Basında 78’liler

78 kuşağı, cin gibi ve biraz da eşkıya tabiatlı. Bir kitap listesi veriyorum, elimizin altında bulunmalı diyerek. Haşet’den kaldırıp getiriyorlar ertesi gün. Waw diyorum kendi kendime.

Sevin Okyay’ın "Ara Sıra ve Daima" adlı kitabını (ÖN8 Yayınları, 2018) Noel hediyesi (inadına!) kabul edip, yeniden okudum keyifle…

"Ragıpçığım, uzaktasın ama sana dokundum, bak! Edebiyattan kaçılmıyor" diye imzalamış. İnsan duygulanmaz mı, Kuzeyin soğuğunda?

Beni alıp 79/80 yılına götürdü… Sevin Okyay’ı o zaman tanıdım diye hatırlıyorum. Bir ajansı vardı o zaman, Demokrat Gazetesinin bulunduğu sokağın karşı sırasında, daha aşağılarda. O da elbette sola meyilli idi. Ama hangisi hatırlamıyorum.

Gidip ondan destek alıyorduk. O yaşlarda, yaş farkı önemli. Öyle ya Sevin 1942 doğumlu. Demek ki ben bile ondan 6 yaş daha geriden geliyordum. Daha o zamandan ak düşmüştü saçlarına. Bir de dış haberler servisindeki çıraklarımı düşünün, daha dünkü çocuklar.

Yahu, nasıl çıkacağım bu işin içinden diye, Cumhuriyet’e gidip Cengiz Çandar’a danışmıştım. O da, şu sıralar işsiz deyip,  Sabetay’ı salık vermişti. Filistin’den arkadaşı ne de olsa. Filistin davasına omuz veren bir Sabetay. Fransız eşi, Peru’da Keçuva yerli halkının dili üzerine tez yazmıştı. Hemen nasıl koşmuştum Sabetay’a, hiç olmazsa tecrübeli biri olsun diye serviste.

78 kuşağı, cin gibi ve biraz da eşkıya tabiatlı.

Bir kitap listesi veriyorum, elimizin altında bulunmalı diyerek.

Haşet’den kaldırıp getiriyorlar ertesi gün. Waw diyorum kendi kendime.

Benim takımın hepsi daha sonra kanıtladı kendini, ulusal ve uluslararası basında. Sadece benim dış haberler takımı mı? Bütün o gencecik heyecan dolu gazeteciler mesleklerinde önemli noktalara geldiler.

Ayşen Gür, Ayşe Düzkan, Şebnem… "Abiler", neredeyse, "eti senin kemiği bizim" havalarında. Firdevs (Robinson) 18’inde muhabir olarak Bağdat’a gitti. Kürtlerden bahsedince, Ankara’daki Irak elçiliği küplere bindi. Daha ortaokul talebesi iken, Abdi İpekçi onunla röportaj yapmıştı. Cin gibi bir genç kuşak geliyor diye.

Şebnem daha sonra New York Times’a haber yaptı. Firdevs ve Kumru, BBC’de çalıştılar.

ODTÜ kökenli Tüm İktisatçılar Birliği gazeteye önemli oranda kadro sağlamıştı. Cumhur Aytulun, Mustafa Sönmez ve diğer bazı genç akademisyen arkadaşlar… Ve İzak Atiyas, Boğaziçi’nden…

Yan küçük odada kültür sanat servisi vardı. Cem Usal ve Devlet operasından soprano eşi harikaydılar. "Feminist uyanış" o odada başladı diyebilirim.

Mektepli gazeteciler de vardı yeni mezun. Onların havasından geçilmezdi. Mesela, Neyyire Özkan… Eşi Veli Yılmaz, Halkın Kurtuluşu’nun editörü… O bizim kuşağa yakın 1950 doğumlu. Neyyire ise 58-59 olmalı. Yani tam 78 kuşağı.

Eh, arada bir, biraz haber sızması olacak! Demokrat’tan Halkın Kurtuluşu’na!

Recai Ünal da mektepli gazetecilerimizdendi. Pazar günü Büyükada’ya Dilburnu’nda piknik ve yüzmeye götürmüştüm. Recai ben yüzerken Deniz’in elinden tutmuş bana bakıyordu. Ertesi günü onu son kez gördüm. Akşam Fatih’te evine gitmek üzere İnci Hekimoğlu ile birlikte gazeteden ayrıldı. Ve bir daha gelmedi. Gülhane’de önce DGM, daha sonra da Çocuk Mahkemesi olan binaya Ömer Kamil gitti teşhis için. 12 Mart’ın başbakanı Nihat Erim ile yan yana masalarda yatıyorlardı.

Murat Çelikkan, Nurcan Akad, Nadire Mater’i unutmayalım lütfen!

Ve Yalçın Çilingir’i Yeraltı Maden İş’den. Çetin Uygur gibi bir suikasttan kıl payı kurtulmuştu. 1973 Selimiye toplama kampından koğuş arkadaşım.

İki kadro vardı gazetede, biri siyasi hareketle bağı olanlar, bir de bağı olmayanlar. Herkesle ortak "geniş" toplantılar yapılırdı. Ayrıca kadro olanların ayrı "dar" toplantısı yapılırdı.

Ben, ilkine katılırdım. 1990 yılında Demokrat dergisi çıkarken de benzeri toplantılar yapılırdı. Ertuğrul Kürkçü’ye, Kurtuluş’a meyilli diye biraz yan bakılsa da, dergiye davet olunmuştu. Ey, 10 yıl aradan sonra ben "dar" toplantıya katılırken, Ertuğrul "geniş" toplantıya davet olununca, biraz gülmüştüm kendi kendime.

Gazetenin, Maraş kıyımının yıldönümünde çıkması planlanmıştı. Ama Hürriyet’ten yok pahasına satın alınan arkaik devasa ilk bilgisayar makineleri, bir işe yaramayınca, iş sarpa sarmış, yeni makineler alınmıştı. O zaman sayfa bilgisayarda yapılamıyordu. Çıkış alınıyor, satırlar sayfaya yapıştırılıyordu.

Tabii kabak, sorumlu Selami Şakir’in başına patladı. Rütbesi söküldü.

Ömer Kamil gibi, bir işletme koordinatörü, hamallığa kadar her işi yapan biri olmasa, zor kâğıt bulunur, gazete zor çıkardı. Balet ise dağıtım işindeydi. Havaya bir sıçrar, elini vurup eğik duran kolileri düzeltirdi.

Ve Yavuz, fiili yayın yönetmeni idi. 12 Eylül darbesinden sonra, TÖB-DER yönetiminden İbrahim Sevimli olduğunu öğrenecektim.

Doğrusu Demokrat takımı onu iyi sakladı ve yurt dışına çıkmasını sağladı. Devrimci İşçi dergisini dağılmaktan kurtardı İbrahim Sevimli. Ve 1988’de 12 Eylül cuntasını yargılayan bir sembolik mahkeme kurulmasını organize etti. Russell/Sartre Vietnam Mahkemesi örneği…

Bütün bu kadronun çoğunluğu, Demokrat gazetesini çıkarmak için bir araya geldi 80’lerin sonunda. Ama "siyasi irade", kontrol edemeyiz deyip, projeyi sonlandırdı. Sonra "kontrol altında" aylık dergiye razı geldiler 90’ların başında.

"Hürriyet" gazetesine, biz 68’liler Almanya’nın Bild’i gibi düzeysiz magazin basını diye bakardık. Ama Doğan Medya grubu fırsat kaçırır mı? 78 Kuşağı ile Hürriyet’in kalite düzeyini yükselttiler, Ankara’yı terk eden akademisyenler arasında yer alan Ertuğrul Özkök aracılığı ile. Radikal aracılığı ile de daha entelektüel okur düzeyine hitap ettiler. Sevin Okyay, Tuğrul Eryılmaz, Neyyire Özkan, Ayşen Gür ve diğerlerinin katkıları ile…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi