Şebnem Hoca ve toplumu ıslah etme çabaları

Şebnem Hoca gibi parmakla gösterilecek aydınların yargılanması ve hapsedilmesi, onların hak mücadelesini ne eksiltecek ne de fikirlerini değiştirecek.

Pek çoğumuzun rüyasında görse dahi aklını kaçıracağı, çok minik bir azınlığın yapabileceği mesleklerden biri, Adli Tıp uzmanlığı.

Öyle dizilerde, filmlerde polisiye vaka izlemeye benzemez.

Gerçekten işkence geçirmiş, karanlık bir cinayete veya savaş suçlarına kurban gitmiş ölü insan bedenlerini tetkik ederek failleri ve fiili ortaya çıkarmak herkesin harcı değil.

Asıl zorluk, mesleğin kendisinden ziyade, insan hakları alanında bir derdiniz, mücadeleniz varsa ve sessiz kalmıyorsanız ortaya çıkar.

Tüm hak ihlallerinde olduğu gibi suçun üzeri kapatılmaya çalışılıyor, kamudan gizlenmeye çalışılıyorsa işinizin yükü binle çarpılır.

Türkiye gibi "ileri demokrasi"lerde, hedef olursunuz.

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’dan bahsediyorum, evet.

Siyasi iradenin, neredeyse bizzat mağduru olduklarını iddia ettikleri Bosna’daki toplu mezarlarda otopsi çalışmalarına katılmış olması da belli ki bir anlam ifade etmiyor.

Ne de olsa yaşayanlar kadar ölüler üzerinden de ayrımcılık yapmak fıtratlarında var.

YENİ TÜRKİYE ESKİSİNDEN DE İŞTAHLI

1990’lardan beri sayısız işkenceyi, devletin içindeki organize suç şebekelerini belgeleyen Fincancı, sokağa çıkma yasaklarında ne olduğunu araştırıp raporladı. (Fincancı’nın kısa özgeçmişi şurada.)

Görevden almadan tehditlere, yıllardır süren türlü engellemeler yetmedi. Bulabildikleri çare, "Barış İçin Akademisyenler" davasından indirimsiz, ertelemesiz ceza kesmek, verdiği röportaj ve beyanlarını da hapis cezasını katmerlemek için kullanmak oldu.

Tıpkı Prof. Dr. Gençay Gürsoy’a yaptıkları gibi...

Neymiş? OHAL kalktı, ekonomik kriz yok, belediyeler kayyımlarla, gazeteciler "enseleri patlatılmakla" tehdit edilmiyormuş gibi yerel seçimlere gidiliyor.

Ve ülkenin sayılı yetkinlikte, yetenekte akademisyenleri "Bu suça ortak olmayacağız" dedikleri için işsizlikten sürgüne, yargılamadan hapse, görülmemiş derecede ağır ve orantısız cezalarla karşı karşıya. (BAK davalarıyla ilgili İrem Afşin’in haberi burada.)

Fikirlerine, imzaladıkları bildiriye katılın, katılmayın. İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek bir metin yüzünden akademisyenlere, siyasetçilere, gazetecilere reva görülen muamele, Yeni Türkiye’nin özeti.

Yeni Türkiye, çocuklarını yiyor. Eskisi de yiyordu, ama bu daha iştahlı.

HAK MÜCADELESİNE 30 AYLIK "MADALYA"

Şebnem Hoca gibi parmakla gösterilecek aydınların yargılanması ve hapsedilmesi, onların hak mücadelesini ne eksiltecek ne de fikirlerini değiştirecek.

Cezalandırmalar, sadece muhalif kesimleri değil, çok daha geniş bir kitleye dönük ıslah çalışmaları. Şebnem Hoca’nın dört duvarın arasına konacak olması, aynı zamanda halkın bilgilenme hakkını kısıtlama ve hak arama mücadelesine yönelik bir hamle.

Gazeteci penceresinden anlatayım: İnsan hakları ihlalleri veya Adli Tıp’la ilgili herhangi bir haber, tartışma, dava olsun, ilk arayacağınız, fikrini soracağınız sayılı uzmanlardan biri, hatta piri Şebnem Hoca’dır.

Çok zor bir alanda çalışarak ve kim bilir ne ödünler vererek biriktirdiği bilgisi, tecrübesinin ötesinde, harika bir insandır.

Çat diye telefon açsanız bile asla sizi kırmaz. Yorgunluktan bayılacak hale gelse de sabırla dinler, tane tane anlatır; hem hukuk hem tıbbın ilkelerine hâkim olduğundan referanslar verir.

Mesleki kariyerinde geldiği yer, değil Türkiye, dünya çapında çok özel bir konuma işaret ediyor.

Geçen yıl İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nce (Physicians for Human Rights/PHR) "İnsan Hakları Ödülü"ne, bu yıl da Hessen Barış Ödülü’ne layık görülmesi herhalde bir şeyler anlatıyordur… (Hessen Ödülü, BM eski Savaş Suçları Başsavcısı Carla Del Ponte’ye verilmişti.)

Mutlaka anlatmış olmalı ki Fincancı’ya, kendi tabiriyle "30 aylık bir madalya" taktılar. Benim tanıdığım Fincancı, nerede olursa olsun insanlık onuru mücadelesinden hiç vazgeçmeyecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi