Türkiye uzlaşısı kaçınılmaz mı artık?

Özgür Özel’in “Türkiye ittifakı” ve CHP’ye destek veren her kesimin demokratlarına dönük yaptığı özel vurgulu o teşekkür, Türkiye uzlaşısı olarak tarif ettiğim bir sürecin altyapısı haline gelebilir.

Siyasette oluşan yeni durumu analiz ederek yeni bir yolun paradigmasını şekillendirmenin, risk analizi yaparak hedef odaklı bir politika inşa etmenin çok daha zorlu ve karmaşık bir dönemine girdiğimizi söyleyebiliriz.

Ana muhalefetin büyürken halkların çıkarı temelinde ortaklaşması, ortaklaştırılma sağlanırken ideolojik zeminin kaygan bir hale getirilmemesi ve elbette ortak ruhsal dünyanın kurulması zor ama imkânsız değil.

Değil çünkü, zaferi kazandıran toplumsal zeminin en güçlü aktörleri bunu “kent uzlaşısı” formülü ile hali hazırda hayata geçirdiler.

Şimdi Türkiye uzlaşısı temelinde, çok daha büyük bir kazanımın yolu açıldı diyebiliriz.

Birbirinin siyasetine, aklına, ferasetine ve iradesine ihtiyaç duyulduğu bir dönemi hiçbir siyaset tek başına belirleyemeyeceği için, olması gerekeni bulmak ve onu Türkiye uzlaşısı temelinde ele almak kaçınılmaz olacaktır.

Tam bu noktada, ezberlerden sıyrılıp, yeni durumu, yeni dönemi şekillendiren anlayışı yaratmak sorumluluğu doğuyor. Sorumluluk ise ideolojik olarak hattın oluşturulmasıyla sağlanabilir.

Buna en iyi örnek olarak HDK’nın kurulması ve ardından HDP’nin “Türkiyeleşme” siyasetiyle siyasi arenaya ağırlığını koyarak yön vermesini gösterebiliriz ama bu birdenbire olmadı elbette.

Öncelikli olarak ideolojik zemini oluşturuldu, stratejisi kuruldu ve hedefleri belirlenerek yol haritası çıkartıldı.

Demirtaş’ın bu yol haritası içinde, siyasi taşıyıcı lider olarak öne çıkması, politik hattı doğru şekilde sahaya yansıtan bir duruş ortaya koyması ve Kürt siyasi iradesinin, bunun başarılabilmesi için siyasi inisiyatif sahasını olabildiğince açık tutması, kazanımın büyük olmasını beraberinde getirdiğini hatırlayalım.

Böylece seçim barajı anlamsızlaştı. Kürt siyasetinin dönüştürücü aklına saygı inşa oldu. Meşruluk önünde duran tüm gerici engeller boşa düştü. Türk ve Kürt hakları arasında açılan mesafe olabildiğince kapatıldı. Barış siyaseti ve duygusu bir yol, bir alternatif olarak tüm halkların içinde yeşertildi ve onu savunmanın meşruluğu korkuların, kaygıların üstüne çıktı.

Şimdi bir kez daha denemenin, barış yolunu kurmanın ve hatta muhatabı bile belirlemenin şansına sahip Kürt siyaseti.

Bu şansı;

Uçlarda gezen ve kendi egolarını dayatan, ezberlerini bir hakikatmiş gibi pazarlayan ve çıkarları için ortalığı yangın yerine vermekten çekinmeyecek kimselerin densizliğine heba etmek mümkün olmayacağından, herkes buna uygun pozisyonlanmak zorunda kalacaktır.

Daha özetle söylemek gerekirse, yeni bir dönemin kapıda olduğu çok net. Dem parti iktidar olmanın kurucu unsuru olma fırsatına sahip ve buna uygun olarak televizyonundan gazetesine, derneğinden siyasetçisine, muhtarından milletvekiline kadar buna hazırlanacaktır diye düşünebiliriz.

Ne sığ “Kemalizm” eleştirilerine kapılmak, ne de kurtarıcı olarak Erdoğanist yaklaşımlara paye vermek doğru olmayacağından, buradan hareketle kendini var etmeye çalışan narsist tutumlar yeni dönemin çehresinde çok muhtemel ki yer bulamayacak diyebiliriz.

DEM Parti ne kendi boğazını kesecek kılıcı keskinleştirecek bir hataya düşecek, ne de o kılıcı ele geçirip tüm toplum üzerine korku salacak özentilere müsaade edecektir.

Tam da bu nedenle iktidarı belirleyen kurucu olmanın siyaseti çok ama çok kıymetli ve değerli. Doğru anlaşılmazsa, büyük bir fırsat boşa düşebilir.

Özgürlükçü, çok kültürlü, çok dilli bir demokrasi inşasının haklardan yana garantörü olarak DEM Parti’yi ve onun arkasındaki toplumsal iradeyi doğru algılamak şart.

CHP’nin başarısı olarak görülen zaferin en büyük ortağının Kürt özgürlükçü seçmen ve sol, sosyalistler olduğunun üstünden atlamadan süreci kavramsallaştırmak yanlış olmayacaktır.

Özgür Özel’in “Türkiye ittifakı” ve CHP’ye destek veren her kesimin demokratlarına dönük yaptığı özel vurgulu o teşekkür, Türkiye uzlaşısı olarak tarif ettiğim bir sürecin de altyapısı haline gelebilir.

Kürt siyasetinin, sürecin kurucu ana aktörlerinden biri olarak hem kendi içinde hem dışında biriken ve Erdoğan döneminin tüm hastalıklarını içinde barındıran ve kendisini bu hastalıklı hale perde yapan tüm yaklaşımlara kapıyı kapatması da, sağlıklı bir yol inşası için olmazsa olmaz görünüyor.

Seçmen iradesine karşı “taşıma seçmen” usulsüzlüğü ile sıraya girenlere “konuş, sen nerelisin?” diyerek utanç çağrısı yapan o iradenin yolundan çekilmeyenler, bugün kaybedişleriyle baş başalar. Bunu hep akılda tutarak da meseleyi anlayabiliriz.

Bakalım neler olacak!


Akın Olgun: Siyasi nedenlerle 7 yıl tutuklu kaldı. 2002’de İngiltere’ye yerleşti. 2009-2015 yıllarında BirGün gazetesinde haftalık yazılar kaleme aldı. Gazete ve haber portalları aracılığıyla düzenli olarak okurlarıyla buluştu. Adları Saklıdır, Ecel Öyküleri, Karanfil Mevsimi, Kül Sesleri ve El Alem adlı kitapları kaleme aldı. Olgun’un “Sokaksızlar” (White) ve “İnat” “Farewell” (Veda) adlı öyküleri kısa metraj olarak beyaz perdeye aktarıldı ve senaryosunu yazdığı Fısıltılar (Whispers) adlı kısa metraj filmi Feel The Reel Uluslararası Film Festivali’nden üç dalda ödüle layık görüldü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Akın Olgun Arşivi