Mukaddes Kubilay: Kayyım sisteminde kadının adı tamamen silinmiş

2016’dan beri tutuklu olan eski Ağrı Belediyesi Eşbaşkanı Mukaddes Kubilay, hapishane koşullarının her gün daha kötüye gittiğini söylüyor. Kubilay’a göre tarafların dürüst ve istekli olması halinde mevcut koşullar barış taleplerinin önünde engel değil.

2016 yılından beri sürdürülen kayyım uygulamasıyla sadece belediye eş başkanları görevden alınıp tutuklanmadı, aynı zamanda DEM Parti geleneğinin belediyeleri kazandığı hemen her yerde cinsiyet eşitliğini amaçlayan kurumlar tasfiye edildi. Kayyımlar pek çok hizmet gibi, kadına yönelik şiddeti önlemek üzere BDP ve HDP’li belediye eşbaşkanlarının yürüttüğü uygulamaları da rafa kaldırdı.

Öte yandan bu yılki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de çok sayıda Kürt kadın siyasetçi hapishanelerde karşılıyor. Yaptıkları hizmetler kriminalize edilerek yıllardır hapiste tutulan kadın belediye eşbaşkanlarından biri de, belediyecilikte çok önemli deneyimlere sahip olan Mukaddes Kubilay.

1999-2009 yıllarında iki dönem Doğubayazıt belediye başkanlığı yürüten, 2014 yerel seçimlerinden tutuklandığı Aralık 2016’ya kadar da Ağrı Belediyesi Eş Başkanlığı yapan ve yedi buçuk yıldır Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Mukaddes Kubilay’la avukatı aracılığıyla söyleştik…

26 Aralık 2016 tarihinden beri hangi suçlamalarla hapiste tutuluyorsunuz? Hakkınızda kesinleşmiş bir hüküm var mı?

2014 yılında Ağrı Belediye Başkanı olarak seçildim. 2016 yılında mevcut iktidarın çözüm sürecini bitirmesi ve kayyım politikalarını devreye sokmasıyla beni de tutuklamaya götürecek zemin oluşturulmuştu. AKP iktidarı savaş politikalarının bir parçası olarak seçimle kazanamadığı Kürdistan illerinin belediyelerini kayyımlarla gasp ederek halkın iradesini yok saydı. Gündemimiz sol belediyecilik ile demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir hizmetle halkı buluşturmaktı. Asıl saldırı ve tutuklama amaçları halkçı belediyecilik politikalarımıza karşıydı. Yargılandığımız dosyanın kapsamına bakıldığında bu daha net anlaşılıyor. Yerel yönetim çalışmalarımızdan, halk buluşmalarımızdan, halkın acısını paylaşmak için katıldığımız cenazelerden suçlamalar çıkarmaya çalıştılar. Daha önce hakkımda herhangi bir soruşturma yokken görevden alındım, yerime kayyım atandığı dönemde belediye eş başkanı olarak yürüttüğüm çalışmalar nedeniyle 7 yıl 6 ay ceza verildi. 26 Aralık 2016’dan beri Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ndeyim.

KOŞULLU SALIVERME TARİHİM YAKLAŞINCA DİSİPLİN CEZALARI VERİLMEYE BAŞLANDI

Mevcut hukuki durumunuza göre ne zaman hapisten çıkacağınıza dair bir ön görüde bulunabiliyor musunuz?

26 Aralık 2016’da verilen 7 yıl 6 ay hapis cezası bir yıl olmadan onaylandı. İnfaz yasasına göre 4 Ağustos 2022 tarihinde koşullu salıverilme ile tahliye edilmem gerekiyordu. Fakat İdare Gözlem Kurulu’nun hukuksuz kararlarıyla tahliyem engellendi. Koşullu salıverilme tarihi yaklaştıkça kurgulanmış, gerçeği yansıtmayan yalan beyanlarla disiplin cezaları verilmeye başlandı. Görüş ve iletişim cezalarıyla yarattıkları mağduriyet yetmediği gib “iyi halli olmadığım” gerekçesiyle tahliyemi engellediler. Taraflı koğuşta olmak, pişmanlık göstermemek, örgütle bağı koparmamak gibi gerekçelere de İdare Gözlem Kurulu kararlarında yer veriliyor. Demokratik siyaset yapmaktan neden pişman olunması gerektiği sorularımız da yanıtsız. Bu hukuksuzluğa maruz kalan yalnız ben değilim tabii ki. Üç kadın arkadaşımız geçtiğimiz aylarda cezalarının tamamını bitirerek tahliye oldular. Şimdi tahliyeleri engellenen 11 kadınız. Ne yazık ki, mevcut hukuksuzlukları giderecek herhangi bir mekanizma yok. Hapisten 18 Haziran 2024 tarihinde çıkacağım. Bu 11 arkadaşın içinde 30 yıllık iki arkadaşımız da var.

HAPİSHANE KOŞULLARI HER GEÇEN GÜN KÖTÜYE GİDİYOR

Yedi yılı aşkın süredir tutulduğunuz hapishanede koşullarınız nasıl? Zaman içinde hapishane koşullarında iyileşme veya kötüleşmeler oldu mu?

Ağrı’da yaşadığım 5 günlük gözaltı sonrasında tutuklama kararıyla bir gün Ağrı Cezaevi’nde tutuldum ve sonrasında Sincan hapishanesine getirildim. Sincan’da önce arkadaşlarımızın yanına götürüldüm ama birkaç saat sonra başka bir koğuşa alındım. 7 gün boyunca tek tutuldum. Bu süreçte içecek su dahi verilmedi. Çok kirli olan bu koğuş ne onlar tarafından temizlendi ne de talep ettiğim temizlik malzemeleri, temizlemem için bana verildi. Tutulduğum koğuşa yedi gün sonra dört arkadaş daha getirildi. İhtiyaçlarım kısmen arkadaşlar sayesinde giderilmişti. Koğuşlar bu uygulamayla görünür hal alıyor sanırım. Tabii o dönemle bu dönem kıyaslanınca hapishane koşullarının her geçen gün daha kötüye gittiğini söyleyebiliriz. Burada olan politik tutsakların mücadelesi sonucu hapishane yönetimiyle kurulan diyaloglarla spor, sohbet gibi faaliyetlerle sürekli farklı arkadaşları görebiliyorduk. Görüşe gelen her aileyle sohbet edebiliyorduk. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında pandemi gerekçe gösterilerek hukuksuzlukların zemini oluşturulmaya başlandı. Aylarca spor, sohbet faaliyetlerimiz engellendi, ailelere veya tesadüfen diğer arkadaşları koğuşta gördüğümüzde verdiğimiz selam, disiplin cezasına gerekçe gösterildi. Tedavilerimiz aksatıldı, kelepçeli muayene, askerin kolumuza girmesi gibi uygulamalarla da sağlığa erişimimiz engellendi. Şimdi aylarca hastaneye sevk edilmeyi bekliyor, istenilen MR, USG gibi çekimler için en az 8 ay bekliyor, reçete edilen ilaçları ancak iyileştikten alabiliyoruz. Her geçen gün daha kötüye giden koşullarda birçok hak ihlali söz konusu oluyor. Ana dilimizde şarkı söylemeyi, disiplin cezasına gerekçe göstererek yasaklamaya çalışıyorlar.

TUTUKLADIKTAN SONRA SAĞLIK SORUNLARIM BAŞLADI

Sağlığınız, hapiste sağlık hakkına erişim koşullarınız nasıl?

Sağlığa erişim konusunda her dönem kimi sıkıntılar yaşadık. Ancak her bir dönem bu düzeyde ihlallerle karşılaşmadık. Daha önce ciddi sağlık sorunlarım yoktu. Tutuklandıktan sonra sağlık sorunlarım başladı. Yüksek tansiyon, migren, astım, kolesterol, bel fıtığı, beyindeki kılcal damarlarımda tıkanıklık meydana geldi. Etkili bir tedavi söz konusu değil ne yazık ki. Kelepçeli muayene dayatılması, askerin kolumuza girmeye çalışması gibi uygulamaları kabul etmediğimiz için yüzümüze dahi bakmadan şikayetlerimizi dinleyerek (ki bundan da emin değiliz) direkt reçete yazılıyor. Aylarca boyun-bel fıtığı için uygun görülen fizik tedaviye götürmelerini bekledim. Götürülmeye başlandığımda da “asker yok” gerekçesiyle düzensiz götürüldüğüm için bırakmak zorunda kaldım. Yaşım ve sağlık sorunlarım nedeniyle önce kurula sonra İstanbul’a ATK’ye (Adli Tıp Kurulu) götürüldüm. Yüzüme bakıp “neyin var?” diye soruldu. Haftalar sonra “cezaevinde kalabilir” kararları geldi. Ağır hasta ve hasta tutsaklar bu hukuksuzluklar ve ihlaller nedeniyle cezaevlerinde ya yaşamlarını yitiriyorlar ya da hastalıkları tedavi edilemez düzeye geliyor.

KİTAPLARIN DÜNYASINI YENİDEN KEŞFETTİM

Neler okuyor, hapishane günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?

Yaşamın yoğunluğu ve pratik işlerden kaynaklı dışarıda okumaya çok zaman bulamıyordum. Kitapların dünyasını yeniden keşfettim. İçeride bol bol kitaplar okuyor, yeni bilgilerle mücadelemi daha iyi besliyorum. Aileden ggelen kitaplar, dostlardan-yoldaşlardan gelen mektuplar, spor, TV’de varsa izlemeye değer iyi bir film, aynı koğuşu paylaştığımız arkadaşlarla yaptığımız tartışmalarla gündemi de yakından takip ederek nitelikli zaman geçiriyoruz. Okumalarım arasında romanlar, tarih kitapları daha ağırlıkta.

AĞRI GÖRÜNMEZ BİR ELLE TARİHSELLİĞİNDEN KOPARILMAYA ÇALIŞILDI

Ağrı Belediyesi Eşbaşkanlığı öncesinde iki dönem Doğubeyazıt’ta belediye başkanlığı yürüttünüz. Dolayısıyla belediyecilik konusunda çok önemli deneyimleriniz var. Sizce halihazırda Ağrı’nın en temel sorunu nedir?

Ağrı, geçmişiyle kendi özgünlüğünde bir direniş tarihine sahiptir. Bu tarih iktidarların Ağrı’ya yönelik özel politikalarına gerekçe yapılmıştır. Feodal bir düzen inşa edilmiş, aşiret ve beylerle özel olarak ilgilenmiş, çıkarsal bir ilişki geliştirilmiştir. Görünmez bir elle Ağrı kendi tarihselliğinden koparılmaya çalışılmıştır. Ağrı Belediye Eşbaşkanlığı, sistemin ilk deneyimlerinin yaşandığı illerden. Eşbaşkanlık sistemiyle eşit temsiliyetin yerel yönetim politikalarının tamamında hayata geçirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir sitemin inşası hedefleniyordu. Bu sistemin inşasını gerçekleştirmek feodal bir toplumda hayli zordu. Fakat Ağrı halkları bu sistemi yakından takip ederek, hizmetleri görüp kendilerini ifade ettikleri yerel yönetimlerin bir parçası oldukça daha özgüvenli ve sahiplenici oldu. Temel sorunlardan olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınların bu sürece katılımı önündeki engeller de aşılıyordu. Kayyım atamaları söz konusu olmasaydı daha farklı olurdu.

SEÇİLECEK EŞBAŞKANLAR ŞEFFAF BİR SOSYAL BELEDİYECİLİK ANLAYIŞI İNŞA ETMELİ

DEM Parti 31 Mart adaylarının çoğunu ön seçimle belirledi. Sizce bu yöntemin seçimlere etkisi ne olur? Seçilecek belediye eş başkanlarına nasıl bir belediyecilik yapmalarını, hangi sorunlara ağırlık vermelerini önerirsiniz?

Bugüne kadar hedef alınarak kapatılan tüm partilerimizde, aday belirleme süreçlerinde halkın talepleri veya bu sürece katılımı sağlanmaya çalışılıyordu. 2014 yılında HDP ile girilen ilk seçimlerde kimi pilot bölgeler belirlenerek ön seçim yapılmıştı. 2018’de aynı yöntem denendi. Onun dışında bölge halklarıyla yapılan toplantılarda öneriler alınarak adayların belirlendiği bölgeler de oldu. Aday belirleme süreçlerine de yansıyan halkların iradesi, sahiplenmeyi güçlendirecek ve her birey bu sürece daha güçlü katılım sağlayacaktır. Seçilen belediye eş başkanları katılımcı, demokratik bir yönetim anlayışıyla, bölge ihtiyaçlarını esas alan şeffaf bir sosyal belediyecilik anlayışı inşa etmelidir. Gençlere, kadınlara yönelik güçlü politikalar üretip halkların tamamını bu sürece dahil etmeli, halkların talepleri doğrultusunda hizmetler üretmeli. Mevcut ekonomik krizle yoksulluğa mahkum edilmeye çalışılan halklarımızın yaşamış olduğu geçim sıkıntısını aşabilecek alternatifler yaratılmalıdır.

KAYYIM SİSTEMİNDE KADININ ADI TAMAMEN SİLİNMİŞ

Sizce BDP, HDP, DEM Parti geleneği kayyım uygulaması öncesinde belediyecilik açısından nasıl bir pratik sergiledi? Neler eksik bırakıldı? Kayyım uygulaması olmasaydı, bölgedeki genel ekonomik sosyal koşullar nasıl olurdu?

BDP- HDP- DEM Parti alternatif bir belediyecilik inşa etmeye çalıştı. Klasik belediyecilik anlayışını aşan, bütçelerini aylık olarak belediye binalarına asarak halkla paylaşan, belediye meclis toplantılarını halka açık alanlarda yapan, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde politikalar üreten, kadın yaşam ve destek evleri, eğitim merkezleri ve kooperatiflerle bu politikaları güçlendirip yaygınlaştıran bir hedef belirlendi. Kültürel faaliyetler, anadil kursları vb.; eksik yanları her zaman olur. Hizmet götürülemeyen alanlar da söz konusu olmuştur. Deneyimler kazanıldıkça tüm eksiklikler giderilmeye çalışılır. Amaçlanan yeni bir belediyecilik, yeni bir sistem inşasıdır. Bugün kayyımların belediyecilik hizmeti adı altında yürüttükleri rantsal sistem ile belediyelerin içi boşaltılmış, kurumlar işlevsizleşmiş, kadının adı tamamen silinmiş, bölge halklarının talepleri tamamen görmezden gelinmiştir. Halkın talep etmesine dahi izin verilmemiştir. Kayyım uygulamaları söz konusu olmasaydı bugün Kürdistan halkları derin bir yoksulluğun içinde olmaz, sosyal- kültürel alanlara ulaşım daha kolay olur. Özdeğerleri bu kadar aşınmaz, kadına yönelik şiddetle daha güçlü mücadele edilirdi.

2019’DA AĞRI’YI AKP’NİN KAZANMASI MASUM NEDENLERE DAYANMIYOR

2016’da sizler hapse atıldıktan sonra 2019’da yapılan yerel seçimlerde Ağrı’yı AKP’nin adayı kazanmıştı. Sizce Ağrı’daki bu sonucun nedeni neydi? O arada Ağrılı seçmen açısından değişen ne oldu da AKP kazandı?

2019’da Ağrı’yı AKP’nin kazanması öyle çok masum nedenlere dayanmıyor. Her şeyden önce kayyımların halkın üzerinde yarattığı bir baskı aracı var. Hatırlarsanız 2014 yerel seçimlerinde Ağrı seçimi yenilenmişti. AKP ısrarla ve birçok hukuksuz yöntemle seçimi kendi lehine çevirmeye çalışıyordu. Olmadı, başaramadı. 2019 seçiminde aynı hukuksuz yöntemler kullanıldı. Tabii örgütlenme çalışması yürüten herkese yönelik gözaltı ve tutuklamalar da söz konusu oldu. Bu noktada şunu da söylemek gerekir: Adayımız doğru bir aday mıydı? Halk istiyor mu? Bu süreçlere tanıklık etmedim tabii. Sürecin içinden cevap verenlerin olması daha doğru olacaktır.

DİNLEYEN, ZAMANINDA VE DOĞRU TESPİT EDEN BİR ANLAYIŞLA HAREKET EDİLMELİ

Ağrı Belediyesi’nin 31 Mart 2024’te tekrar kazanılması için nasıl bir seçim kampanyası yapılmasını önerirsiniz?

Ön seçim yapılarak belirlenen adayları halk en güçlü şekilde sahiplenecektir. Sadece bir seçim kampanyası olarak değil, temel örgütlenme prensibi olarak daima halkla iç içe olan, dinleyen, sorunları yerinde, zamanında ve doğru tespit eden bir anlayışla hareket edilmeli. Biz gücümüzü halktan- halklardan alıyoruz. Politikalarımızı halkların ihtiyaçları temelinde oluşturuyoruz. Aralıksız temas halinde olan bir çalışma ile salon toplantıları değil açık hava toplantıları ile halka biz gitmeliyiz. Gençliği, kadını temel dinamik olarak her alanda konumlandırmalı, kayyım politikalarını çok güçlü bir şekilde halka anlatmalıyız.

ŞARTLAR YERİNE GETİRİLMEDEN DİYALOG SÜRECİNİ BİTİRMEK İÇİN BİR ÇOK PROVOKASYON YAPILDI

2013-2015 arasındaki çözüm sürecinin bitişinin ilk işareti 11 Nisan 2015’te Ağrı – Diyadin’deki çatışma olmuştu. Fidan Dikme Festivali sırasında yaşanan çatışmada askerler yaralanmış, köylüler çatışma yaşanmaması için canlı kalkan olurken HDP Diyadin ilçe eski Eşbaşkanı Cezmi Budak hayatını kaybetmiş, çok sayıda asker ve sivil yaralanmıştı. Bu, çözüm süreci boyunca yaşanan ilk büyük çatışmaydı. Sizce Diyadin olayı 7 Haziran seçimleri öncesinde çözüm sürecini bitirme operasyonu muydu?

Öncelikle yaşanan süreci çözüm süreci olarak tanımlamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir talebin yerine getirilmediği bu süreci sn. Abdullah Öcalan da ‘diyalog süreci’ olarak tanımlamış, görüşmelerin gözlemci heyetler eşliğinde yapılması ve yasal güvencelerin sağlanmasıyla müzakere sürecine geçileceğini belirtmişti. Nitekim bu şartlar yerine getirilmeden diyalog sürecini bitirmek için birçok provokasyon yapıldı. Halkın barışa ve özgürlüğe olan tutkusu bu provokasyonların birçoğunu boşa çıkardı. Bunlardan biri de Diyadin’de yaşanan olaydı.

HDP o zaman Diyadin olayını çözüm sürecinin bitirilebileceğine dair bir işaret olarak okudu mu? Eğer öyleyse, bu gidişatı durdurmak ve çözüm sürecinin bitirilmesini engellemek için daha o tarihten itibaren farklı bir yol izlenebilir miydi?

Bu sorunuzun asıl muhatabı ‘diyalog süreci’nde görüşmeleri gerçekleştiren taraflar, İmralı Heyeti, Dolmabahçe Mutabakatı’nın imzacıları ve partim HDP’nin yönetici kadrosudur. ‘Diyalog süreci’ boyunca hem HDP yöneticileri, hem diyalog sürecinin asıl muhatabı sn. Abdullah Öcalan bu süreçte yaşanabilecek her tür provokasyon, komplo ve saldırıları öngörmüş, bu konuda uyarılarda bulunmuş, bu diyalog sürecinin dahi yasal güvence alıntına alınması gerektiğini belirtmişti. Tabii ki çok farklı yollar da izlenebilirdi; bu sürecin tek muhatabı Türkiye hükümeti olsaydı. Bunun böyle olmadığını diyalog sürecinde net bir şekilde gördük.

TARAFLAR DÜRÜST VE İSTEKLİ OLURSA, MEVCUT KOŞULLAR BARIŞ TALEPLERİNİN ÖNÜNDE ENGEL OLMAZ

31 Mart 2024 yerel seçimleri öncesinde bir kez daha ‘çözüm süreci’ tartışmaları yapılıyor. Hapishaneden baktığınızda mevcut koşulların böylesi bir süreci ihtimal verdiğini düşünüyor musunuz?

Her seçim öncesi bu tartışmalar yapılarak Kürdistan halklarının oylarına talip olunuyor. Yeter ki taraflar bu konuda dürüst ve istekli olsun; mevcut koşulların barış taleplerinin önünde engel olacağını düşünmüyorum. Bir diyalog sürecinin başlaması durumunda da muhatap sn. Abdullah Öcalan’dır. Görüşmelere başlandığı takdirde rol ve misyonunu ‘diyalog süreci’nde olduğu gibi yerine getirecektir.

Bilmeyenler için, Mukaddes Kubilay kimdir?

1955’te Doğubeyazıt’ta doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Doğubeyazıt’ta tamamladım. 1974’te evlendim. Eşimin İzmir’de görev yapmasından dolayı İzmir’e yerleştim. İki kız, bir oğlan, üç çocuğum var. İzmir’de 16 yıl ticaret yaptım. DEP, HADEP, BDP, HDP ilçe ve il yöneticiliği yaptım. 1999-2009 arası iki dönem Bazid (Doğubayazıt) belediye başkanlığını üstlendim. 2009’da görevim bittikten sonra ailem ve evim İzmir’de olduğu için oraya döndüm. 2009’da İzmir İl Başkanlığı, iki dönem de il eş başkanlığını yürüttüm. Daha sonra bir dönem MYK’da, iki dönem de Parti Meclisi’nde görev aldım. 2014 yerel seçimlerinde Ağrı’da belediye eş başkanı olarak seçildim. 7 buçuk yıldır Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutukluyum. Hayatın her alanını kadın mücadelesiyle, Kürt sorununun demokratik çözümü için mücadeleye adamış, bedeli ne olursa olsun bunun için emek sarf etmiş Kürt, kadın bir siyasetçiyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Aktan Arşivi