Millidir yalanlarımız, gerçeklerimiz yabancı

Türkiye hakkında doğru haber, zengin yorum yabancı basında. Türk egemen medyası artık sadece propaganda üretiyor. Amerikan basını bağımsızlığını korumak için eylemde.

Gazete arşivlerinden ve gazeteci anılarından biliyoruz: Menderes zamanında da Türkiye'de olup bitenleri Türk gazeteleri değil yabancı basın yazıyordu. Bu haber ve yorumları özetleyerek tercüme edip yayınlayınca bizim gazeteci ağabeylerimizin başı derde giriyordu. Yabancı dil bilen yurttaşlar, İngiliz, Fransız, Amerikan gazetelerinde okudukları bilgileri sözlü olarak sınırlı bir çevreye yayardı. Tabi şimdi, sosyal medya sayesinde bu çeviriler çok daha kısa bir zaman diliminde çok daha geniş bir kitleye ulaşıyor.

Genel olarak özgür basın, istibdat rejimlerinde faşist yönetimlerde yabancı basın, iktidar tarafından lanetlenir, kargılanır, yasaklanır. Afrin operasyonu öncesinde, Başbakan Binali Yıldırım medyaya yönelik talimatnamesinde ''Yabancı basından alıntı yapılmamasını'' istemişti. Erdoğan da eskiden beri isim vererek BBC, CNN, New York Times, Reuter's gibi global medya organlarını sert bir şekilde kınar, eleştirir.

İktidarın yabancı medyadan çekinmesi, onu susturmaya çalışması, kendisi açısından anlamlı olabilir. Çünkü dünya çapında etkili olan, yüksek tirajlı ya da reytingli bu yabancı medya organları, nispeten sağlam ve köklü geçmişleri, gazetecilik/habercilik ilkelerine bağlı kalmaya gayret etmeleri sayesinde hala güvenilir, inanılır yayın organları. En önemli özelliği de Türkiye'deki Saray iktidarından bağımsız olmaları. Turkuaz ya da Sancak ve Cengiz holdingin BBC ya da Reuter's, New York Times ya da CNN sermayesinde hissesi yok. Erdoğan ailesinin mesleki ya da mali olarak bu medya kuruluşlarını etkileme, onlara baskı yapma, reklamlarını kesme, yazar ya da muhabirlerini işten attırma yetkisi/imkanı yok. Çünkü sözkonusu medya şirketleri ya da bağlı oldukları holdingler, Türkiye'deki kamu ihalelerine girmiyor. İktidarla herhangi bir organik ilişkileri yok, ayrıca herhangi bir çıkar ilişkileri de yok. Bir haberi, bir yorumu, bir fotoğraf ya da karikatürü seçerken, ''Eyvah bunu yayınlarsak Erdoğan bizi mahveder!'' diye bir korkup kaygılanmıyorlar.

Bu çerçeveyi gözönünde bulundurunca, mesela Fransız Libération gazetesinde son bir hafta içinde Türkiye hakkında çıkan bazı haber ve yorumların başlık ve spotlarına bakabiliriz:

* Yazar Aslı Erdoğan, Türkiye'yi  ''30lı yılların Almanya'sı'' olarak itham etti

* Erdoğan ekonomik tuzağa düştü

* Türk parası akıp gidiyor

* Erdoğan ve rehine diplomasisi

* Washington'la giriştiği kapışmada hiçbir yatıştırıcı irade göstermeyen Erdoğan, Türk lirasının değer kaybetmesini hızlandırdı

Amerikan, İngiliz, Alman gazete, radyo ve televizyonlarında yayınlananları da tercüme edip iktibas etsek Türkiyeli okur daha sağlam, daha ayrıntılı, gerçeğe daha yakın bilgi ve görüşler edinebilir. Aslında tüm bu bilgiler ve görüşler Türk gazeteciler tarafından da biliniyor. Ama yayınlayamıyorlar. İlan edilmemiş bir yasak var, korku var, tutuklanma, gazetenin kapatılma endişesi var. Yüzlerce somut örnek mevcut. Gazetecilik yapıyorsun, terör örgütü propagandasından içeri alıyorlar. Haber yayınlıyorsun, Cumhurbaşkanına hakaretten hapsi boyluyorsun. Aslında tartışılmayacak bir şekilde gazetecisin, yazarsın ama, iktidara göre FETÖ'cüsün, PKK'lısın, darbecisin, algı operasyonu yapıyorsun.  

Libération, Le Monde, NY Times ve Washington Post'da son günlerde yayınlanan Türkiye konusundaki bütün haber ve yorumların ortak iki saptaması var:

- Türk ekonomisi ve finansal yapısı zaten kırılgan ve dışa bağımlı

-  Krizin tek nedeni ekonomi değil, çünkü ekonomik doğrultuyu esas olarak siyasi tercihler belirliyor.

Biz, Artı TV'de, referandum ve Başkanlık seçimi kampanyası boyunca, yabancı basının önem ve değerini bildiğimiz için, elimizden geldiği kadarıyla haber bültenlerinde neredeyse her gün 3-4 dakikalık bir Global Medya taraması yayınladık. Çünkü bazen, bir tek yabancı gazetede yayınlanan bir tek yazıda, on Türk gazetesinde yayınlanandan daha fazla bilgi ve Türk medyasında hiç yer alamayan görüşler vardı. ''Milli ve yerli medya'' sürekli olarak yalan haber ve propaganda yayınlıyor(du). Global medyada ise ufkumuzu açan, tartışma yaratan, somut ve ayrıntılı bilgiler ve çok yanlı yorumlar yer alıyor(du).

Medyaya yönelik baskı ne yazık ki Türkiye ile sınırlı değil. Neo-liberal kürede tüm iktidarlar şu veya bu dozda, şu veya bu yöntemle bağımsız ve özgür basının işlevini engellemeye çalışıyor. Bu alandaki en tehlikeli örnek ABD olsa gerek. Çünkü aşırı-sağcı, koyu milliyetçi politikaları artık su yüzüne çıkan Donald Trump, henüz Başkan seçilmeden önce yalan haber bahanesiyle bağımsız ve özgür medyaya isim vererek açıkça saldırmaya başlamıştı. Bazı yayın organlarını Beyaz Saray basın toplantılarına almadı. Beğenmediği medya organlarının muhabirlerinin sorularına cevap vermedi.

Ama Amerikan medyası da bu saldırılar karşısında susmadı, boyun eğmedi. Kendi aralarında dayanışmayı güçlendirdi. Basın Özgürlüğü ihlallerine karşı yeni örgütlenmeler yarattı.

Son olarak bugün (16 Ağustos) 200'den fazla Amerikan gazetesi ve dergisi, ''Özgür Basına yönelik kirli savaşa karşı'' bir başyazı yayınlama kararı aldı. Ortak bir metin sözkonusu değil. Boston Globe'un öncülüğünde başlayan bu girişimde, her gazete, kendi yayın politikasına uygun bir şekilde ''basın özgürlüğüne yönelik kaygı verici saldırıları'' teşhir edecek. ''Biz halkın düşmanı değiliz'' temasının işleneceği başyazılarda, ABD Anayasa'sının basın özgürlüğünü güvence altına alan değiştirilmiş 1. maddesine dayanarak, medyanın bağımsızlığının ve özgürlüğünün gerekliliği, önemi ve değeri kaleme alınacak.

ABD'de kuşkusuz 200'den fazla gazete ve dergi var. 1970'de resmen kayıtlı günlük gazete sayısı 1750 iken 2016'da bu sayı 1280'e düştü. Basın özgürlüğü için başyazı yayınlama kararı alan 200 gazete ABD'nin önde gelen yerel ve bölgesel gazeteleri.

Bu girişime karşı çıkanlar da yok değil. Mesela CNN'den bir gazeteci, ''İzleyicinin, dinleyicinin, okurun güvenini yeniden kazanmak için zamana ve yatırıma ihtiyacımız var. Sahada yurttaşlarla karşılıklı etkileşime girecek muhabirlere ihtiyaç var. Yurttaşları küçük yaştan itibaren eğitmemiz lazım. Medya nedir? Gazetecilik/habercilik nasıl yapılır? sorularına yanıtlar vermemiz gerekir'' diyor. (Sanki bütün bunlar, başyazı yayınlamayı engelliyormuş gibi!)

Wall Street Journal'dan bir gazeteci de, gazetesinin hikmeti sebebine uygun bir şekilde meseleye satış açısından bakıyor: ''Aynı anda benzeri başyazılar yayınlamak okur sayısını artırmaz. Bu strateji gazetecilikten çok siyasetçiliğe uygun bir yaklaşım''. (Gazeteciliğe siyaset karıştırmayalım arkadaşlar, maksat daha çok satmak değil mi?) .

New York Times'ın patronu A.G. Sulzberger ise, Ağustos başında Beyaz Saray'da Trump'la yaptığı bir görüşmede, Başkana ''Özgür basına karşı tutumunuz her şeyi altüst edebilir'' dediğini söylüyor.

Biz de benzeri girişimler gerçekleştirip Beştepe Sarayında aynı cümleyi İngilizceden Türkçeye çevirip söyleyemez miyiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi