Bu Rejim Faşist mi?

Sadece akademik/entelektüel bir tartışma değil. Aynı zamanda siyasi yansımaları da var. Bugün Türkiye'deki mevcut rejimin adı nedir?

Ahmet İnsel'in Cumhuriyet'deki  yazısını okuduğum gün, Umberto Eco'nun ''Faşizm'i Tanımak'' başlıklı risalesini çok geç de olsa yeni bitirmiştim. Fransızcası 51 sayfalık bir kitapçık (Grasset, 2010). Eco, 25 Nisan 1995 günü New York'daki Columbia üniversitesinde bir konuşma yapmış. Bu metin daha sonra da çeşitli dillerde yayınlanmış ve Eco'nun ''Beş Ahlak Yazısı'' başlıklı kitabına da girmiş.

Metin, İtalya örneğinden yola çıkmasına rağmen, faşizmin genel/evrensel temel nitelikleri/özellikleri/kriterleri konusunda bir önerme. 14 kalem saymış ve İtalyanca ''UR-Faşizm'' dediği ''ilkel ve müebbed'' faşizmin tezahürlerini irdeliyor. Türkçe okuyan, Eco'nun, 2017 yılında altı ay Ankara'da yaşadığını sanır.

Aysel Tuğluk'un annesinin cenazesine yönelik faşist saldırı üzerine, 22 yıl önce yazılmış bu metin yeniden gündeme geldi. Metin Türkçe olarak ilk yayınlandığında Birikim dergisinde ve Yeni Yüzyıl gazetesinde konuya ilişkin yorumlar, değerlendirmeler çıkmış. Okuyamadım.

40 yıllık arkadaşım Ahmet'le uzun sayılabilecek bir muhabbete girdik:

  • Türkiye'deki mevcut rejimi faşist diktatörlük olarak tanımlamak mümkün mü? Teşhis şu bakımdan önemli: Tedavinin niteliğini, araçlarını ve yöntemini saptamamıza katkıda bulunuyor.
  • Faşizm aslında 20. yüzyılın bir ürünü/ideolojisi. 21 yüzyıldaki rejimleri bu eski ideolojinin başat parametreleri üzerinden değerlendirmek doğru mu?
  • Üstelik bir tek faşizm yok. Mussolini faşizmi ile Hitler ya da Franco faşizmi bir dizi ortak özelliğe sahip olsa da bir dizi farklılık da arz ediyor. En basitinden Franco faşizmi dindar, Hitler'inki değil. Yine Hitler yayılmacı, Franco (o kadar) değil.
  • Faşist (Huzmeciler)  hatta Nazi (Nasyonal-Sosyalist'in Almanca kısaltması) kelimeleri/sıfatları bizzat faşistlerin üstlendiği/benimsediği isim ve etiketler.
  • Hitler döneminde komünizm tehditi, büyük sermayenin (Krupp) koşulsuz desteği, 1. Dünya Savaşındaki yenilgi gibi faktör ve gerekçeler diğer faşizm türlerinde ille de mevcut değil.
  • Faşizmde olduğu gibi, diğer ideoloji ve rejimlerde de, tek ölçü/tek kriter/tek kalıp yok. İngiliz kapitalizmi ile Amerikan kapitalizmi bir çok farklılık ihtiva ediyor. Keza Lenin'in Rusya'daki Bolşevik Devrimi ile Mao'nun Çin'deki devrimi de aynı siyasi-ideolojik kökten beslenmelerine rağmen önemli farklılıklar arzediyor. Enver Hoca'nın Arnavutluk'u ile Castro'nun Küba'sı da aynı isimli ama önemli farklılıklar gösteren rejimler. Sorun sadece mekan ve zaman farklılığı değil. Teoride de pratikte de göze batan farklılıklar var. Aklın yolunun bir olmadığı gibi faşizmin yolu da bir değil.
  • Faşizm, faşist diktatörlük biraz da bizim sol ajitasyon-propagandada geçerli akçe. Bu nedenle baskıcı, otoriter her rejime kolayca bu yafta asılabiliyor. Trump, Orban, Putin, Erdoğan... Hepsi sağcı, hepsi gerici, hepsi kötü. Ama acaba hepsi faşist mi? Her faşizm kötüdür ama her kötülük faşizm değildir. Değil mi?
  • Bazı sözcükler, esas anlamlarından çok daha geniş ve zengin ifadeleri yansıtabiliyor. Mesela Soğuk Savaş döneminde, siyasetle en küçük ilgisi olmayan zırtapozluklara, sağcılar ''Komünistlik taslama'' ibaresiyle karşı çıkarlardı. Aykırı, farklı, yerleşik düzenle uyumsuz herşeye kolayca ''Gomonis'' damgası vurulurdu.
  • Ahmet, kanımca, aydın ve akademisyen hassasiyeti/titizliği/dakikliği (précision) nedeniyle, tüm unsurlarını barındırmadıkça ve mekanizma kalıcı ve sürekli bir şekilde işlemedikçe, bir rejime faşist sıfatı verilmesini doğru bulmuyor. Şimdi bizde, hem sığ hem sekter-dogmatik kişi ve kesimler, böyle düşünenleri hemencik ''Erdoğan yanlısı'' olarak niteleyebiliyor. Çünkü ak-kara mantığı çok yaygın.
  • Siyasal bilimlere sosyal bilim denir ama pozitif bir bilim dalı değil siyaset de, sosyoloji de. Mühendis kafasıyla ya da akılcılık/pozitivizm etiketi ile pazarlanan jakoben rasyonalizmle siyasi tahlil yapılmıyor. Boş kutuları doldurarak, her şeyi kategorize ederek, adeta bir aritmetik problemi çözercesine, siyaset yapılmıyor. İlkeler belli, olgular belli, sıfatlar hazır... Al her birini yerleştir tanım küplerine olsun bitsin... Olmuyor!
  • Burası 6 yüzyıl boyunca yurttaş olamamış kulların yaşadığı bir toprak. Nazım Hikmet gibi dünya çapında şairlerimiz var, Yaşar Kemal gibi evrensel romancılarımız var, ama pozitif bilimlerde henüz organik hoşaf düzeyini yeni aştık! Kitap okumada, tiyatro, bale, opera izlemede, ilk ve son öğretimde, jürili akademik dergilerdeki yayın sayısında filan nüfusumuza oranla dünya rekorları kırıyoruz! Özgür olmayan, olamamış bir toplumun, bağımsız bir şekilde, fen ya da sosyal bilimleri geliştirmesi zaten beklenemez. Hazır kalıplarla düşünmek hem tembel işi hem de bedelsiz.
  • Türkiye'deki rejimin, oluşum, gelişim aşamalarını irdeledikten sonra, tüm özelliklerini, kalıcı ve geçici değerlerini ve tabi ki teori ve uygulamalarını etraflı bir şekilde analiz ettikten sonra, belki de 21. yüzyıla ve Orta Doğu'ya has yeni bir otoriter rejim tanımlamak ve buna yeni bir isim bulmak da olası.  

Neyse... Hoş bir sohbet oldu. Ahmet sonuç olarak mevcut rejime ''İstibdat rejimi'' ya da ''Diktatörlük'' denebileceğini gerekçeleriyle açıkladı. Bunu da zaten Birikim dergisinin son sayısında yayınlanan makalesinde ayrıntılı bir şekilde tahlil etmiş.

Ben de, Umberto Eco'nun ''Bu devirde faşizmin, eskiden olduğu gibi Kara Gömleklilerle canlanabileceğini düşünmek doğru değil'' saptamasından yola çıkarak, ayrıca Marksizm-Leninizmin şaşmaz yaklaşımı ''Somut durumun somut tahlili'' (Gülmeyin, ebedi olarak geçerlidir!) ilkesini hesaba katarak, Türkiye'deki mevcut rejimin, solun tüm renklerinin üzerinde hem fikir olduğu muhalefet dinamiklerini de düşünerek, ''Diktatörlük'' sıfatıyla tanımlanabileceğini düşünüyorum.  Başına ille de bir sıfat gerekiyorsa da ''A la Turka'' diyebiliriz.

MHP ya da Vatan Partisi'nin faşist birer parti oldukları su götürmez. Keza Saray'ın ve AKP'nin faşist bir rejim/düzen kurmak için duble yollar döşediğini de görüyoruz. Bu olgular, Türkiye'deki rejimi faşist olarak nitelemek için yeterli mi?

Ayrıntılara, gereksiz tartışmalara takılıp kalmayalım. Mücadele stratejisi açısından önemli olsa da,  rejimin kamu açısından, toplum açısından, yurttaş açısından en zararlı/yıkıcı yanlarını saptayıp, Aşil Topuğunu da doğru saptayabilirsek, rejime verdiğimiz isim ya da sıfatın çok da önemi kalmıyor. Cephe politikası açısından, ''En Kısa Zamanda Cenazesi Kaldırılması Gereken Rejim'' nasıl bir ibare?   

Faşist diktatörlük saptamasında ısrar edenler olabilir. Gerekçeleri tartışılabilir. Ama yok biri çıkar da ''Yanlışsın, ille de 'Faşist Diktatörlük' diyeceksin, yoksa faşizme hizmet edersin!'' filan derse, esas olarak böyle buyurgan bir tutumun faşizme hizmet ettiğini söyler, müsaade rica ederim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi