşi Adnan Ağca’nın ifadelerine yer vererek şunları yazmıştı:

"İşte Adnan Ağca'nın iddialarından biri:

Başbakanın gizli kasası Hasan Yeşildağ. Her gün gizli gizli görüşme yapıyorlar. Mehmet Ali Ağca'nın suç ortağı Hasan Yeşildağ, Kartal'da beraberlerdi."

Tüm veriler Sancak, Tamince ya da Yeşildağ’ın aslında emanetçi olduğunu gösteriyor. Bu medya organlarının esas sahibinin, herhalükarda esas fikir babasının ve ruhani Genel Yayın Yönetmeninin kim olduğu konusunda çok da fazla kuşku yok. Grubun yayın politikası bu konudaki en sağlam kanıt.

Reis’in doğrudan ya da dolaylı olarak yönlendirdiği diğer medya organlarının da, reklam, abone ya da bayi satışı gelirleriyle ayakta durmadığını sektördeki herkes biliyor. İnşaat şirketleri ve Saray yanlısı yüklenicilerin finanse ettiği bu medya kuruluşları da, inşaatlarda harç bittiği için yakında konkordato ilan edebilir. Zaten bu aralar yandaş medyaya patron ya da patron görünümlü iş adamı bulunamıyor.

Önce bu gazete, dergi, TV ve radyolarda işlerini kaybedenlere geçmiş olsun bile diyemeyeceğim. Çünkü onları gazeteci olarak görmek, kabul etmek mesleki olarak mümkün değil. Onlar uzun bir süre ulak gibi çalıştılar, iktidarın, Saray’ın, Reis’in her dediğini, her yaptığını haber, yorum kılığına sokmaya çalışıp yayınladılar. Hiçbir bağımsızlıkları, özgürlükleri yoktu. Biat etmeye yemin etmişlerdi. Misyonlarını tamamladılar. Patron da onları kullanılmış kağıt mendil gibi buruşturup çöpe attı. Belki bazıları şimdi moda olan transfer yöntemiyle kadim merkez medyaya yerleştirilir. Ama orada da ömürleri uzun olmaz, olmayacak.

Gazetecilikle iktidar kuryeliği arasında yüzlerce fark var. Gazeteci, temel değerlerinden evrensel meslek ilkelerinden vazgeçince sıradan bir mesaj taşıyıcısı oluyor. Ama hep ulak kalmış biri, bugün artık ne yapsa gazeteci olamaz. Too late!

Bunlar olsa olsa yeni itirafçılar olarak, cesaret edebilirlerse geçmişte Reis’in yaptığı haksız, hukuksuz, gayrımeşru uygulamaları belki itiraf ederler. Bekliyorum. Çünkü bunlar tabansız ve omurgasızdırlar. Yarın öbürgün ‘’Bizim aile eskiden beri hep CHPliydi. Biz Erdoğan’dan çok çektik. Mücadele ettik ama hep engellendik’’ mealinde açıklama ve yazılar gelebilir. Bunlar hemen kılık kıyafet değiştirip en hızlı Reis muhalifi olabilirler. Ayrıca iktidar değişirse hemen yeni iktidarın yamacına yerleşirler. Ne var ki, galiba bilmiyorlar, bilseler de işlerine gelmiyor, dünyada en az, iktidar yanlısı gazeteler satar. Çünkü ilke, olarak, doğa olarak gazetecilik zaten yani kendiliğinden bir muhalefet mesleğidir.

23 Haziran’dan bu yana AKP içinde iki yeni parti kurma girişimleri, eski ve yeni AKP yetkililerinin ‘’Sona geldik’’ şeklinde değerlendirilebilecek açıklamaları, Reis’in çaresizliği bu iktidarın gidiciliğinin emareleri.

Önümüzdeki günlerde, 17 yıllık iktidarın kirli çamaşırları bir bir döküleceğe benzer.

Bu son Türkmedya hadisesi mesleki açıdan önemli. Kalıcı, sürdürülebilir, ilkeli, sağlam gazetecilik, yani bağımsız ve özgür bir yayın politikası ancak mali bağımsızlıkla hayata geçebilir. Haber metninde geçen ‘’Reklam adı altında’’ ibaresi de manidar. Yani aslında reklam geliri değil, belli ki kara para, ama onu da muhasebe kayıtlarında reklam geliri diye göstermişler.

Zaten reklam geliri de öyle her ay aynı tutar olmaz.

Yurttaşların, kentin bakımı yani yurttaşa çeşitli hizmetler vermesi için Belediye’ye ödediği vergiler, o yurttaşların bir kısmına hakaret eden yayın organlarına aktarılmış.

Parayı veren düdüğü çalarsa, gazetenin/gazetecinin bağımlı olduğu odağın ne zaman, nasıl ve hangi düdüğü çaldığını/çalacağını kestiremezsiniz. Genel Yayın Yönetmeni iken bir sabah kendinizi kapının önünde bulursunuz. Aslında bu yandaşların maddi sıkıntı içine düşeceklerini sanmıyorum. Yıllardır haksız bir şekilde kazandıkları ile torunlarını bile doyuracak kadar para istiflemişlerdir.

Medya mülkiyet yapısı, o medya organında çalışan gazetecilerin kurumla mali ilişkileri yayın politikasında tayin edici bir unsur. Vakti zamanında Fransa’da Le Monde ve Libération, Almanya’da Tageszeitıng yayın bağımsızlığını ve gazetecilerin haklarını korumak ve çalışanların, okurların gazetenin mali ekonomik yönetimine katılmaları için çeşitli yapısal önlemler (Vakıf, Kooperatif, Hisse sentlerinin çoğunluğu çalışanlarda…vs…) almıştı.

Le Monde ile Libération neo-liberalizme yenik düştü. Son yıl içinde İngiltere’de Guardian, Fransa’da Mediapart, geçmiş tecrübelerden de ders çıkararak medya mülkiyeti meselesine yeni, yaratıcı, katılımcı çözümler getiriyor. (Ayrıntı için bkz. Bağımsız gazeteci bakanı gönderdi ve İyi gazetecilik nasıl yapılır?)

Bizde, Saray’ın yeni politika üretememesinin, her alanda iyice batağa saplanmasının yanısıra yandaş medyayı destekleyen para musluklarının kapanması nedeniyle Türkiye yakın zamanda medya mezarlığına dönüşecek.

Cenazeler başladı bile.

- Merhumu nasıl bilirdiniz?

- Beş para etmez yalakanın biriydi

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi