Yeniden 2000’lere dönüş

Soykırımın inkarının 2000’lerin milli güvenlik politikasının bir parçası kılınmasını Ecevit/Bahçeli koalisyon hükümetine borçluyken, bugün de Cumhur İttifakına borçluyuz.

Hrant Dink Vakfının Kayseri Ermenilerine ilişkin akademik konferansın Kayseri’de yapılmasına izin verilmemesi, arkasından İstanbul’da bile yapılmasının engellenmesi, bana yine filmin geriye sarıldığı intibaını verdi.

Birkaç yıl önce de Mardin Ermenilerine ilişkin konferansın Üniversitede yapılmasına olanak sağlanmamış, konferans kent dışında bir otelde yapılabilmişti.

Soykırımın inkarının 2000’lerin devletin milli güvenlik politikasının bir parçası kılınmasını Ecevit/Bahçeli koalisyon hükümetine borçluyken, bugün bu alanda görülen gerilemeyi de Cumhur İttifakına borçluyuz.

İttifak içinde MHP’nin aşırı milliyetçi yaklaşımları her geçen gün daha hegemonik bir konum kazanmakta. İdeolojik alanda yeniden hegemonik olmaya başlayan bu yaklaşımın, Kürt sorununa ilişkin yıkıcı etkilerine 2015 Haziran seçimleri sonrası her gün biraz daha tanık olmaktayız.

MHP’nin 60’ların sonunda birkaç milletvekili vardı, 1970’lerde de MC ilk kurulduğunda da birkaç milletvekiline sahipti. Ama Başbakan yardımcılığı alabildiler. Erkte aldıkları oyun kat be kat üstü güçte temsil edildiler. Merkez sağ partiler onlara güç pompaladı. 2010’ların ortasında da bölünmekte, tükenmekte olan bir parti iken, "cumhur ittifakı" ile onlara yeniden güç zerk edildi.

Batı demokrasileri ile en önemli fark bu herhalde. 2. Dünya savaşında ağır bedel ödendiği için. Fransa’da Milliyetçi Cephe, yada Almanya’da AfD, yada İsveç’te SD gibi aşırı milliyetçi partilerin koalisyon hükümetlerine alınmaması üzerine merkez sağ ve partilerin arasında yazılı olmayan bir anlaşma vardır. Bizde merkez sağ ve sol (var mı?) partilerin arasındaki anlaşma (yazılı da olabilir!) ise HDP’nin, bırakın koalisyona almayı, tecrit olunması üzerinedir.

Sınır içinde Sur, Cizre, Şırnak, Nusaybin, Yüksekova gibi kentlerde bu yıkıcılığın izlerine, insanlığın gömüldüğü bodrumlarda, duvar yazılarında, naralarda tanık olurken, şimdi de sınır ötesindeki örneklerde tanık olmaktayız.

Öte yandan, yargı, güvenlik, askeriye ve bürokraside "Fetöcü" diye tanımlananlara yönelik "temizliklerden" sonra oluşan boşluk, bu kez "Ülkücü" diye tanımlananlarla dolduruldu.

AKP, iktidara geçeli beri, yeterli kadroya sahip olamayışının "açığını", bir çeşit "ihaleci" yaklaşımla doldurmaya çalışıyor.

Kayseri, ülkücü hareketin yükselişinde önemli bir yere sahip, Erciyes dağı eteklerinde düzenlenen komonda kamplarında , şenliklerden, toplantılardan az kuşak geçmedi. Oradan az Anadolulu genç kurulan tezgahlardan kitap almadı. "Mein Kampf" ise, "neredeyse Başbuğun kitapları ile yarışan bir "bestseller" idi.

İslamcı gençlik hareketinin yükselişinde de önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz bu kentin.

1960’ların ortasında CHP’lilerden devralınan MTTB, İslamcı gençlik hareketinin tarihinde önemli bir yere sahip oldu. MTBB, TİP toplantılarına yer veren yerlerden biriydi 60’ların ilk yarısında. Düşürülen ilk "kale" oldu, CHP’li gençliğin aymazlığı sayesinde. Son başkan Yüksel Çengel ise, "mükafat" olarak CHP milletvekili oldu daha sonra.

Üniversite öğrenci derneklerinin tepe örgütü olan TMTF’nin ise defteri, Emniyet Dernekler Masası ve Adliye’nin işbirliği ile dürüldü birkaç yıl sonra. Üniversite gençliği, yığınsal, her türlü siyasi eğilimin temsil edilebildiği derneklerin çatı örgütünden yoksun bırakıldı.

MTTB içinde ülkücü ve "muhafazakar" gençlik birlikte yer alırken, bir süre sonra hegemonya "muhafazakar" gençliğin eline geçti.

Üniversite gençliğinin, öğretmen hareketinin yığınsal olarak CHP’den kopup, sola kayışı alarm zillerinin çalmasına neden oldu. İlk başta "muhafazakar" gençlik içinde, Mücadele Birliği adlı fanatik grup sola saldırıda koç başı olarak kullanılırken, KMC’(Komünizmle Mücadele Cemiyetleri) ortak mitingler düzenlerken; ülkücü gençlik 1969 yazında komando eğitim kamplarına alındı. Sniper olarak, özel eğitimler verildi. Hemen aynı yıl içinde işlenen cinayetlerle bu "eğitimin" ilk meyveleri alınacaktı.

1969 temmuz ayında TÖS, yani Türkiye Öğretmenler Sendikası, genel kurulunu Kayseri’de düzenledi, Türkiye’nin her yerinden gelen 900 delegenin katıldığı kongrenin düzenlendiği sinema ateşe verilmeye çalışıldı. Bir Sivas olayı, az daha 22 yıl önce yaşanacaktı.

Abdülhamit kıyımlarından beri sahneye koyulan klasik provokasyon taktiği uygulanmış, sözde 2 camiye gomonistlerin bomba koyduğu haberi yayılmış, fanatik bir kitle harekete geçirilmişti. (6/7 Eylül’de ise Atatürk’ün evine yine gomonistlerin bomba koyduğu haberi yayılmıştı. Şimdi de sınırın öte yanından 2 havan sallarız denilmiyor mu?)

Kayseri’de otel yakma girişimine karşı o zaman MTTB’li olan Abdullah Gül’ün önleyici çaba harcadığı söylenir.

Aradan geçen 50 yıl sonra, aynı TÖS Kongresi gibi, Kayseri’de Kayseri Ermenileri üzerine akademik bir konferans düzenlenmesi ihtimali, bir "haneye tecavüz" olarak algılandı.

İktidar içindeki etkileri ise, bunu İstanbul’da bile yasaklatma düzeyine getirdi.

Bari dünyaca ünlü Kayseri sucuğuna, mantısına saygı gösterselerdi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi