Çok kazanmak isteyen, kaybeder!*

Neo-Osmanlı olacaktı… Eski topraklara kavuşacak kendisi de yeniden tahta çıkacaktı… Ama elin tankıyla savaşa gidilmezdi. Gidemiyor nitekim.

Bunun böyle olacağı baştan belliydi. Efrin macerası artık iyice çıkmaza girdi. 20 Ocak’tan bu yana yerli ve yabancı basını izleyen, aklı başında herhangi biri, Erdoğan’ın Efrin’de başarısız olacağını kolayca anlayabilir. Kendimden örnek vereyim, konuya ilişkin olarak Yunanca (www.tvxs.gr) yayınlanan son iki aydaki yazılarımın sadece başlıkları bile herhalde yeteri kadar ipucu veriyor:

*İç Savaş KHK’ları

*İktidar Cephesinde Panik (Zarrab)

*Ankara Diplomasisi: Öküz Olmak İsteyen Kurbağa

*Askeri Çözüme Siyasi Engeller ve Mali Çıkmazlar

*Erdoğan Suriye’nin Kuzeyini İşgal Etmek İstiyor Ama…

*Ankara’nın Suriye Çıkmazı

*Suriyeli Kürtlerin Sivil ve Askeri Direnişi

*Köşeye Sıkışmış Kedinin Saldırganlığı

Efrin için "Türkiye’nin Vietnam’ı’’ benzetmesi bile yapıldı.

Suriye’de durumun ne kadar karışık olduğunu Ankara’daki üst akıl ya bilmiyor, ya anlamıyor ya da bu gerçekleri kabul etmek işine gelmiyor. Şam, Moskova, Washington, Tahran ile İsrail ve en az on farklı Cihadçı grubun aktör olmaya çalıştığı kanlı oyunda, Ankara’nın o kadar fazla dezavantajı/eksiği var ki, say say bitmez:

*Operasyon, Rusya’nın izin ve onayı ile yapılıyor. Erdoğan bu savaşa bir zırhlı araçla gidiyor ama aracı Putin kullanıyor.

*Operasyon yapan ordunun silah ve malzeme bağımsızlığı yok. TSK’nın arkasında sağlam ve güçlü bir ekonomi de yok.

*TSK’nın rehberliğini yapan ÖSO, eski ve yeni IŞİD ve El Kaide artıklarından toplanmış, yenilmiş silahlı bir çete, üstelik yabancısı olduğu Efrin bölgesinde hiçbir tabanı yok. Olası yeni rehber adayı Türkiye’deki Kürt korucular da, 300 liralık cazip maaşı kabul etmeyince, TSK, ayrıca  "İslami kurallara uyduğu’’ için istediği gibi ilerleyemiyor. Müslüman Kürtlere karşı Cihad açanları da unutmayın.

*İç kamuoyunda önemli bir desteği kazanmış olan operasyon, bütün dünyada resmen sadece Azerbaycan ve Katar tarafından destekleniyor. Moskova ve ÖSO dahil bugün destek veren güçlerin desteği kalıcı ve sürdürülebilir değil.

*TSK, şimdiye kadar çok sayıda sınırötesi harekât gerçekleştirdi. Ne var ki bunların neredeyse hepsi, ya BM Güvenlik Konseyi gibi uluslararası kuruluşların ya da ikili anlaşmalarla (Bağdat’la sıcak takip ya da Barzani ile yardımlaşma), meşru olmasa bile yasal belgelere dayanarak, dolayısıyla uluslararası hukuk açısından bir temeli olan harekâtlardı. Bu kez bu harekât hem gayrı meşru hem de illegal. Herhangi bir hukuki zemin yok.

*Efrin Kürtlerinin siyasi ve kültürel olarak ne denli örgütlü oldukları, direniş ruhlarının ne denli güçlü olduğu belli ki hesaba katılmamış. Hele, sivil halkın Efrin’i boşaltması beklenirken, dört parçadan Kürtlerin Efrin’e koşmaları Ankara’yı aslında o gün hükmen mağlup etmiş sayılır.

*TSK’nın ilk kez girdiği bu bölgeye yapılan harekât, ilk 5 günde anlaşıldı ki, hazırlıksız ve doğru dürüst planlama yapılmadan başlatılmış. Çünkü TSK içindeki tasfiyeler nedeniyle tecrübeli kadrolar ya ordudan atılmış ya yurtdışında sürgünde ya da cezaevinde.

*Genel Kurmay’ın bu savaşa çok gönüllü olarak onay vermediği anlaşılıyor. Askeriye, kendisi açısından yani teknik açıdan harekâtın güçlüklerini ve olası başarısızlığı öngörebilecek gerçekçi bakış açısına sahip konumda.

*1923-2002 döneminde Kemalist diplomasisinin, AKP’nin iddia ettiği üzere "Mon Cher’’likten ya da pasifizmden değil, bilerek Orta Doğu’ya neden bulaşmadığını 20 Ocak’tan sonra daha iyi anladık.

*Türkiye hariciyesinde Kürtçe ve Arapça bilen, Orta Doğu hatta Suriye uzmanı kaç diplomat var?

Eksileri saymaya devam edebilirim. Harekâta "Zeytin Dalı’’ adını vermek de aslında gizli niyeti saklamaya yönelik değil mi? Fırat Kalkanı’ından sonra Zeytin Dalı operasyonu. Bir sonraki harekâtın adı da "Pamuk Dokunuşu’’ olur herhalde.

20 Ocak’tan bu yana iktidarın söylemi de incelenmeye değer: İlk başta terörizme karşı mücadele diyorlardı, "Sadece PYD-YPG değil IŞİD’e karşı da savaşıyoruz’’ vurgusu yapılıyordu. Oysaki IŞİD bölgede hiç yok. Aksine, global medya, Efrin Kürtlerini hedef alan bu operasyonun IŞİD’i diriltmeye hizmet ettiğini yazdı. İlçe ve köy merkezleriyle yerleşim alanlarını havadan bombalayarak terörist bertaraf etmenin mümkün olmadığını TSK, PKK’ye karşı verdiği 34 yıllık mücadelede öğrenmiş olması gerekir(di). Bir ülkeye giren yabancı bir ordu olarak "Suriye’nin toprak bütünlüğü için harekât yapıyoruz’’ dediler. Komik bile değil! "Irak sınırına kadar bölgeyi temizleyeceğiz. Güney sınırımızda terörist bir devlet kurulmasına izin vermeyeceğiz’’ dediler. 30 günde kendi sınırlarından içeri en fazla 10 km. girebildiler. İlker Başbuğ ya da Kemal Kılıçdaroğlu gibi harekâtın destekçileri bile farklı noktalardan operasyona itiraz etti. Türkiye’deki Suriyeli mültecileri (Sanki hepsi Efrinliymiş gibi) savaş bitince buralara yerleştireceğiz dediler. "Kimsenin toprağında gözümüz yok’’ dediler. Bir bakan çıktı bölgedeki ilçelere kaymakam, emniyet müdürü ve jandarma komutanı atadıklarını açıkladı. TSK’nın bir helikopteri düşürüldükten sonra söylem değişti ve "Savaş’’ sözcüğü devreye girdi. Kısacası çok fazla çelişki var resmi söylemde. Farklı resmi ağızlar farklı tezleri dillendirdi.

Hele son olarak rejim ordusunun Efrin’e gelme haberleri üzerine "YPG’ye yardıma gelirlerse Türk ordusu karşısında kimse duramaz’’ diye tehditler patlatıldı. Sizin de halen diplomatik olarak yani resmen tanıdığınız bir devletin, güvenlik güçleri o ülkenin bir kentine, o kentin seçilmiş yöneticileri tarafından davet edildiğinde, bu sizi neden ilgilendirir ki… YPG terörist ise bırakın Şam rejimi kendi teröristi ile mücadele etsin. Esad’ın sizden bir isteği yok. Aksine sizi işgalci olarak değerlendiriyor.

Son olay vahim: Suriye vatandaşı Kürtlerle, her konuda anlaşamasa da Şam’daki rejim, Ankara galiba farkında değil, aynı ülkenin insanları. Suriye Kürtleri kanton, federasyon şimdilik sözü edilmese de belki ileride ayrı bir idari/siyasi birim kuracaklar ama onlar on yıllardır aynı toprağı paylaştılar, aynı kültürde yaşadılar. Ankara’nın işine gelmeyen bir başka önemli nokta da Şam’ın da PYD’nin de laik olması. Şam ya da PYD, kalkıp sizin gibi Cihadçılarla işbirliği yapan, kendi ülkesinde laikliği çiğneyen bir güçle mi daha kolay anlaşabilir? Yoksa aynı toprakları paylaştığı, aynı resmi kimliği paylaştığı laik insanlar ya da rejimle mi? 

Şam’la PYD’nin paylaştığı, TC’nin ve TSK’nın pek anlayamayacağı bir başka ideolojik/kültürel doku var ki, o da yıllardır Suriye’de etkili olmuş Sovyetik rüzgârlar. Şam’ın ve PYD’nin yönetici eliti, sadece ABD ve İngiltere’de değil daha çok Moskova’da askeri akademilerde ve üniversitelerde yetişti. Bu etki bugün koopertifleşmeden farklı dini ve etnik kesimlerin barış içinde birlikte yaşamasına kadar Demokratik Özerkliğin de hususiyetleri arasında bulunan alanlarda kendini gösteriyor.

Şam rejimi ile Suriye Kürtleri arasında tabi ki her şey süt liman değil. Ama Kürtlerin yaşadığı diğer üç ülkenin yönetimlerinin kendi Kürtlerine reva gördüğü korkunç baskı zulüm ve saldırılarla kıyaslandığında, baba ve oğul Esad’ın kendi Kürtlerine herhâlükârda Ankara, Bağdat ve Tahran kadar saldırgan davranmadığını kaydetmekte yarar var. Ayrıca, 2011’den bu yana Suriye Kürtleri, Esad’ı devirmeye çalışan hiçbir Cihadçı ya da sözümona ılımlı muhalif güçle işbirliği yapmadı.

Başarısızlığın alametleri belirlemeye başlayınca, Ankara’da, çevir kazı yanmasın makamında bir şarkı başladı: Yok efendim Erdoğan’ın esas hedefi ABD’yi Ortadoğu’dan çıkarmakmış… Yani Erdoğan’ın 2019 seçimleri ya da Suriye’de pay sahibi olmak gibi bir derdi yokmuşmuş.  Şarkı sözleri galiba Rusçadan tercüme ediliyor.

Başta yazdım. Siyasi ve askeri olarak bağımsız değilsin. Sahadaki güçler arasında, genel protokolde ancak 6. sıradasın. Kürt fobini ayan beyan ilan etmişsin. E bundan sonra Tillerson’la istersen 5 saat görüş, Şam’ın hamisi sayılabilecek Putin abine yeni gerekçeler sun, Esad’ın müttefiği Ruhani’yi telefonla ara. Yine de çaktırma. İçerde konuşurken horoz taklidi yap. Osmanlı tokadı filan de. Ama sonuç, sıfıra sıfır elde var sıfır. Şimdi tabi bu hezimete kızıp iyice saldırganlaşma tehlikesi de var.

Olan cepheye sürülen askerlere, evlerinde vurulan sivillere oluyor…

(*) La Fontaine

Medya Eleştirileri yazıları için bkz. Apoletli Medya
http://apoletlimedya.blogspot.com/

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi