Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Yoksa Erdoğan savunmasını mı hazırlıyor?

Erdoğan öyle bir konuşma yaptı ki, herkes ‘kimi kastediyor’ diye birbirine sormaya başladı. Ama aynı gün başka bir konuşmayla bir araya getirince ortaya öyle bir tablo çıktı ki...

Erdoğan kürsüden esip gürlüyordu yine…

"Nerede işinin altından kalkamayan, nerede tembellik yapan, nerede sorumluluğunun yükünü taşıyamayan biri varsa hemen işin içinden sıyrılmaya çalışıyor"muş:

"Beyefendi böyle istiyor…", "Cumhurbaşkanımız böyle istiyor…", "Külliye böyle istiyor…"

Sonra konuşmasında sözü "bürokratik oligarşiye" getirip, bu konuda son 15 yılını "temize çekiyor"du:

"Hiçbir bakanlıkta hiçbir kurumda, hiçbir teşkilatımızda şahsımın adı kullanılarak herhangi bir sürecin tıkanmasına, kurallar-kaideler dışında iş yapılmasına rıza göstermem… Tüm bakan arkadaşlarıma şu 15 yıllık süre içersinde her zaman bunu söylemişimdir; adımı kullanarak sizlere kim geliyorsa, lütfen eğer benden bir telefon almıyorsanız, bana sorun ve bunu teyit etmiyorsam, bu insanları lütfen gönderin. Ne demek adımı kullanmak?... Bunu yapanlar, açık söylüyorum; hepsi sahtekardır, dolandırıcıdır…"

Erdoğan bu konuşmayı 28 Kasım Salı günü toplanan son AKP grup toplantısında yaptı.

Konuşmasını bitirdiği sırada, Erdoğan’ın yakınlarının yurtdışına milyonlarca lira döviz gönderdiğine ilişkin belgelerin CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açıklanmasına bir-iki saat, Zarrab’ın ABD’de ötmesine beş-altı saat vardı.

Erdoğan’ın konuşmasının sonunda herkes birbirine soruyordu "Kimi kastediyor?", "Kime söylüyor?" diye.

Bundan siyasi sonuç çıkaran muhalifler "Elbette" dediler, "Tek adam olmanın sonu budur, kimse artık kendi adına değil, tek adamın adına iş yapar."

Ertuğrul Özkökgiller, Erdoğan’ın üzerinden Cem Küçükgiller gibi hasımlarını vurmaya kalktı.

Hatta "Küçük Cem Diriliş, dizisi sezon finali yapamaz…" diye yazdı.

Ancak aynı gün sosyal medyaya öyle bir yayın düştü ki…

Programın adı Erkam Tufan’la 30 Dakika.

Erkam Tufan, Gülen Cemaati’nin bir dönem en güçlü "sivil toplum örgütü" olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yöneticiliğini yapmış bir gazeteci.

Şu anda hakkında "FETÖ"den yakalama kararı var ve periskop yayınlarını yurtdışından yapıyor.

Hatta bir ayrıntı daha vereyim; bir gün önceden kayda alıyor Erkam Tufan’la 30 Dakika’yı, montajını yapıp bir gün sonra yayınlıyor.

Yine öyle yapmış ve gazeteci Ahmet Dönmez’le 27 Kasım Pazartesi günü yaptığı söyleşiyi, Erdoğan’ın 28 Kasım Salı günü yaptığı grup konuşmasından birkaç saat sonra yayınlıyor.

Erkam Tufan’ın programında konuşulanlardan önce, bir de Ahmet Dönmez’i tanıyalım.

Dönmez’le kişisel bir karşılaşmam olmadı. Onunla gıyabında tanışmamın tarihi 11 Şubat 2014.

O günlerde daha 17/25 Aralık’ın artçı depremleri yaşanıyor. İktidarı suçlu duruma düşüren tapeler ortalıkta dolaşıyor.

Başbakan Erdoğan, İspanya Başbakanı Rajoy ile gerçekleştirdiği görüşmeden sonra basın toplantısı yapıyor.

Ortak açıklamalardan sonra soru-yanıt faslına geçiliyor toplantının.

Bir gazeteci kendisini "Zaman Gazetesi muhabiri Ahmet Dönmez" olarak tanıtıp sorusunu patlatıyor:

"Yasal ses dinlemelerinden kaynaklanan iddialar var. Özellikle üç iddia ile ilgili olanları şahsınıza iletmek istiyorum. Bir, Gezi olayları sırasında Fas’tan Haber Türk televizyonunu arayarak Sayın Bahçeli’ye ait bir alt yazıyı kaldırttığınız öne sürülüyor. İki bizzat sizin talimatınızla kamu ihaleleri alan bazı işadamları arasında para havuzu oluşturulduğu ve burada toplanan paralarla Sabah Gazetesi ve ATV’nin alındığı, el değiştirildiği öne sürülüyor. Üç, İzmir Urla’da birinci derece sit alanı olan bir araziye villalar yapıldığı, bundan sizin de bilginiz olduğu hatta iddiaya göre de orada bir villanız olduğu iddia ediliyor. Bu üç iddiaya cevabınız ne olacak, teşekkür ederim."

Erdoğan bu soruları dinlerken yüzünden geçen kızgınlık çizgisi arttıkça artmıştı. Yanıt vermek yerine soruyu soran Dönmez’i "aşağılamayı" tercih etmişti:

"İddia ediliyor ifadelerini bir kenara koy. İddia ediyoruz de, çünkü bu iddiaların hepsinin altında patronlarınız var. Dışa bağlı olduğunuz yer sizi nasıl komuta ediyorsa, ona göre hareket ediyorsunuz."

Hatırladığım kadarıyla bu Erdoğan’a sorulan "son gazeteci sorularından biri", belki de sonuncusu olmuştu.

İşte Erkam Tufan, yine "FETÖ"den arandığı için yurtdışında olan Ahmet Dönmez’le yapıyor son "30 Dakika" programını ve Erdoğan’ın AKP grubunda konuştuğu gün sosyal medyada yayınlıyor.

Belli ki gazeteci Dönmez 17/25 Aralık operasyonuna ilişkin hayli bilgi sahibi. Zaten 2015 yılında Ufuk Köroğlu ile birlikte "17 Aralık/Sıfır Noktası" adıyla bir de kitap yazmış.

Dönmez, ABD’deki Halk Bankası davasının başlamasından önce Erkam Turhan’ın sorularını Zarrab’ın "tanıklığı" üzerinden değerlendirirken bir iddiasını dile getiriyor:

"Reza Zarrab’ın Halk Bankası aracılığıyla ya da başka aracılarla Türkiye’yi aşan bu organizasyonunun hamisi Erdoğan’dır. Erdoğan olmadan Reza Zarrab bu operasyonları yapamazdı. Halk Bankası’nda paravan hesapların açılması, Halk Bankası üzerinden bu kara paraların döndürülmesi ya da İran’ın doğalgaz paralarının aktarılması, döndürülmesi ile ilgili işlemler de Erdoğan’ın onayıyla yapılıyor. Erdoğan’ın onayı olmadan Zarrab’ın bunu yapması mümkün değil…"

İddiasını kanıtlamak için belgeleri olan örnekler de veriyor Dönmez:

"Erdoğan, Zafer Çağlayan aracılığıyla Reza Zarrab’a talimatlarını iletiyor. Süleyman Aslan, Zafer Çağlayan, Reza Zarrab’ın yaptığı toplantılar var, bu toplantılardan çıktıktan sonra yaptıkları telefon görüşmeleri var."

17/25 Aralık belgelerinde yer alan bu telefon görüşmelerinde Reza Zarrab yakın adamı Habbani’ye ya da Zafer Çağlayan, Süleyman Aslan görüşmelerinde sürekli "Erdoğan’ın emirleri olduğu", "Erdoğan’ın emirleriyle bu işlerin yapılması gerektiğini" söylüyorlar birbirlerine.

Dönmez bu tapeleri hatırlatınca Erkam Tufan altını çizerek tekrar soruyor:

"Tapelerde net bir şekilde var öyle mi ‘Tayyip Erdoğan’ın emriyle ben bu işi yapıyorum’ diye."

"Tabi" diye yanıtlıyor bu soruyu Dönmez:

"Zaten şöyle diyor Reza Zarrab, ‘Başbakanın talimatı var bunu yapacağız’. Aslında kendisini de köşeye sıkıştıran işler var. Bunları aslında yapmak istemiyorlar. (Bir parti altın ihracatıyla ilgili olarak) Rüçhan Bayer, ‘Biz bu işi niye yapıyoruz’ diyor, ‘Elimizi yıkayıp çıkmıştık. Bizim başımızı belaya sokacak bir iş bu’ diyor, Habbani  ‘Olmaz Başbakana söz verdim’ diyor."

Dönmez’in örnek verdiği bir başka olay da 2 Ekim 2013’te İstanbul’da toplanan Ekonomi Zirvesi’yle ilgili. Toplantıya Erdoğan, Çağlayan ve ekonomiyle ilgili diğer bakanlar katılmış.

Ertesi gün Çağlayan toplantı notlarını Süleyman Aslan’a "Biliyorum Amerika çok sıkıştırıyor ben bunu çok söyledim Sayın Başbakana ama ‘Sakın bu işte bir gevşeme olmasın’ dedi" diye aktarıyor.

Dönmez’in aktardığı bir örnek de Bakan Egemen Bağış ile Zarrab arasında geçiyor. Şöyle diyor Zarrab Bağış’a:

"Ben artık Sayın Başbakana gideceğim, diyeceğim ki, efendim ya ben artık bu işleri yapmayayım ya da artık bunlar ayaklarıma dolanmasın, diyeceğim."

Görüldüğü gibi Çağlayan’dan Zarrab’a bütün yollar Erdoğan’a çıkıyordu.

Hele dün ABD’de Zarrab’ın tanık olduğu davada anlattıkları da bir kez daha Erdoğan’ı işaret etti.

Ne diyordu Zarrab dünkü duruşmada:

"Vakıfbank ve Ziraat Bankası’nın da aynı işlemlere katılması için Ali Babacan’la birlikte Erdoğan bizzat talimat verdi."

Nereden biliyordu Zarrab, Erdoğan’ın talimat verdiğini:

"Bu talimatı Çağlayan’dan öğrendim."

İşte bu noktada tekrar Erdoğan’ın 28 Kasım Salı günkü grup toplantısındaki sözüne dönelim:

"Hiçbir bakanlıkta, hiçbir kurumda, hiçbir teşkilatımızda şahsımın adı kullanılarak herhangi bir sürecin tıkanmasına, kurallar-kaideler dışında iş yapılmasına rıza gösteremem. 15 yıllık süre içersinde her zaman bunu söylemişimdir… Bunu yapanlar, açık söylüyorum hepsi sahtekardır, dolandırıcıdır…"

Bütün bunları bir araya toplayınca insan "Acaba Erdoğan yapmak zorunda kalacağı savunma için dayanak mı oluşturuyor" diye sormaktan kendini alamıyor.

Benimki gazeteci merakı işte. Siz isterseniz "gazeteci şüpheciliği" deyin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi