Yeni Çavuşoğlu icadı: Gelin güvey diplomasisi

Yeni Çavuşoğlu icadı: Gelin güvey diplomasisi
Bir telefon görüşmesi ve yorumlarından büyük sonuçlar çıkarmamak gerekir. Dış politika da çocuk oyuncağı değil. Bir gün ABD düşmanı ertesi gün ABD dostu olunmuyor.

Ragıp DURAN


Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasında Cuma günü gerçekleşen telefon görüşmesi ve bu görüşmenin yankı ve yorumları tartışmalara yol açtı. Bu durumun bir nedeni, görüşmenin Ankara ve Washington tarafından farklı bir şekilde kamuoyuna yansıtılması oldu.

Ankara görüşmenin neredeyse hemen ardından hem de biri fotoğraf destekli, üç ayrı koldan açıklama yaptı: Erdoğan, Twitter hesabından ''Verimli bir görüşme gerçekleştirdik'' derken, Cumhurbaşkanlığının resmi açıklamasında görüşmede gündeme gelen konular hatırlatıldı ve nihayet Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun yaptığı açıklamada ''Trump, YPG'ye silah verilmeyeceğini açıkladı'' dedi ayrıca Trump'un bu konuda ilgili yetkililere gerekli talimatları vereceğini söylediğini de belirtti. Telefon görüşmesi yapılırken, Çavuşoğlu da, MİT Müsteşarı ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü ile birlikte Erdoğan'ın yanındaydı.

Beyaz Saray,  Türkiye'deki bu açıklamalar yayınlanırken henüz konu hakkında resmi bir bilgi vermemişti. Yaklaşık 8 saat gecikmeyle Beyaz Saray bu telefon görüşmesine ilişkin bir açıklama yayınlandı. Açıklamada iki konu dikkat çekiyordu:

Birincisi şu cümle: ''Önceki/eski politikalarımızla tutarlı olarak, Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, Suriye'de, artık Raqqa muharebesinin sona ermesinden sonra, IŞİD'in (bölgeye) yeniden dönmemesini sağlamak amacıyla, istikrarı kurma aşamasında ilerleme kaydederken, sahadaki ortaklarımıza sağladığımız askeri desteğin devam eden düzenlemeleri konusunda bilgilendirdi''.

İkinci cümle de şu: ''İki Başkan, ABD'den askeri donanım satın alımı konusunu da tartıştı'' .

ABD'deki gözlemciler, Beyaz Saray'ın Ankara'dan gelen açıklamalar karşısında güç duruma düştüğünü, çünkü telefon görüşmesinin Ankara ve Washington tarafından farklı bir şekilde değerlendirilip yorumlandığı kanısında. 8 saatlik gecikmenin bir nedeni bu.

Resmi açıklamalar kaçınılmaz olarak görüşmenin tüm ayrıntılarını aktarmıyor/aktarmaz. Açıklamayı yapan taraf, resmi bildirisinde, görüşmeyi haliyle kendi açısından değerlendirerek aktarır. Yine de bir resmi açıklamada yer almayan bir cümle/bir vaat, üstelik önemli bir politika değişikliğini ilan ediyorsa ve diğer tarafın açıklamasında yer alıyorsa, en azından bir sorun olduğunu gösterir.

Beyaz Saray, ''(...) sahadaki ortaklarımıza sağladığımız askeri desteğin devam eden düzenlemeleri''nden söz ediyor, Çavuşoğlu ise, ayrıntılar da vererek ''Trump, YPG'ye artık silah vermeyeceğiz dedi'' diyor. Bayram haftası ya da mangal tahtası kadar olmasa da oldukça farklı iki cümle. Garip olan da şu ki, Çavuşoğlu, muhattabı açıklamadığı halde, muhattabının yapmayı planladığı farz edilen bir girişimi açıklıyor. Yani ABD adına konuşuyor. Ama yanlış, eksik ve kendine göre yorumlayarak konuşuyor.

İkinci cümlede, bu tür açıklamalarda her zaman olduğu gibi, son derece dikkatli bir uslup ve özenle seçilmiş sözcükler var. Ankara'nın ABD'den silah alma isteği tartışma gündemine geldi, demek, Erdoğan Trump'tan silah satın almak istediğini belirtti anlamına gelir. Oysa ki ABD Kongresi, Türkiye'ye silah satışına karşı.

Ankara'nın ve yandaş medyanın sevinçle karşıladığı ''YPG'ye silah vermeyeceğiz'' iddiası, Cumhurbaşkanının danışmanlarından Prof. Burhan Kuzu tarafından da, twitter hesabında, ''Bu Erdoğan'ın başarısıdır, ayrıca YPG'ye şimdiye kadar verilen silahlar geri alınmalıdır'' mealinde yorumlandı. Prof. Kuzu'nun şimdiye kadar ne kadar isabetli değerlendirmeler yaptığını zaten biliyoruz.

Erdoğan'ın zaferini Beyaz Saray teyid etmiyor üstelik Erdoğan'ın kendisi değil Çavuşoğlu açıklıyor. Garip. Trump böyle bir vaatte bulunmuş olsa idi, bunu açıklamak herhalde Çavuşoğlu'na değil Erdoğan'a düşerdi.

Yandaş medya, bir kez daha en basit gazetecilik/habercilik ilkelerini bilerek çiğnedi ve iki tarafın yaptığı bir görüşmeyi, sadece bir tarafın verdiği bilgiye dayanarak haberleştirdi. Oysa ki, Beyaz Saray'ın açıklamasını bekleselerdi, ''YPG'ye artık silah vermeyeceğiz'' anlamında bir cümle olmadığını görecekler ve Çavuşoğlu'nun açıklamasını, en iyi niyetle, yanlış bir yorumlama olduğunu anlayacaklardı. Tabi onlar gazetecilikle değil, propagandacılıkla uğraştıkları için benim belirttiğim ilke, yaklaşım ve tedbire hiç önem vermiyor.

Wall Street Journal'de çıkan bir haberin başlığı: ''Trump, Suriye'de Kürtlere silah vermeyi sonlandıracak''  Haberin girişinde, ''Trump, Suriye'de IŞİD'e karşı savaşan Kürt militanlara doğrudan silah göndermeyi sona erdirmeye hazırlanıyor'' dedikten sonra bunun ''iç savaşta ABD'nin en güvenilir müttefiğine yönelik siyasi bir darbe'' olduğu yazılmış.

Nüanslar var burada: ''Hazırlanıyor'' diyor mesela. Yani ortada henüz kesinleşmiş bir karar yok. Keza Beyaz Saray açıklamasında geçen askeri düzenlemelerin sıfatı olan ''Pending'' sözcüğü de ''Askıda'', ''Süregelen'', ''Henüz kesin karara bağlanmamış'' anlamında bir kelime.

Diplomatik dilin incelikleri, Ankara-Washington ilişkilerinin inişli-çıkışlı gidişatı, Ankara-Şam-Tahran-Moskova arasındaki son gelişmeler bu telefon görüşmesinin içerik ve ruhunu bize daha iyi açıklayabilir.

TRUMP NE DEDİ? NE YAPABİLİR?

Olayın üç aktörü, Ankara, Washington ve YPG açısından tek tek incelemeye çalışalım:

ABD Başkanı, otoriter, milliyetçi bir şahsiyet. Basın özgürlüğü, adalet ve kadın hakları konusunda muhalif, çoğu zaman dengesiz ayrıca öngörülemeyen/beklenmeyen çıkışlar yapabilen bir lider. Özellikle bu aralar, Ulusal Güvenlik Konseyi eski danışmanı Flynn'ın, Trump-Rusya ilişkileri konusunda sorgusu sürerken Savcılıkla işbirliğine gitme eğiliminin ortaya çıkması, yani itirafçı olması, Trump'u çok zora sokuyor. Flynn'ın Ankara ile girdiği öne sürülen 15 milyon dolarlık ''Fetullah Gülen'i kaçırıp Türkiye'ye teslim etme'' projesi, doğruysa, Trump ciddi bir şekilde yara alabilir. Topal Ördek mahallesine giden minibüse binmiş gibi görünüyor Trump. Üstelik de tek yönlü bir bilet almışa benzer.

ABD yönetiminin, monoblok, tek bir odak olmadığını biliyoruz. Beyaz Saray, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı, CİA bazen de FBI temel konularda farklı tutum benimseyebiliyor. Güçlü bir Başkan, bu farklılıkları yönetebiliyor, koordine edebiliyor. Ama Trump sözkonusu güçlü Başkan değil. Daha geçenlerde üst düzey bir komutan, Trump'un olası bir nükleer talimatına uymayacağını açıkladı. ABD'de hakimler Trump'ın imzaladığı bir çok Başkanlık kararnamesini Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmişti.

Beyaz Saray daha doğrusu Trump, bir çok açıdan Erdoğan'ın konumuna yakın bir konuma geliyor.

Son telefon görüşmesinde, Erdoğan'ın da belirttiği üzere gerçekten her iki taraf için verimli bir görüşme yapılmışsa, Trump'ın Türkiye'yi kaybetmeme endişesinin ön plana çıktığı anlaşılıyor.

Türkiye'de güçlenen Amerikan karşıtı tutumlar, Erdoğan'ın Putin ve İran'a yaklaşma işaretleri vermesi (Soçi buna sadece bir örnek), Ankara'nın bir Nato üyesi olarak Rus savunma sistemi alma girişimi Trump'u endişelendirmişe benzer.

Beyaz Saray, Erdoğan'ın Aşil Topuğunu bildiği için, dolambaçlı bir şekilde de olsa, YPG'ye desteğini geri çekeceği anlamına gelebilecek bir açıklama yapması Ankara'yı tekrar kendi safına çekme denemesi.

Belki de Hasan Cemal'ın yazdığı üzere, Erdoğan'ın ağzına bir parmak bal çalma girişimi.

Ne var ki, ABD'de YPG'yi askeri olarak destekleme politikası, öyle bir telefon görüşmesi ile sona erdirilecek bir politika değil. Başta Pentagon olmak üzere Dışişleri Bakanlığı ve CİA de, bu politika değişikliğini, ilk kez Çavuşoğlu'nun açıklamasından öğreniyor! Ahvalnews.com'daki yazı da aynı bilgiyi yayınladı.

''Devam eden askeri düzenlemeler'', ''Doğrudan Kürt militanlara silah vermek'' gibi nüanslar önemli.

Önemli diğer nüans, Beyaz Saray açıklamasında sadece ''askeri destek'' söz edilmesi. Yani ABD'nin PYD'yi siyasi olarak desteklemekten vazgeçmesi sözkonusu değil. IŞİD'in yarattığı silahlı tehdit sona ermişse, belki de gerçekten ABD'nin YPG'ye yeni silahlar vermesine gerek kalmayacak. Siyasi destek devam edecekse başka alanlarda, ekonomik, mali, ticari yardımlar devreye girebilir. Hatırlayalım, Ankara'yı küplere bindiren gelişme, ABD'nin YPG'ye tanksavar füzeleri de vermesiydi. IŞİD esas olarak tank birlikleriyle saldıran bir güç değil.

Gelişme, Çavuşoğlu ve yandaş medyanın sandığı/inandırmak istediği gibi ise, yani Trump, eğer YPG'yi desteklemekten vazgeçiyorsa, Suriye Kürtleri ile Ankara arasında bir tercih yapmış olabilir. Ya da bunun işaretini veriyordur. Ki şimdilik zayıf bir ihtimal. Yakın geçmişte de Barzani ile Irak hükümeti arasında bir tercih yapmıştı. Olabilir. Bu tercihi Pentagon'un da benimsemesi gerekir. ABD'nin sadece Suriye'de Kürtleri desteklemekten vazgeçmesi, aslında bütün Ortadoğu'da, Irak, İran ve Türkiye'de de Kürtleri desteklemekten vazgeçmesi anlamına geleceğini, Washington dahil herkes biliyor. Bu bugünkü koşullarda çok zayıf bir ihtimal. ABD'nin o zaman Ortadoğu'dan çekilmesi anlamına gelir böyle bir vazgeçme.

Türk-Amerikan ilişkilerini yerinde izleyen, isabetli gözlem ve tahlilleriyle dikkat çeken meslekdaşımız Amberin Zaman, dün akşamki bir twitinde, ABD'nin zaten baştan beri YPG'yi IŞİD'e karşı sınırlı bir şekilde desteklemiş olduğunu hatırlattı. Kuşkusuz doğru. Ne var ki bu sınırlı destek, Suriye'de İran, Rusya ya da Türkiye'nin güç kazanmasına izin vermek anlamına gelmiyor herhalde.

ABD aslında özellikle İran ve Rusya'nın sahada ve diplomasideki girişimleri nedeniyle, bir süredir Suriye'de oyun kurucu/belirleyici bir aktör olmaktan adım adım uzaklaştı. ABD'nin Suriye'den bir süre sonra olduğu gibi geri çekilmesi diye bir seçenek de yok değil. Bu seçenek gerçekleşirse, ABD'nin Suriye'yi İran ve Rusya'ya bırakması anlamına gelir ki, sorun sadece IŞİD'le mücadele değil, çünkü Suriye, İsrail'in de önemli bir aktör olduğu Ortadoğu'nun bir eşantiyonu. Washington, Suriye'de Esad rejimi, İran ya da Rusya ile anlaşabilecek durumda ve konumda değil. Trump'un sadece sahada değil siyasi alanda da Kürtlerden başka olası müttefiği yok. Washington, hem askeri olarak hem de siyasi olarak Erdoğan'la Suriye'de herhangi olumlu bir adım atabilecek konumda değil.

Trump, hatırlayalım, Beyaz Saray'da Erdoğan'la son görüşmesinden sonra, ''Dostum Erdoğan'', ''Amerikan-Türk ilişkileri her zamankinden daha iyi'' gibi cümleler sarfetmişti. Ardından vize kısıtlaması ve Zarrab'ın itirafçılığı geldi. Dolayısıyla, Trump'un Erdoğan'a YPG konusunda söyledikleri de öylesine söylenmiş görüşler olabilir.

Bütün uzmanlar/gözlemciler, telefon görüşmesinde Zarrab konusunun büyük bir ihtimalle gündeme geldiğine inanıyor. Ama tabi bu konuda her iki tarafın açıklamalarında da hiçbir ipucu yok. Zarrab davasının eski savcısı Bharara da, iki liderin resmi olarak ele aldıkları görüşme konularını içeren bir habere, Twiter hesabından bir soru ile tepki gösterdi: Başka bir konu konuşulmadı mı?

Zarrab davası, Trump için olmasa da Erdoğan açısından YPG'ye silah verilip verilmemesinden çok daha önemli hatta hayati bir konu.

YPG NASIL ETKİLENİR?

ABD'nin Suriye'de IŞİD sonrası YPG'ye silah yardımını kesmesi, Suriye Kürtlerini, olası karşıtları Ankara ya da Esad rejimi karşısında nasıl bir konuma geçirir? Rojava öz savunma birlikleri uzun vadede Esad ordusuna da TSK'ya karşı da direnebilecek güç ve yapıda. YPG'nin sadece ABD ile değil Rusya ile de iyi ilişkileri var. İran ve Rusya'nın bölgede etkili olma isteği tabi ki var ama Rojava'yı işgal etme gibi bir planı yok. YPG, ABD askeri yardımından yoksun kalırsa, kuşkusuz silah açısından zayıflayabilir, ama sözkonusu askeri donanımı hem kendi gücü hem de müttefiklerinin desteği ile sağlamaya devam edebilir. YPG de, tıpkı Barzani gibi eski büyük müttefiğinden beklediği askeri desteği göremeyebilir. Cenevre, Astana, Riyad toplantılarına katılsa da katılmasa da, Suriye Kürtleri bugüne kadar son derece orijinal bir toplum yapısı kurmaya çalıştı, bundan sonra da bu konuda gelişme göstermeleri, esas olarak Amerikan silah yardımına bağımlı bir mesele değil. Suriye Kürtleri, Washington ya da Ankara'dan tek tek ya da ayrı ayrı gelebilecek hasmane tutumlardan çok, Rusya-İran-Esad'ın bir araya gelip Kürt karşıtı bir politika benimsemesi durumda daha olumsuz bir konumda kalabilir. Ne olursa olsun, Suriye'de Kürtsüz çözüm sürdürülebilir bir çözüm değil.

Rojava'nın bir başka yanı da şu: Sadece Kürtler ve bölge açısından değil, bütün dünyada hem siyaset hem de teori/akademi açısından son derece ilginç/özgün bir model olan Demokratik Özerklik, bölgedeki ve dışarıdaki tüm devletler açısından orta ve uzun vadede bir tehdit olarak algılanıyor. ABD'de böyle bir modelin Ortadoğu'da yaygınlaşmasını engellemek için elinden geleni yapar. Putin, Rohani ve Erdoğan da bu konuda Trump'tan geri kalmaz.

ERDOĞAN KAZANDI MI?

Cumhurbaşkanı Trump'la yaptığı telefon görüşmesinin verimli geçtiğini söyledi ama hangi somut konuda kendisinin ve muhatabının kazançlı çıktığını belirtmedi.

Erdoğan, güneyde Kürt komşu istemiyor. Gerekirse askeri harekat düzenleyebileceğini söylüyor.

Hali hazırda Türk Cumhurbaşkanı mı yoksa ABD Başkanı mı daha güç durumda bunu kestirmek zor. Ama ikisi de zor durumda. Erdoğan daha çok dışarıda (Zarrab, Suriye, Putin'le arasına giren iskemle... vs... ) Trump ise içeride sorun yaşıyor.

Erdoğan, ABD'ye yönelik baskı ve tehditlerin işe yaradığını sanıyor. Düne kadar ABD'ye verip veriştiren kendisi ve yandaş medya şimdi yeniden mi Amerikancı oldu? Bu kadar sık ve hızlı saf değiştiren bir lider, siyasi olarak güvenilmezler listesinde tahta oturur.

Erdoğan'ın yumuşak karnı Zarrab meselesinde, Trump'un da yapabileceği fazla bir şey yok. Ya da başka bir deyişle, ABD bu konuda şimdiye kadar yaptı zaten yapacağını.

Zarrab meselesi, Armağan Kargılı'nın Artı Gerçek ve Artı TV'de değerlendirdiği üzere, sıradan bir ambargo delme- kara para aklama meselesi değil. İşin ucunda bir yandan Türkiye'ye yönelik ağır mali ekonomik yaptırımlar söz konusu ama daha da önemlisi Erdoğan'ın savaş suçlusu olarak uluslararası mahkemelerde takibata uğrama tehlikesi var. Rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık, ayakkabı kutuları içinde sıfırlanamayan milyonlarca dolar işin ayrıntısı kalıyor. Terör örgütlerine maddi yardım uluslararası kamuoyunun göz yumabileceği, hafife alacağı bir suçlama değil.

Erdoğan, ABD'yi YPG'den kopardığına inanıyorsa, kendisi de son dönemde yaklaştığı Putin ve İran'dan uzaklaşıyor demektir.

ABD, Rusya ya da İran gibi büyük devletlerin dış politikası, Ankara gibi hissi ve tabusal değerlerle şekillenmez. Büyük devlet, kendi çıkarına göre hareket eder, uzun vadeli düşünür, saplantılarda boğulmaz.

Büyük devletlerin politikaları öyle bir telefon görüşmesiyle değişmez.

Medya Eleştirileri yazıları için bkz. Apoletli Medya

 

Öne Çıkanlar