Dünya eskiye dönüyor

Son yirmi senede dünyamız bir bahar yaşamış galiba ama, malûm tabirle, bir-iki çiçekle bahar olmuyor; dünya tekrar o eski yarı karanlık günlerine geri dönüyor.

Eser KARAKAŞ / EKONOMİ POLİTİK


"Bir-iki çiçekle bahar olmuyormuş" derken kastettiğim o bir-iki çiçek şunlardı: Silah sanayiinin ve yan kollarının yerini dijital teknolojiler almaya başlamıştı, silahlanma yani savaş yerini bilgisayar ticaretine bırakıyordu, korumacılık duvarlarının inmesi ile beraber paraya ulaşımın ucuzlaması ve kolaylaşması, sistemin sağlıklı ilerleyebilmesi için insan hakları meselesinin uluslararasılaşması yeni bir dünyanın müjdecisi gibi idi ve bizler bu sürecin kalıcı olduğunu düşündük, ümitlendik ama şimdi galiba gerçeklerle yüz yüze geliyoruz.

Türkiye’nin içinden geçmeye çabaladığı karabasanı da muhtemelen bu geriye dönüşten ayrı, bağımsız düşünmemek gerekiyor.

Silahlanma mecrasını görmek için ABD ve Fransa’yı yakından izlemek şart.

Son mali yılda (ABD) beş yüz elli milyar dolar dolayında gerçekleşen savunma harcamalarının 2018 ve 2019 senelerinde seksener milyar dolar artması planlanıyor.

2018 ve 2019 seneleri için ABD federal bütçesinde öngörülen üç yüz milyar dolar artışın yaklaşık yarısı, hatta biraz fazlası savunma harcamalarına gidecek ve böylece ABD savunma harcamaları dev ABD yurtiçi hasılasının (18.5 trilyon dolar) yüzde dördü dolayına ulaşmış olacak.

Fransa’da ise 2019-2025 dönemine ilişkin bir askeri programlama yasası (LPM) söz konusu ve bu dönemin sonunda Fransa savunma harcamaları birikimli olarak üç yüz milyar avroyu geçecek ve Fransa yurtiçi hasılasının yüzde ikisini yakalamış olacak.

Küresel ölçekte ise 2012-2016 yılları arasında silah satışları 2008-2012 dönemine oranla yüzde sekiz buçuk artışla soğuk savaş döneminin son senesi diyebileceğimiz 1990’ı yakalamış bulunuyor.

Konuyla ilgilenenler Stockholm merkezli Sipri’nin sitesinden çok detaylı bilgiye ulaşabilir.

Bu gidiş çok hoş bir gidişe benzemiyor, umarız genel olumlu yönelim içinde kötü bir parantez olarak kalır ama göstergeler tam da öyle değil.

Bu arada insanlık tarihinin en olumlu süreçlerinin kanımca en başlarında gelen AB sürecinde de sıkıntılar var, silahlanma yarışının tekrar uyanması kadar sıkıcı gelişmeler.

İngiltere’nin AB’den çıkışı (Brexit) bu süreç için çok kötü oldu ama AB içinde sıkıntılar bitmiyor, Polonya ve Macaristan’ın, iki tam üye ülke, yaşadıkları ortada.

Fransa’da merkez sağı toparlama iddiası ile ortaya çıkan, Cumhuriyetçilerin yeni lideri Laurent Wauquiez korumacılık istiyor ve sosyal muhafazakarlık gibi bir tezi işlemeye başladı.

Muhafazakar demokrasinin ne menem bir şey olduğunu yakından gören bizler sosyal muhafazakarlık gibi tezlerden de ürküyor doğrusu.

AB üyesi Fransa’da korumacılık talep etmek ancak AB normlarının ciddi biçimde değiştirilmesi ile mümkün; AB içinde çok kurallı bir gümrük birliği, üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi var, tüm bunları denetleyen AB Adalet Divanı var, bu kurumsal çerçevede korumacılık ne demektir ve nasıl işler acaba?

AB’nin, hukuken olmasa bile fiilen, sonuna mı yaklaşıyoruz diye insan düşünmeden edemiyor çünkü İngiltere’nin ayrıldığı, Fransa’nın köklü bir siyasi hareketinin AB’nin olmaz ise olmazlarını zorlayacak korumacılık talep ettiği bir AB artık AB olabilir mi eskisi gibi ve kadar, bilemiyorum.

ABD ve Avrupa nezle olursa anlaşılan Türkiye de ağır grip oluyor, hukuku tamamen askıya alıyor, Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor, savaşa giriyor, anayasal sistemini değiştiriyor, AKP’li gençler Başbakana "bizi Afrin’e götür" diye tezahürat yapıyor.

Allah’tan mizah duygusunu tam kaybetmemiş bir Başbakanımız var da "çıkışta kaybolmayın, beraber hemen gidelim" diyebiliyor.

Yazıyı KKTC’de yaşanan bir olayla kapatmak istiyorum, tüm bu gelişmeleri muhtemelen aynı çatı altında düşünmek gerekebilir.

KKTC’de ismi "Milli ve Manevi Dayanışma Derneği" olan bir dernek KKTC AKP temsilciliğini üstleniyor.

Geçtiğimiz günlerde KKTC’nin ünlü, köklü Afrika gazetesinde Afrin harekatına ilişkin çok eleştirel yazılar yayınlanıyor ve hemen arkasından da gazeteye yönelik barbarca bir saldırı oluyor.

Polis bu saldırganları yakalıyor, yargının önüne çıkıyorlar, hakim bir para cezasına (on yedi bin TL) ve hürriyeti bağlayıcı kısa bir cezaya hükmediyor.

Sonra ne oluyor biliyor musunuz, KKTC AKP temsilciliğinin başındaki kişi elinde bir zarfla, içinde on yedi bin liranın olduğunu söylemeye gerek yok herhalde, mahkemeye geliyor ve cezayı vezneye yatırıyor.

Barbarları savunmak, cezalarını ödemek AKP’ye yakışıyor mu bilemem, rivayet muhtelif ama adında milli ve manevi sıfatları olan bir derneğe ne kadar yakışıyor, bunu da tartışalım.

Bari derneğin adını "Yerli ve Milli Dayanışma" olarak değiştirseler idi.

AKP bir açıdan çok başarılı bir siyasal hareket, küresel dalgaları iyi izliyor.

2002 sonrası, beş, altı sene bunu çok iyi başardı, herkes AKP’yi aldatırken AKP de bizleri aldattı.

Bu kez ise, AKP galiba yazının başında en genel çizgilerini verdiğim yeni küresel dalgaya da, silahlanma, korumacılık, yerli ve milli insan hakları, iyi ayak uyduruyor gibi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi