‘Güzel İzmir’ de yağmaya teslim ediliyor…

Rejime payandalık etmekle görevli olan CHP ve yöneticileri, yaptıklarını nasıl 'devletin bekası' ile izaha kalkıyorlarsa; yerel yönetimlerdeki temsilcileri de aynı şablonu kullanıyor.

Herkes gözlerini İstanbul’a çevirmiş, nasıl yağmalandığına ve artık nasıl yaşanmaz bir hale getirildiğine dair konuşuyor. Yadırgamamak lazım, doğal. Hem büyük medeniyetlere başkentlik etmiş çok değerli bir tarihi kent hem de güncel olarak Türkiye nüfusunun ve üretim araçlarının çok büyük bir bölümünü barındıran bir kent.

İstanbul kurtulur mu, yeniden yaşanılabilir bir hale dönüştürülebilir mi?

Henüz ne bir umut ışığı ne de atılmış somut bir adım var.

İstanbul böyle. Bir de yaşanan bu azgın talan ve yağmadan henüz İstanbul kadar hasar görmemiş bir başka tarihi kent var. O da İzmir.

Çeyrek yüzyıldır CHP’li belediyelerce yönetilen bir kent İzmir. Yakın tarihinde büyük acılar yaşamış, sosyal ve etnik dokusuyla oynanmış, ‘mübadele’ acıları yaşamış, geçmişle bağları kesilsin diye yakılmış, yıkılmış, eski parlak günlerini geride bıraksa da yine de doğasıyla, çevresiyle ayakta durmayı sürdürmüş…

Ne yazık ki, bu kentte de peş peşe "kent suçları" işlenerek İzmir de İstanbul’a çevrilmek isteniyor. Son yerel seçimlerden önceki Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na kentin dokusunu bozacak girişim ve icraatlerini hatırlatarak bu köşeden; "Güzel İzmir’den beton İzmir’e mi?" diye sorular yöneltmiş, "İzmir’i İstanbul’a çevirme!" diye çokça seslenmiştim.

Yerel seçimlerin ardından yönetime gelen CHP’li başkanlar da önceki başkan Aziz Kocaoğlu’nun İzmir’e yönelik "yağma iştahı" kabarmış büyük sermayeye "kapıları açma" ve "kolaylaştırıcı rol oynama"yı görev sayan tutumunu sürdürüyor.

Geçen hafta bu köşede yazmıştım. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun hazırladığı "Kent Suçları Haritası"nda yer alan 72 kent suçunun tamamı CHP’li belediyelerin icraatleriyle ilgiliydi. Ve adeta haykırmış, Türkiye kamuoyunun dikkatini çekmek istemiş; "İzmir’de yeni bir ‘kent suçu’ işlenmek üzere…" demiştim.

Geçen haftaki makalemi okumamış olanlar kırmızı renkle işaretli bağlantılardan kolayca erişebilirler. O nedenle tekrar etmeyeceğim.

Bu kez işlenecek bu suç, doğrudan kent yaşayanlarının fazlasıyla hissedeceği zorlukları beraberinde getirecek cinsten.

Sözünü ettiğimiz, kentin kalbine bir "hançer gibi" saplanacak, "Zorlu Konak" adlı Kadifekale’den yüksek, belediyelerce ruhsatlandırılmış gökdelen inşaatından başka bir şey değil.

İnşaatın yapılacağı alanda eski binaların yıkımı sürerken, 3 bin 532 metrekarelik alana inşa edileceği öğrenilen gökdelenle ilgili konuşan Zorlu Holding’in CEO'su Ömer Yüngül, "Projenin her şeyi hazır. Ancak ne zaman başlayacağımız belli değil" şeklinde medyaya açıklamada bulunurken; "60 katlı değil. Ama, ister 150 kat yaparsın, istersen 2 kat yaparsın" diye adeta projeye karşı çıkan kamuoyuna meydan okudu.

Bu cepheden açıklamalar bu yönde olurken, yaşam savunucusu kamuoyunca esas merak edilen merciler, yani inşaata onay veren yerel kurumların bugünkü temsilcisi Belediye Başkanlarının ne diyecekleri idi.

RUHSATI VEREN BELEDİYENİN YENİ BAŞKANI: 'İÇİMİZE SİNMİYOR'

Sonunda onlar da konuştu…

İzmir’in merkezi olan Konak ilçesinin Pasaport semtinde yapılacak gökdelenle ilgili imar planları 2008 ve ilerleyen yıllarda CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Konak Belediyesi’nce yapılan ve de gökdelene inşaat ruhsatı veren Konak Belediyesi’nin yeni Başkanı Abdül Batur, Belediye Meclis toplantısında yaptığı konuşmada projeyi "Konak’ın kalbine hançer gibi saplanan yüksek bina" olarak nitelendirerek şunları ifade etti:

 "İçimize hiçbir şekilde sinmiyor. Seçim çalışmalarında söylemiştim hâlâ da söylüyorum; kentin merkezinde bu tür yapılar kentin değerini siluetini kaybettiren yapılar. Kentin merkezinde bu tür yapıların yapılmasına karşı bir anlayış içerisindeyiz. Söz konusu projenin ruhsat kararı önceki dönemde alındı. İnceliyoruz. Bu işin peşini bırakmış değiliz. Gerekli değerlendirme ve çalışmaları yaptıktan sonra kamuoyunu bilgilendireceğiz. İçimize sinmiyor…"

İfade aslında hiç de yabancı gelmiyor.

Ne de olsa "devletin bekası" için bir an bile tereddüt etmeden "içine sinmeden", "yüreği yana yana" ; "milletvekilleri dokunulmazlıkları"nın kaldırılmasına, "savaş tezkeresi"ne daha neler nelere onay veren CHP’nin temsilcileri bu başkanlar.

SOYER: 'KARŞI ÇIKMAYI DOĞRU BULMUYORUM, HAKLARI…'

Esas merakla beklenen açıklama ise nihayet geldi. Ben de yazının sonuna bıraktım bu ibretlik açıklamayı.

Evet, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in açıklamasından söz ediyorum...

Belediye başkanlarının "Saray’da kabul töreninde" Recep Tayyip Erdoğan’ın elini sıkarken verdiği hayran bakışlı fotoğrafı akıllarda kalan Tunç Soyer, ‘besleme medya’ların yerel ayağı "Yeni Asır" gazetesine yaptığı değerlendirmede "projeye olumsuz bakmadığını " açıkladı.

Yeni Asır'ın "Projeyle ilgili tepkiler var. Sayın Batur'un da bu yönde bir açıklaması oldu. Siz bu projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu da cevaplandıran Soyer, "Burada yasal bir kazanım var. Bir hak var. Bu noktada neye karşı çıkılacak, niye karşı çıkılacak bilmiyorum. Ben olumsuz bakmıyorum. 7 katı otopark gözüküyor orada belki bir bölümünü aşağıya yaptırmayı düşünmek lazım, yüksekliği biraz aşağı indirmek için. Tamamı yasal hakları, kazanılmış hakları. Bu kadar büyük yatırım yapacak vatandaşı küstürmemek lazım doğrusu. Burnundan getirmemek lazım. O nedenle belki detaylı bir çalışma yapılabilir ama, prensip olarak karşı çıkmayı doğru bulmuyorum…" diyor.

* * *

Attıkları her adımda açıkça görüldüğü gibi, yerel yöneticiler İzmir’i bitirecek projelere yeşil ışık yakmaktaki kararlılıklarını sürdürüyor.

Rejime payandalık etmekle görevli bir siyasal parti olan CHP ve onun merkez yöneticileri, yaptıklarını nasıl "devletin bekası" ile izah etmeye kalkıyorlarsa; yerel yönetimlerdeki temsilcileri de aynı şablonu kullanıyor.

Kimileri utangaçca "içleri yana yana", bazıları ise açıkça "karşı çıkmayı doğru bulmayarak…"

En parlak dönemlerini ancak fotoğraflarda görmüş, kitaplarda okumuştuk. Sonuçta, çocukluğumuzun, ilk gençlik yıllarımızın, ayak izlerimizi arayıp bir türlü bulamadığımız, ‘Güzel İzmir’ de hepten betona, ranta ve yağmaya teslim ediliyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi