Basın özgürlüğü çabasının güçlü kökleri

Basına yönelik baskıların, sansürün uzunca bir tarihi var. Ama özgür basın geleneğinin de en ağır koşullar altında devam eden, gurur duyulması gereken uzun, onur verici bir tarihi var.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne beni Burhan Felek Ödülü ile onurlandırdığı için teşekkür ederim.

Daha önce de 2007 24 Temmuz’unda, 1971 sonrası karanlık dönemde bizlere de kol kanat germiş, muhteşem hukuk savunucusu Gülçin Çaylıgil ile birlikte Basın Özgürlüğü ödülü ile onurlandırılmıştım. Mahcubiyet yanında, bu ödül omuzlarıma, sağ kalmanın ağır sorumluluğunu da bindirmişti.

Muhalif basında yazmanın ve çalışmanın her zaman bir bedeli olmuştur. Bu bedellerin en ağırı ise yaşamla ödenendir. Bir başka bedel ise işsiz kalma, yanında gazetecilik mesleğine sürgünde devam etmek zorunda kalınmasıdır.

Cumhuriyet döneminde sürgüne yollanan Refii Cevat Ulunay, Refik Halit Karay, yazar Halide Edip Adıvar daha sonra Türkiye basınında saygın yerlerini geri almışlardır.

Abdülaziz ve Abdülhamit döneminden bu yana gazetecilerin mesleklerine ülke dışında en fazla devam etmek zorunda bırakıldığı bir dönemden geçmekteyiz. Bu Namık Kemallerle ve diğerleri ile başlayan, Ahmet Rızalar ve Bedirhanlar ve diğerleri ile devam eden önemli bir gelenektir sürgünde gazetecilik.
Bunun 1980 sonrası örneği, 36 aydın olarak başlattığımız Demokrat gazetesini, Almanya’daki sürgünlüğünde Demokrat Türkiye olarak sürdüren Dursun Akçam, İbrahim Sevimli, Cumhur Aytulun, vd. ve Politika gazetesinin Aydın Engin, Oya Baydar gibi editör ve yazarları olmuştur. İlke ve Kitle’nin Tektaş Ağaoğlu, Yalçın Yusufoğlu gibi editör ve yazarları olmuştur.

Ödenen bedellerin en anlamlı sergilendiği yerlerden biri TGC’nin Basın Müzesi ve burada yer alan Öldürülen Gazeteciler bölümüdür. Bu bölümün takdir edilecek yanlarından biri de farklı bakışlarda olan gazetecilere, ayrımsız yer vermesidir. Bundan dolayı kendisine yöneltilen eleştirileri göğüslemesidir.

Basın Müzesi’nde, 1915 yılında yaşamları sonlandırılan gazeteci, Darülfünun hocası ve Meclis-i Mebusan üyesi Zohrab Efendi ile yine Darülfünun hocası ve Sabah gazetesi editörü Diran Kelekyan’a yer verilmesi çok anlamlı olmuştur.

Bu galeride linç edilerek öldürülen Ali Kemal’e yer verildi diye az saldırıya uğramamıştı TGC.

Ülkemizin en eski mesleki basın örgütü olan TGC’nin önemli katkılarından biri de 1930’ların başına kadar Hürriyet Bayramı olarak kutlanan 24 Temmuz’u, Anayasal düzene geçişle birlikte aynı zamanda basında sansürün kalktığı, Basın Özgürlüğü günü olarak kutlaması ve Basın Özgürlüğü ödülleri vermesidir. Bu basınımızın en önemli geleneklerinden biri haline gelmiştir.

Bu ödüllerin verildiği yer olan Dolmabahçe Sarayı’nın önümüzdeki yıllarda yeniden bu ödüllerin verildiği mekân olarak tahsis olunmasını diliyorum. Ne yazık ki, farklı iktidarların TGC’ye saygı olarak tahsis ettiği bu yer, Ramazan bahanesiyle geri alınmış ve bir daha iade olunmamıştır. Bu utanç verici bir durumdur.

TGC’nin bir meslek örgütü olarak en önemli katkılarından biri de muhalif basını gazeteci saymama tavrını sonlandırmak olmuştur. Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin 1996’nın karanlık günlerinde öldürülmesi karşısında dik durmuş ve olayın takipçisi olmuştur.

Süreli yayınlarda yazmaya 1968 yılında, sevgili Doğan Özgüden’in editörlüğünü yaptığı ANT dergisinde ve sevgili Vedat Günyol’un editörlüğünü yaptığı Yeni Ufuklar dergisinde başladım.

Vedat Günyol, Yeni Ufuklar dergisinin "1968 Türkiye" özel sayısının editörlüğünü Masis Kürkçügil ile birlikte bana bırakmıştı. Onu eleştirmiştik, dergide Fransa 68’ine yer verip, Türkiye’den söz edilmemesi nedeniyle. O da alın size bütün bir sayı teslim, demez mi? Aynı sayıda ortak yazımızın yayınlandığı Güray Öz ile bugün Burhan Felek ödülünde buluşmamız beni çok mutlu etti.

Doğan Özgüden de 1969 Aralığında haftalık ANT dergisinin tüm editörlüğünü Faruk Pekin ve bana teslim edecekti. Nasıl bir güven duygusu vardı o dönem gençliğe. Belki de 1960 sonrası Türkiye’nin tanık olduğu görece en demokratik anayasal düzene gençliğin katkısı nedeniyle.

Onlara ne kadar teşekkür borçluyuz, bizim biz olmamıza katkıları nedeniyle.

Sevgili Mesudiyeli hemşerim, Basın Konseyi eski Başkanı Oktay Ekşi, "Doğan Özgüden çok iyi gazeteci idi, ama devrimciliği tercih etti" diye yazıyor anılarında. Ama tanığım, Doğan Özgüden, hala iyi bir gazeteci, sabahın 6’sında kalkıp başlıyor İnfo-Türk’ü yayınlamak için çalışmaya.

Devrimci tavır gazeteciliğe engel değil!

TGC, Doğan Özgüden’e 2008 yılında, meslekte 50. yılını doldurması vesilesiyle Burhan Felek Ödülü verdi diye az saldırıya uğramadı.

12 Mart 1971 sonrası Yeni Ufuklar editörleri ve yazarları Vedat Günyol, Sebahattin Eyüboğlu, Azra Erhat ile ANT editörleri ve yazarları, Tilda Gökçeli, Yaşar Uçar, Alpay Kabacalı, Osman Arolat, Faruk Pekin, İsmail Beşikçi, Tektaş Ağaoğlu, Can Yücel, Çetin Özek cezaevlerinde buluştu. Özgüdenler ise sürgünde gazeteciliğin 48. yılını doldurmaktalar.

Hepsini sevgiyle anıyor ve selamlıyorum.

Evet, basına yönelik baskıların, sansürün uzunca bir tarihi var. Ama öte yandan buna karşı özgür basın geleneğinin de en ağır koşullar altında devam eden, gurur duyulması gereken uzun, onur verici bir tarihi var.

Geleceğe hala umutla bakmamızın nedeni de bu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi