Libya’da sadece Mustafa Kemal yoktu, Enver Paşa da vardı

Dolayısıyla işin bir yanı maceracılığa da uzanıyor.

Türkiye, Libya’ya asker gönderiyor. Daha doğrusu iktidarın maksat ve niyeti bu. Konuya dair tezkere bugünlerde TBMM’de oylanacak. Peki Türkiye niye Libya’ya asker gönderiyor? Çünkü Kaddafi’nin devrilmesi sonrası Libya’da bir iç iktidar mücadelesi başladı ve Türkiye bunlardan Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) destekliyor. UMH, BM tarafından da tanınan bir hükümet. Bir de Mısır ve Körfez ülkeleri tarafından tanınan ve desteklenen General Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu var. Hafter güçleri UMH’yi sıkıştırıp durmakta.

Peki Türkiye niye UMH’ye destek veriyor? Çünkü UMH Türkiye’nin yani Erdoğan rejiminin yeni formülü olan "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" anlaşmasını onaylıyor.

Bu anlaşma ile Libya ile Türkiye arasında 18.6 millik (29.9 km) bir sınır çizgisiyle kıta sahanlığı (KS) ve münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırları belirlenmiş oluyor. Peki buna niye ihtiyaç duydu Türkiye? Çünkü dünyaca tanınan Kıbrıs hükümeti (Türkiye’de G. Kıbrıs olarak biliniyor) Akdeniz’de doğalgaz çıkarma faaliyetlerini icra ederken Kıta Sahanlığı’na dayanıyor. Bu sahanlık Türkiye’ye geniş alan bırakmadığı gibi çıkacak doğalgazdan da "aslan payı" vermiyor. Türkiye de bundan (bölgede "büyük güç" olma iddiasındaki bir ülke olarak) rahatsız.

Türkiye işte bu yüzden Libya’da kendine bir ortak buldu ve bu anlaşmayı imzalandı. Ancak birkaç sorun var. Bu anlaşma AB ülkelerinde sıkıntı yarattı. Uluslararası kurallara ve deniz hukukuna uygunluğu tartışmalı. Bundan daha da önemlisi Libya’da iç savaşı kimin kazanacağı belli değil. Yani UMH mağlup olabilir de.

İşte bunun için Türkiye UMH’ye yardım etmek ve asker göndermek istiyor. Türkiye’nin yurtdışına asker göndermesi -eğer hedef Kürtler değilse- her zaman sorunlu olmuştur bilindiği gibi. Muhalefet, bilhassa da CHP böyle şeylerden hazzetmez, bunda haklılık payı da vardır, zira bunlar maceracı işlerdir ve fetih sevdasından 500 yıldır kurtulamayan ya da bu işlerden kar etmek isteyen muhafazakâr milliyetçi cephenin her fırsatta gündeme getirdiği operasyonlardır.

İşte CHP de "Libya’da ne işimiz var?" deyince Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendince bir argüman buldu ve "Mustafa Kemal de Libya’ya gitmişti" dedi. Kendi mantığınca CHP’yi zayıf yerinden vurdu. Kastettiği ise 1911 yılında İtalya’nın Trablusgarp’a çıkarma yapmasına karşılık olarak, o zaman Osmanlı toprağı olan Libya’ya İttihatçı rejiminin direniş örgütlemek üzere bazı subayları göndermesi.

Benzetmenin ilgisizliği bir yana, bu harekât kimi yerel direniş güçlerini ciddi biçimde örgütlese de umulduğu kadar başarılı olmadığı gibi, Mustafa Kemal ve Enver’in de daha sonra patlayan Balkan Savaşı’na yetişememesine neden oldu. Bir gerilla savaşı örgütleyen Osmanlı subayları karada İtalya’ya epey güçlük çıkardılar, ancak Osmanlı’nın güçlü bir donanmasının olmayışı, İtalya’ya denizde büyük bir üstünlük sağladı. İtalya Oniki Ada’yı (Rodos dahil) kontrol altına alır ve İstanbul hedefiyle Çanakkale önlerine kadar gelirken Osmanlı’nın tek yapabildiği Çanakkale Boğazı’nı mayınlarla kapatmak oldu.

Boğaz’ın kapanması ise ithalat ve ihracat açısından Boğazlar’a bağlı olan Rusya’nın canını sıkarken Balkan ülkelerinin de Osmanlı’nın halini görüp yeni bir koalisyon kurmalarını getirdi. (Zaten bu denklem çok kısa süre sonra Balkan Savaşı’nı doğuracaktı.)

Neyse, sözü uzatmayalım, Mustafa Kemal, bölgedeki gerilla hareketi ne kadar başarılı olursa olsun, güçlerin dengesizliği karşısında çareyi gazeteci kılığında İskenderiye’ye kapağı atmakta bulacaktı. Kısa süre sonra Balkan Savaşı başlarken Mustafa Kemal deniz yolları kapalı olduğu için yüz kadar subay arkadaşı ile birlikte İskenderiye'den deniz yoluyla Marsilya'ya, oradan trenle Bükreş'e, oradan da Köstence ve İstanbul Boğazı yoluyla cepheye varabilecekti. Direnişin sürmesi açısından çölde daha uzun kalmayı tercih eden Enver Paşa’nın dönüşü ise Mustafa Kemal’den de sonrayı, 20 Aralık 1912’yi buldu. (Kaynak: Osmanlı’da Son Fasıl/ Savaş, Devrim ve Ortadoğu’nun Şekillenişi 1908-1923, Sean KcMeekin, Yapı Kredi Yayınları, 2019, sayfa 85)

Neyse biz tekrar konumuza dönelim. Türk askerinin Libya’da ne işi var sorusuna, yani. Ve kestirmeden gidelim. Türk askerinin Libya’da şu işi var: Türkiye Kıbrıs’ta (Kenan Evren’in vaktinde itiraf ettiği üzere) fazladan toprak aldığı ve uzun yıllar boyunca çözüme yanaşmadığı için bir Kıbrıs meselemiz oldu. "Çözümsüzlük çözümdür" şiarıyla bugünlere gelindi, ancak dünya olduğu yerde sabit durmuyor. Doğalgaz ve benzeri enerji kaynağı arayışları, vaktinde bulunmayan çözümün Türkiye’yi sıkıştırmasını doğurdu. Ve Türkiye de sıkışınca masa başında bulunacak bir çözüm yerine dolambaçlı yollardan gitti ve Libya’ya asker göndermeyi seçti. CHP’nin "Türkiye’nin Libya’da ne işi var?" sorusuna verilecek cevap budur. CHP olarak sizin de desteklediğiniz masa başı çözümlerden kaçmanın sonucudur. Özetle Türkiye’nin Kobani’de Rojava’da ne işi varsa, Libya’da da o işi var, sayın Kılıçdaroğlu.

Son cümlemizi de ortaya ekleyelim, kim isterse o üzerine alınsın. Libya’da sadece Mustafa Kemal yoktu, Enver Paşa da vardı. Dolayısıyla işin bir yanı maceracılığa da uzanıyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi