Oku yaz, ye iç, seyret dinle bir de muhabbet… işte hayat!

Yaz sıcağında deniz iyi gelir insana. Yemeden içmeden duramıyoruz da az ve iyi yemek lazım değil mi? Okuyup yazmazsan da cahil kalırsın aman!

30 dereceyi aşan sıcaklarda ne yapılır? Akdeniz havzasında saat en geç 14.00’de siestaya yatılır. Gece bile ısı 30’un altına düşmüyorsa eyvah… Günde 2-3 kez soğuk suyla duş iyi gelir. Deniz kenarındaysan gir çık, gir çık kurulanma ama. 

Az yiyip çok sıvı alıyoruz.

19 çeşit baharatlı demirhindi şerbetinin tam zamanıdır bu aralar. Kurutulmuş meyve İstanbul üzeri Hindistan’dan, baharatların bir kısmı Selanik bir kısmı da Köln’den. Buz atıp bardağa bir dal taze naneyi unutma!

Guardian’ı Guardian yapan adam Alan Rusbridger’in ‘’Breaking News’’ kitabı şahane. Altbaşlığı ‘’Gazeteciliği Yeniden Kurmak ve Bu Neden Şimdi Önemli’’. Kendi mesleki yaşamından yola çıkıp medyadaki temel değişimleri (Yazılı basın/Elektronik basın) anlatıyor. 

Sabah kahvaltısı güçlü olmalı. Menemen şart! Rahmetli Oktay Akbal, bir keresinde Menemen yerken göz yaşlarını tutamamış. Kafası kesilen Cumhuriyet askerini anımsamış da… Ben sofrada bu kadar hassas olamıyorum. Sanatçı ruhu gelişmemiş demek ki.

Netflix’de Martin Scorsese’nin Bob Dylan belgesini izledim. Şarkılarının dışında pek bilmezdim arkadaşı. Soyu Kağızman’dan geliyormuş. Soyağacı ilgilendirmiyor kimseyi. İyi bir anlatıcı. 1960-70 döneminin kült şarkıcısı. Belgesel çok zengin. Joan Baez’den Allen Ginsberg’e, Patti Smith’ten Nixon ve Carter’a, Leonard Cohen’den Rimbaud’ya kadar bir sürü tanıdığa rastladım. Nobel Edebiyat ödülü alacak kadar önemli bir şair. Orijinal, nevi şahsına münhasır bir müzisyen. Kitaplar yazmış. Ressamlığı yontuculuğu da var. Bir isyankâr yanı da yok değil ama ne bileyim Amerikalı olduğu için mi böyle bir bireyci, bağımsız derken aykırılık ideolojilerinden çok kopuk mu?  Herhangi solcu bir ize rastlamadım 2 saatlik filmde. Bulmuş da bunuyorum sanki… Woody Guthrie ve Pete Seeger’dan sonra Bruce geliyor benim aklıma. 

Express’in yeni sayısı için Renaud’nun Miss Maggie şarkısından yola çıkıp kadın cinayetleri ve cumhurbaşkanına hakaret konusu hakkında bir yazı yazdım. Bu iki meselenin birbiriyle ilgisi var mı ki?

Bizim çocuklar çok katılımcı ve paylaşımcıdır. İki kişi bile olsa bir yerde oturup iki satır bir şeyler yiyip içseler hemen bir fotoğraf atarlar gruba. Milletin eli armut toplamıyor ya… Ardından gelir kare kare fotoğraflar: Bodrum, Saros, Çiçek Pasajı, Boğaz’da bir lokanta, Çanakkale’de bir balıkçı, Paris’te bir bar ya da Ali Sami Yen’de maç öncesi tribünden şirin cemaller. Galatasaray olmasaydı hayatımızda, çok fakir olacaktık birçok alanda. Bu sosyal medya çıktı çıkalı, kim nerede ne yapıyor, takipteyiz…

Canard Enchainé’de Türk Milli Eğitim Bakanlığı'nın ‘’FETÖ’cü’’ olduğu gerekçesiyle imha ettiği onbinlerce kitap haber konusu olmuş. 

Le Monde Diplomatique’in Manière de Voir (Görme Şekli) ekinin son sayısı bizi de ilgilendiriyor: ‘’Ulusun Romanı Tartışılıyor: Silah Başına Tarihçiler’’. Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik, Cumhuriyet nedir? sorularına yanıt arıyor uzmanlar. 1789, 1871 ve 1968 sahnede.

İmam Bayıldı, Yunanistan’da popüler bir yemek. Aynı zamanda alaturka müzik yapan bir grubun adı. Geçende bizim yemekçiden kuşbaşı domuz istedim. Kadın, tanıyor beni, ‘’Siz yemezsiniz, size kuzu pirzola vereyim’’ demez mi? ‘’Yok yok ben domuz istiyorum’’ dedim. Gönülsüz bir şekilde verdi. AKPli mi ne?

Havaalanları ve tren garlarının en çok sevdiğim mekanı gazete bayiileri. Çünkü orada global medyanın binbir çeşidi. En son Düsseldorf havaalanında almışım: NewStatesman’ın bir sayısı. Kapakta, ‘’Kötü haber: Brexit’ten Boris Johnson’a medya nasıl yanlış veriyor’’.

Serge Reggianni’nin Toplu Eserleri 13 CD’de toplanmıştı, eski bir derleme. Hep alacağım bir türlü kısmet olmamıştı. Geçenlerde Brüksel’de bir plakçıda gördüm. Hemen aldım. Sonra MP3’üme kopyaladım.

Tükenmez dergisinin Eylül sayısı için Medya ve Darbeler derlemesi yazdım. 24 bin vuruş oldu. 12 ülkedeki darbelerin medya ile ilişkisini deşiyor. Bizim medya için bir sentez yazısı oldu. Kendiliğinden.

Köln’de bu mevsimde tesadüfen buldum. Güney Amerika’dan gelmiş hentbol topu büyüklüğünde kabak. Kaymak ve cevizi de Türk bakkaldan alınca, kabak tatlısı yaptım, söylemesi ayıp, nefis oldu. Vakti zamanında bir kere denemiştim, olmadı. Şimdi hedef Antakya usulü kabak tatlısı. Olası sonucu gastronomi medyasından izleyebilirsiniz. 

Erdoğan, Putin, kayyımlar, Murat Aksoy gibi pek de sevimli olmayan konulara girmektense küçük bir ufuk turu yapayım dedim. Sorry!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi