Ankara-Çubuk şifresi bu kitapta

Ankara/Çubuk’un şifreleri, 31 Mart 1909 Adana Kıyımı'nda saklı. 31 Mart Adana Kıyımı sadece Ermenilere karşı değil, Hristiyanlara ve genel olarak Anayasal (Meşruti) düzene yönelikti.

Ankara/Çubuk’ta yaşanan olay aslında sadece bir minyatür… Sivas ve Maraş’ın başlangıcı gibi. Neyse ki devamı gelmedi. Ankara/Çubuk’un şifreleri, 31 Mart 1909 Adana Kıyımı'nda saklı. Adana Kıyımı tam tiranlık yıkıldıktan bir yıl sonra meydana geldi. Ankara/Çubuk’un, Sivas’ın, Maraş’ın şifresi Tekirdağ mebusu Hagop Babikyan’ın raporunda saklı. (*)

Ermeni soykırımına giden Golgatha yolunda iki kırılma noktası vardır. Birincisi 1878 Berlin Antlaşması, ikincisi 1914 Ermeni Reformu Anlaşması. "Nihai çözüme" giden yoldaki ara aşamalardan ilki 1894-96 katliamları, ikincisi ise 1909 Adana Katliamları. Her ikisinin ardında II: Abdülhamit’in iradesi ve siyasal İslam temelinde yapılandırmalar vardı.

Siyasal İslam'ın ilk oluşumları o döneme gider. Politik olarak "Kızıl" Sultan’ın karşıtı olan İttihatçılar da 1914 Kasım’ında Cihat ilan ettirerek, dini kullanmışlardır. Ancak siyasal İslam'ın yükselişi bakımından Abdülhamit daha belirleyicidir. İttihatçılar açısından bu sadece kullanılacak bir araçtır.

Modern cumhuriyetin babası olan, halifeliği kaldıran Gazi (M. Kemal) açısından da din ilk başlarda kullanılacak bir araçtı. Öyle ya "Halifeyi kurtarma hedefli" propaganda, Hint Müslümanları arasında önemli bir bağış gelmesini sağlamıştı. Bunun sağlanmasında daha Abdülhamit döneminde kurulan ilişkilerin önemli bir rolü vardı. Ve ilk "milli" banka İş Bankası'nın kurucu sermayesi olmuştu bu.

Siyasal islamın en tecrit olduğu dönemin Gazi dönemi olduğunu söyleyebiliriz. Ezan Türkçe okunmuştur onun döneminde. Kuran tercüme ettirilmiştir. Gazi becerebilse, daha derin bir entelektüel yapıya sahip olsaydı, belki, İslam’ın Luther’i de olabilir, İslam'da reform sürecinin önünü açabilirdi.

İsmet İnönü’nün, Gazi’ye oranla özellikle "mütedeyyin" olduğu söylenirdi. Zaten çok partili dönemde siyasal İslam'a kapı aralayan o olmuştur. Köy enstitülerini kapatma ve imam hatip okullarını açma şerefi ona aittir. Gazi’nin kapattığı tarikatlar onun B takımı olan DP’ye akarken, CHP’nin eline kala kalan Ticaniler olacaktı.

Onlar da Gazi’nin heykellerini bombalamaz mı? Gazi’nin son başbakanı Celal Bayar, Kemalizme alternatif Atatürkçülüğü icat edecek 1953 yılında Gazi’yi dün ölmüş gibi alay-ı vala ile muhteşem bir törenle, inşası yeni biten Anıtkabir’e gömmüş, bir de mahut Atatürk’ün Anısını Koruma Yasası’nı çıkaracaktı.

İlk modern kadın yazar rolünü üstlenen, İstiklal Harbi’nin Jandark’ı pozuna giren, sonra Gazi ile ters düşen Halide Edip, bu yasaya "kişi kültü" yaratmayalım diye karşı çıkınca yalnız kalacak, aşağılanacak, 1954 seçimlerinde de Meclis için yeniden aday gösterilmeyecekti.

İlginç bir kişiliği vardı Halide Edip’in, Gomidas’ın hayranlarındandı, tehcir yolundan geri getirilmesini sağlayanlardandı, onun faillerinin elini sıkmayı reddeden bir onaylamayışı vardı, ama bir yandan da Ermeni yetimlerin asimilasyonunu hedef alan bir yetimhanenin yönetimindeydi Beyrut’ta. Üvey kızkardeşi Hatice ise, Cemilzadelerdendi. Mütakere döneminin başında iki kızkardeşten biri Türkiye hayal ederken, öteki "Kürdistan"ı kurmayı hayal edebiliyordu.

1. ve 2. Meşrutiyet dönemlerinde farklı etnik ve dini kimlikleri kapsayan "Osmanlı Milleti" hayali, tiranlığa karşı çıkan kimi aydınlar tarafından çekici bulunmuştu. İttihat üyesi olan Ermeniler de vardı.

Bu hayali yıkan, 31 Mart Adana katliamı oldu. Aras Yayınları bu hayalin nasıl yıkıldığını anlatan bir alıntıyı kitabın kapağına taşımış: "33 yıllık uğursuz Abdülhamid döneminde Türk vatandaşlarımızın taze hayatları Marmara balıklarının gıdasını oluştururken, biz de az ötede İstibdat’ın mezbahasında vahşi hayvanlara yem olmaktaydık. Bu kırıcı dönemi beraber atlattık. Öyle ki bu kadar çile ve işkenceyle elde edilen milli hakimiyette, hemen devrimin ertesinde Meşrutiyetimizin ve Osmanlı’nın temiz alnına sürülen lekeyi ortadan kaldırarak, açılan yarayı tedavi etme merhametini kendilerinden talep etme hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Vatanın selameti birliğe, dostluğun tesisi adaletin icrasına bağlıdır."

31 Mart Adana Katliamı, 31 Mart ayaklanmasının uzantısı idi. İstanbul’daki ayaklanma ezildikten sonra, Adana’da ikinci katliam İttihatçıların da katılımı ile yapıldı. Bu ise, 1915’in habercisi idi.

Taner Akçam, kitaba yazdığı önsözde, Vahakn Dadrian (**) ve diğer bazı araştırmacıların 1894-96, 1909 ve 1915 kıyımları arasında "düz bir çizgi olduğu" yargısının doğrulanması için, akademik araştırmacılık açısından hâlâ yapılacak çok iş olduğunu söylüyor: "Galiba tarihçilik bu üç büyük yıkımı, aralarındaki benzerlikleri ihmal etmeden ortak bir perspektiften okumayı başarmakta yatıyor."

Ancak şurada bir gerçek var. 1856 ve 1876 Osmanlı-Rus İmparatorluğu savaşları ardında yaralı bir çoğrafya yarattı. Sözde Avrupa devletlerinin "himayesi" altında imzalanan 1878 Berlin Barış Anlaşması ile, savaşın yarattığı yaraları saracak "Ermeni Reformu" gündeme geldi. Bu konuda nihayet 1914 yılı başlarında bir uluslararası sözleşme de yapıldı. Ama çok geçti artık!

Bununla birlikte de, bir "Doğu Bulgaristan"ın oluşum potansiyellerini engellemek için, bir yandan Ermeni muhacirlerin geri dönüşüne olanak vermeyi, kalanları göçe zorlayarak nüfus oranları ile oynanırken, bir yandan da İslamcılık öne çıkarılarak, bölgede İslam etrafında farklı etnik gurupların birliği sağlanma politikası yürütüldü. Bu politikadan, mütakere döneminde de yararlanılacaktı. Hatta Misak-ı Milli sınırları dışında bile.

Adana kıyımı üzerine rapor hazırlayan ve hemen ardından şüpheli biçimde ölen Tekirdağ Mebusu Hagop Babikyan, "Abdülhamid döneminde kadınlar ve çocuklar esirgeniyor, başka milliyetten Hristiyanlara, hatta Katolik ve Protestan Ermenilere saldırılmıyordu" diyor. "Adana’da ayrım yapılmadı". Arapça konuşan Kadim Süryaniler, Katolik Süryaniler de kurban verdi. Keldaniler ve Rumlar da. Katolik ve Protestan Ermeniler de. 31 Mart Adana Kıyımı sadece Ermenilere karşı değil, Hristiyanlara ve genel olarak Anayasal (Meşruti) düzene yönelikti.

Babikyan, "Tam bir dehşet, kudurmuş bir delilik kasırgası bölge üzerinden geçti" diyor. "Vahşetin boyutları karşısında en dirayetli ruhlar bile donakalıyor, yargı yeteneğini kaybediyor".

Ve bu 1915’in sadece bir ön sinyali idi.


(*) Ari Şekeryan (derl.), 1909 Adana Katliamı: Üç Rapor, önsöz Taner Akçam, Aras Yayınları, 2015.

(**) Vahakn Dadrian, "Adana Katliamını Yaratan Koşullar", İttifak Devletleri Kaynaklarında Ermeni Soykırımı, Toplu Makaleler Kitap 3, Belge Yayınları, 2007.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi