Durumu pek kavramış gibi değiller

Bir ‘ruhban’ sınıfı olduğunu, bunların kendi aralarında beğenmediklerini yargılayıp ölüm emri çıkarmaya başladıklarını öğrendik.

İktidar üç ayrı koldan seçimlere hazırlanıyor: Yasal, dinsel, sosyal.

Önce yasal düzenlemeler ve yasa ihlallerinden başlarsak, İstanbul Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım’la söze girmek gerekir.

Hani CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun "milyonali"den "Sayın"a geçtiği Binali Yıldırım’dan söz ediyorum.

Neyse, işte şimdinin Meclis Başkanı olan Yıldırım, anayasa ve yasalara rağmen görevinden istifa etmeden adaylığını ilan etti.

Elbette ki ilk anayasa ihlali değil. Aslında bu rejimin temelindeki en sağlam kaya, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin düzenleme oldu.

Maalesef bundan böyle bunu hatırlatmadan hiçbir yasa ya da anayasa ihlalinden bahsedemeyeceğiz.

CHP'nin en önemli, en kritik anlarda sağladığı geri dönüşsüz stratejik ‘hataları’, CHP’lilerin muhalefetini de Grup Başkanvekili Özgür Özel’in sert açıklamalarını da boşa düşürecek kadar tarihsel önemde çünkü.

Özgür Özel, Binali Yıldırım’ın Anayasa'nın 94. maddesini ihlal ettiğini belirterek "Madem aday oldun, Meclis Başkanlığı koltuğunu bir an önce bırak. Meclis Başkanı olarak atacağın her imza kanunsuz, vereceğin her karar hukuksuz, harcayacağın her kuruş zimmet suçudur" diyor. Ağır bir suçlama ama dinletebileceği bir kurum yok artık.

Ve seçimlerin meşruiyeti tartışması şimdiden başladı.

***

Gelelim diğer yasal düzenlemelere.

Görev süreleri 2019’da bitecek olan YSK (Yüksek Seçim Kurulu) üyelerinin değişmesinin önlenmesi için, yeni bir düzenleme yapılarak görev süresi bir yıl daha uzatıldı.

İyi Parti Genel Sekreteri Cihan Paçacı, düzenlemenin AKP Genel Başkanı da olan Erdoğan’ın seçim yasakları kapsamına alınmaması karşılığında yapıldığını savunarak, hükümete "elini seçim yargısının üzerinden çek" dedi.

Ama nafile…

Bir diğer önemli düzenleme de YSK ile ilgili.

YSK tutuklu ve taksirli suçtan hükümlüleri ikamet şartına tabii tutup eğer resmî ikamet adresi ile bulunduğu cezaevi farklı illerde ise oy hakkını ortadan kaldırıyor. Birçok tutuklu ikamet adreslerinin dışındaki illerdeki cezaevlerinde olduğu için oy kullanamayacak.

Böylece cezaevindeki 55 bin 574 tutuklunun çok büyük bölümünün oy kullanması engellenmiş oldu.

Bu sayının seçimlerde daha da yükselebileceği ihtimali bir yana, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 10 milyon farkla ilk turda bitmiş olabileceği, usulsüzlük ve yolsuzluklarla ulaşılan 2.5 puanlık oy farkı dikkate alınırsa kararın önemi daha iyi anlaşılır.

Kaldı ki, oy kullanabilecek tutukluların da cezaevinden oy kullanması bir sürü prosedüre bağlı…

Muhalefet partileri yine açıklama üstüne açıklama yaptı, "Anayasa’nın 67. maddesine ve kanuna aykırıdır" diye bağırdı. Ama nafile…

Bunlarla sınırlı da değil, seçime özel düzenlemeler.

Örneğin HDP Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş, yerel seçimlerde oy kullanmaları için binlerce polis ve askerin kaydının Şırnak merkeze alındığını, benzer durumun Beytüşşebap ilçesinde de yaşandığını belirterek, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cevaplaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na soru önergesi verdi.

Artık yanıt gelir mi, belli değil.

***

Toplumun bir bölümüne yönelik saldırı ve hedef gösterme işinin, bir takım tetikçiler tarafından polise ve yargıya çağrı yapılmasıyla yürütülmesine bayağı alışmıştık. Bugün gelinen nokta ise tehlikeli bir eşiğin aşılmak üzere olduğunun işaretlerini veriyor.

Şeriatla yönetilen ülkelerdeki gibi tıpkı, bazı din adamları çıkıp "katli vaciptir" fetvası veriyor adeta. Hem de devletin resmî memurları olan din görevlileri bunlar…

Siirt Müftüsü Ahmet Altıok, Odatv’nin Hazreti Muhammed’e hakaret ettiği iddiasıyla şunları söyleyebiliyor:

"Charlie Hebdo ve Efendimiz dönemindeki Ka’b Bin Eşrefler sürekli dilleri ile alay ederek, kampanyalar yaparak, bir takım algı operasyonları ile hakaret etmeye çalışmışlardır fakat bu yaptıkları yanlarına kâr kalmamıştır. Ben inanıyorum ki bu yaptıkları, toplumun vicdanında bunlar mahkûm olacaklardır. Bunları özür dilemeye davet ediyorum çünkü tövbe İslam’da kabul edilir ve ölmeden önce yapılması gerekir."

El Kaide katliamını emsal gösteren, domuz bağı ve mezar evleriyle ünlenen Hizbullah’ın yayın organından bu çağrıyı yapan müftü bey halen görevde.

Bir başka vahim gelişme, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Karar gazetesi yazarı Mustafa Öztürk hakkında verilen fetva.

Öztürk’ün, ülkeyi terk edebileceğini açıklamasının ardından gazeteci İsmail Saymaz, tanınmış bir grup ilahiyatçının "Ulema sorgulasın. Tövbe etmezse katledilmeli" kararı aldığını, Balıkesir Havran Müftüsü Ahmet Mehmetalioğlu’nun da Prof. Öztürk'ü kafir ilan edip ‘Peygamberimiz olsa bunu öldürürdü’ dediğini ileri sürdü.

Fetva… Ulema… Müftü…

Katliam…. Kafir… Tövbe…

Literatürümüze yeni giren kavramlara bakın.

Bir ‘ruhban’ sınıfı olduğunu, bunların kendi aralarında beğenmediklerini yargılayıp ölüm emri çıkarmaya başladıklarını öğrendik.

Diyanet İşleri Başkanı'ndan duyduğumuz tek ses ise, farklı yaşam biçimlerine müdahaleyi meşrulaştıran açıklamalardan ibaret.

Kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesine, yeni yıl kutlamasının caiz olmadığına, sokakta öpüşenlere ilişkin açıklamalar yapmaktan hiç geri durmuyor ama kendi görevlilerinin katliam çağrılarına sesi çıkmıyor.

Bundan böyle kılık kıyafeti için saldırıya uğrayanlara, el ele tutuştuğu için, çok yakın oturduğu için de saldırıya uğrayanlar eklenecektir.

Son derece bilinçli olarak toplumu tek kalıba sokma, yıldırma ve sindirme harekâtı dini memurların birincil görevi olarak dolaşıma sokulmuş durumda.

***

Bu sindirme ve yıldırma harekatının önemli bir ayağı da sivil milisler.

Kendilerine HÖH (Halk Özel Harekât) adını veren daha sonra isim değiştirerek "Milli Seferberlik Hareketi" adını alan yapılanmanın ise AKP’nin paramiliter gücü olduğu iddia ediliyor.

Bu dikkat çekici yapının 'ekonomik krize karşı seferberlik' diyerek para yatırılmasını istediği IBAN numarasının Merkez Bankası'na ait çıkması bir tek şeyi akla getiriyor. 90’larda devlet eliyle kurulan karanlık teşkilatların zamanımızda gizlenmeye bile ihtiyaç duymayacak kadar özgüven kazanmış hali gibi.

Özetle durum aynen şu: az yüzde 60’lık bir kesimin boğazı din, yasa ve sivil milisler aracılığı ile sıkılmaya çalışılıyor.

Bunlara yenilerinin eklenebileceği kadar uzun bir zaman var seçimlere.

Muhalefete kolaylık olsun diye, toparlama yapayım dedim.

Durumu pek kavramış gibi değiller de…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi