Anadolu’nun ilk Protestanları: Pavlikanlar (3)

Anadolu’nun ilk Protestanları: Pavlikanlar (3)
Gerek siyasi, gerekse kilise otoritelerinin bu isimleri onları küçük düşürmek için verdiklerini ama esas olarak onlar kendilerini hiçbir zaman bu isimlerle adlandırmamışlardır.

Seçkin GÖVERCİN


Bütün zorluklara, hapis olmaya, işkencelere, aşağılama ve katılıklara

Ve dünyanın bütün çilelerine katlanacağıma söz veriyorum

Pavlikan yemini

Tarihte yaşamış birçok topluluk gibi Pavlikanlar da kendi tarihlerini yazamadılar. Bu yüzden araştırmacılar onları düşmanlarının yazdıklarına bakarak tanımlamak zorunda kaldılar. Yaşadıkları dönemde krallara ve kiliseye olan duruşları onlara karşı büyük bir nefrete sebep olmuş, yıllarca katliamlara, sürgünlere ve zulümlere maruz bırakılmalarına rağmen inançlarından asla vazgeçmemişlerdi.

Sürgün edildikleri yerlerde halklarla bütünleşirken, dönemin Bizans kralları ve Ortodoks kilisesi tarafından devamlı ithamlara maruz kalmışlardı. Bunlardan biri VII. Yüzyıl başlarında Ermeni Katolikosu (ruhani lider) Yohan’ın, Pavlikanlar hakkında yazdığı mektupta Divin (Kars civarı) kilise kayıtlarında şöyledir: 

Pavlikan adında bu murdar kimseleri evinde misafir etmek, onlarla konuşmak, komşuluk ve arkadaşlık uygun değildir. Hatta onlardan tamamen uzaklaşmak, iğrenmek ve nefret etmek gerekir çünkü onlar şeytanın çocuğudurlar.

Birisi onlarla dostluk kurarsa, en ağır şekilde cezalandırılmalı ve kiliseden uzak tutulmalıdır…

Görüldüğü gibi gittikleri yerlerde büyük baskılara ve zorluklara maruz kalmalarına rağmen onlar kendilerini ‘’gerçek Hristiyanlar’’ olarak tanımlıyordu. Bunun yanında kaderi paylaşan kimi zaman aralıksız istilalara kimi zaman yıkımlara uğrayan üstüne iktidar savaşların arasında kalarak, bunalan kırsal köylü tepkisini Mananalisli Konstantin'in oluşturduğu daha sonra Pavlikan adını alacak olan cemaate destek vererek gösteriyordu.

Köylerin ve kentlerin yoksulluğu daha fazlalaşırken, Ortodoks kilisesinin zenginliği de giderek artıyordu. Mananalisli Konstantin vaazlarında ilk killisedeki eşitliliği ve bu eşitliliği sadece dinsel alanda değil günlük hayata da taşımak istediğini belirtiyordu.

Öte yandan, Ortodoks kilisesinin papazları ve ve rahipleri kendilerini dünya nimetlerine kaptırırken, halka sabretmelerini söylüyor fakat kendileri zenginlik ve lüks içinde yaşıyor bunun yanında halk için ifade etmeyen törenler düzenleyip gösterişler yapıyorlardı.

Mananalisli Konstantin ise, halkı anlıyor, onlarla birlikte aynı acıları ve sıkıntıları çekiyor aynı zamanda halka vaazlar vererek Ortodoks mezhebe inanan birçok insanı kendi tarafına çekiyordu.

Manananisli Konstantin yaklaşıl 655 yıllarında Colonea (Şebinkarahisar) yakınlarındaki Cibossa’ya giderek kendisinin örnek aldığı St. Pavlus (Anadolu ve balkanlarda Hristiyanlığı yayan) gibi inancını yaymaya başlar

Mananalisli Konstantin bir manastır geleneği olan ‘’yeni yaşamda yeni isim’’  geleneğini uygulayarak Silvanus ismini alırken, ondan sonra gelen liderler de bu geleneği devam ettirir.

Konstantin Colonea bölgesinde yirmi yedi yıl vaizlik yaparak ilk Pavlikan kilisesini kurar. Daha sonra kendi müritleri Ortodoks kiliseyle uzlaşma sağlama amacıyla Konstantin’i imparator II. Konstans’a şikayette bulunurlar.

Konstantin, Manheist olmakla suçlanır. Bizans kralı Konstantin’i idam etmek için Symeon’u gönderir, Symeon, konstatin’ idam etmeden önce onunla görüştükten sonra, bu yaşlı keşişin anlattıkları Symeon’u müthiş şekilde etkiler.

Symeon görevini yerine getirdikten sonra Konstantinopolis’e geri döner ama üç yıl sonra görevinden istifa ederek Cibossa’ya döner ve Pavlikanları tekrar toplayarak yeni lider seçilir adını da Titus olarak değiştirir.

Pavlikan cemaati tekrar canlanmaya doğru başlarken, kendisine yapılan entrikalar yüzünden psikopos’un symeon’u, II.justinian’a ihbar etmesi sonucu Symeon, sadık adamlarıyla beraber diri diri yakılarak cezalandırılır.

Bizans’ın hazarların yardımıyla Armenia bölgesinde güç kazanmaya başladığı dönemde (686-7) Pavlikan cemaatine mensup paul iki oğlu ile birlikte II. Justinians’ın zulmünden dolayı Colonea’nın batısındaki Phanaroia’daki Episparis bölgesine kaçmayı başarır.

Paul, Pavlikanları bir araya topladıktan sonra liderlik için iki oğlundan biri olan Genesius’u destekleyerek onun Didaskalos (din adamı) olmasını sağlar Genesius Didaskalos olduktan sonra Timothy adını alır ve otuz yıl bu görevi sürdürür böylece Armenia bölgesinde bu hareketin kalıcı olmasını sağlamış olur.

Bizans imparatorluğu tarafından başlatılan İkonoklast dönemi’nde Timoty Patrik tarafından sorgulanır, özellikle haç ve İsa ile ilgili sorulara kendi yorumlarıyla cevap verdikten sonra partiik tarafından serbest bırakılır. Ardından kendilerine güvenli bir bölge için mananalis’e geçerek burada yaşayan Müslüman Araplardan sığınma ister. Bu talebi kabul olan Timothy burada ikinci Pavlikan kilisesini kurar.

 Timothy öldükten sonra dağılma sürecine giren Pavlikanlar çoğunlukla çiftçilik ve çobanlıkla uğraştığı için Zakharias önderliğinde Suriye‘ye diğer kısmı ise Joseph önderliğinde Trakya tarafına göç ederler.

Pavlikan kelimesinin anlamı

Türkçe’ de ve batı dillerinde Pavlikanizmle ilgili değişik terimlerin kullanıldığı görülür. ‘’Pavlikan, Paulicianism, Paulikianer, Polisyenlik, Pavliniki, Paulusçuluk, Pavlosyen, Paulisianizm, Pavlakiler, Paulikianos’’ Arap dillerinde ‘’Beyalike, Beylikan’’ bunlardan bazılarıdır.

Kaynaklara göre Pavlikanlar bu adları kullanmamışlardır. Onlar kendileri için sadece ‘’evrensel havari kilisesi üyeleri’’  olarak adlandırmışlardır.

Bununla birlikte çoğu araştırmacıya göre, Pavlikan kelimesi mezhep başlangıcından itibaren Ermeni etnik çevresiyle içi içe olduğundan dolayı Ermenice kökenlidir.

Kelimenin köküyle ilgili ise, daha Paul ismi ön plana çıkarken bu ismin kime ve neye ait olduğuyla ilgili bu isimdeki St. Paul’la ya da Kallinike adında Manheist bir kadının iki oğlu olan John ve Paul’dan biri olan Paul ile ilişkilendirilmiştir.

Ayrıca III. yüzyılda Antakya patriği olan Samsatlı Paulus olarak düşünülen kelimenin yanında Paul adı dışında ‘’payl’’ ve ‘’keank’’ Ermenice iki kelimenin olabileceği görüşü ortaya koyulmuştur.

Katolikos Otzunlu Yuhanna’ya ait 719 tekvin konsilinin bazı yazılarında grubun adının ‘’payl i keank’’  olarak anıldığı aktarılmaktadır. ‘’Payl’’ kelimesinin Ermenice karşılığı pis, kirli gibi anlamalara gelmekte iken, ‘’Keank’’ hayat anlamına gelmekte olup terkibinde oluşan pavl i keank kelimesinin çevirisi ‘’kirliler’’ ya da ‘’hayatları pis olanlar’’ anlamına gelmekte olmakla birlikte, heretiklerin necis olduğuna dair geleneksel düşüncede daha aşağılayıcı anlamına gelen ‘’paylikeank’’ (pis hayatlılar) şekline sokmalarına sebep olmuştur.

Gerek siyasi gerekse kilise otoritelerinin bu isimleri onları küçük düşürmek için verdiklerini ama esas olarak onlar kendilerini hiçbir zaman bu isimlerle adlandırmamışlardır.

Pavlikanlar’ın tanrı anlayışı ve dini yapıları

Ortodoks kilisesi Pavlikanları Manheist olmakla suçlamış ve onların inancına göre şeytanın bu dünyanın yaratıcısı olduğu ve gücünün de tanrıyla eşdeğer olduğuna inandıklarını iddia etmişlerdir.

Ayrıca bu dünyanın yaratıcısı kötü tanrının, Eski Ahit’in tanrısı olduğuna inandıkları düşünülmekteydi. Ancak bunun tam tersi şeytanın Tanrı’nın eşiti değil, düşmanı olduğunu kabul ederken, İncil’in şeytanın Tanrı’ya karşı tutumu hakkında İncil hakikatini kabul ederler.

Şeytan’ın Tanrı’nın eşiti olduğu ve Eski Ahit’in tanrısının fiziksel evrenin yaratıcısı Kötü Tanrı (Demirgun) olarak kabul ettiklerine dair hiçbir kanıt yoktur.

Hristiyanlığı ilk dönemlerdeki gibi sade ve basit olarak benimseyen Pavlikanlar, ikonaları Meryem ana ve azizler tasvirlerini kabul etmezler. İkonaları ve tasvirleri şeytanın işi olduğunu söyler ve bunu kabul eden Katolik kilisesini de putperest olmakla suçlamışlardır.

Katolikleri haça verdikleri değeri boş inanç olarak görür onun sadece basit bir tahta parçası olduğunu, yaşam vermediğinin tam tersine ölümü hatırlattığını söylerken, basit bir tahta parçasından bir mucize beklemenin manası olmadığına inanırlar.

Katoliklerin gösterişli kiliselerine karşı olan Pavlikanlar için kiliseler gösterişten süsten uzak ve sade olması gerektiğini düşünüyorlardı. Kendi kurdukları kiliselere cemaat olarak algılayıp, dua evleri adı veriyorlardı.

Yunanca kilise isminin anlamı diyalog’ dur. Bu anlamdan yola çıkarak Tanrı’nın halkı binalara ya da katedrallerde toplananlar değil gerçek inananlar olarak tanımlamışlardı.

Pavlikanlar’da Katolik kiliseler de olduğu gibi katı kuralları olan hiyerarşik ruhban sınıfı bulunmuyordu. Din adamları, yaşam biçimleri, giysileri halktan farklı değildi. Din adamları bile kendi içlerinde birbirinden farklı değildi, hepsi eşit derecedeydi. Vaizler herhangi bir halkla, imtiyazla yada amblemle halktan ayrı değillerdi.

Pavlikanlar, Mesih’in şu sözüne sadık kalmışlardı. ‘’Sizin aranızdaki en büyük kişi, en küçük derecedeki insan, en üstün kişi de hizmetçi olacaktır.’’  (Luke 26-26)

Pavlikanlar, Katolik kilisesini tam aksine Meryem ana kutsallığına ve bakireliğine de inanmazlardı.

Hristiyanlık dininde vaftis (arınma) Vaftisçi Yahya’nın İsa’yı vaftis ettikten sonra peygamberlik görevine başladığı kabul edilir. İnsanın vaftisle birlikte Adem ve Havva dan gelen ilk günahtan kurtulduğuna ve İsa Mesih’in yeniden doğduğuna inanılır ve suya daldırılarak yapılan vaftiste insanın öldüğü ve yeniden doğduğu kabul edilir.

Özellikle bebek vaftisini şiddetle reddeden Pavlikanlarda, insanın tövbe etmesi için bunu anlayacak yaşa gelmiş olması gerektiğini ancak 30 yaşına gelen herkesin vaftis olabileceğini kabul edilirdi.

Katolik kilisesinin aksine Evharist* törenini de kabul etmeyen Pavlikanlar, onu da vaftis töreni gibi manevi olduğunu söylerken, şarap ve ekmeğin iİa Mesih’in etine ve kanına dönüşmesini de redderler.

Bu gibi ayinleri putperestlik olarak görürken, bundan dolayı kiliseyi kötülüğün kaynağı olarak suçladıkları için devamlı kilisenin haksız suçlamalarıyla karşılaşmıştır.

Bunların içinde en belirgin olanı ise, Manheist olmakla itham edilmeleriydi. Pavlikanlar Manheizm’le büyük farkları olmasına rağmen bu suçlamalardan kurtulamamıştır

Pavlikan inancı ile manheizm arasındaki farklar

Pavlikanların kutsal kitabı sayılan gerçeğin anahtarı adlı kitapta Pavlikanizm, Manheizm de olduğu gibi düalizme önem vermemiş hep tek tanrının varlığını vurgulamıştır.

Manheistlerin sahip oldukları ‘’İsa’nın ruhu ve kozmik aydınlığın özdeş’’ olduğu gibi bir inanç Pavlikanlarda yoktur. Ne güneş ne de ateşe tapmaya benzer putperest uygulamalara de yer vermemişlerdir.

Mani’nin kendisi ressam olduğu için yazdığı Risaliyeler’de resim ön planda olmasına karşın Pavlikanlar da resme ve buna benzer bütün ikonalara şiddetle karşı çıkmışlardır.

Hatta haçın kutsiyetini ve ikonaları şiddetle reddederek kendilerini ilk Hristiyanlar olarak adlandırmışlardır.

Manheistler vaftisi ve komünyonu reddederken, Pavlikanlar bunları kabul ederler.

Mabheizmde din adamı hiyerarşisi, Pavlikan ministirisinden (Pavlikan din adamı) tamamen farklıdır. Manheistler de Mani’ye haleflik eden bir önder vardır ve onunla beraber 12 seçkin bulunmaktadır. Bunlar 12 havariyi temsil etmektedir. Fakat bunlar Pavlikan toplum yapısına tamamen terstir.

Pavlikan Devleti'nin kurulması

V. Leon döneminde Niksar Psikoposu Thomas’ın da baskısıyla Pavlikanlara karşı büyük baskılar yapılır, buna öncülük eden Thomas, birçok Pavlikanın işkence edilerek öldürülmesine ve asılmasına neden olur. Pavlikanlar artık bu dönemde Bizans’la sadece misyonerlik faaliyetleriyle değil askeri alanda da mücadele etmeye başlarlar.

Pavlikanların oluşturduğu bu milis gücün adı Astatoi’dir. Thomas’ı öldüren bu birlik Malatya Emiri Ömer Bin Ubeydullah'tan sığınma talep ederler. Emir onlara Arguvan Kalesi'ni verir.

Daha sonra emirin izniyle bu bölgeye Pavlikan kilisesi kurarak misyonerlik faaliyetine başlayan Pavlikanların arasında bir süre iç çatışmalar yaşanır.

Bizans’ta taht değişikliği yaşandığı dönemde Theodora Bizans’ın başına geçer. Heretik taraftarlarla acımasız mücadelelere girişen Theodora, Anatolikon Thema (kolordu-çiftçi-asker) Karbeas’ın babasını heretik olmakla suçlayarak onu idam ettirir. Bunu öğrenen Karbeas görevinden istifa ederek, yanına yaklaşık yedi bin Pavlikan’ı alıp Arguvan’a giderek elindeki askerlerini Malatya emirine sunar.

Bu dönemde Bizans’ın Pavlikanlar’a yaptığı zulüm o kadar ağır gelir ki heretik olmakla suçlanan herkes arguvan’a doğru göç etmek zorunda kalır, artık buraya sığmaz hale gelen Pavlikanlar, Malatya Emiri’nin izniyle Kerbeas önderliğinde Fırat Nehri’nin üst tarafına Bizans – Abbasi sınırındaki doğal savunma olanaklarına sahip divriğe yerleşirler.

Daha sonra Amara, Abara, Lokana gibi kale şehirlerini kurarlar ve Pavlikanlar bu dönemde Bizans’a karşı Müslüman Araplarla akınlar düzenlerler.

Ancak Karbeas’ın düşüncesi hem Bizans’tan hem de Müslüman Araplardan bağımsız bir devlet kurmaktı, Karbeas’ın divriği seçmesinin en büyük sebebi buydu zaten. Divriği, Bizans’ın en doğu ucunda batı, doğu ve güneyden gelecek saldırılara karşı doğal savunma gücüne sahip bir bölgeydi.

Ayrıca Pavlikanlar, Bizans’ın doğuya yapacağı seferlerde kullanacağı önemli geçitleri de ele geçirmişlerdi.

Bizans’ın, Müslüman Araplarla ilk karşılaşmaları savaş alanında oldu. Bununla birlikte her iki devlette birbirinin dini ve kültürü hakkında ilk dönemlerde doğru bilgilere sahip değildiler. Bizanslılar, Arapları Hristiyanlığın içinden çıkmış heretik bir dine inandıklarını sanıyorlardı. İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in görüşleri ile Aryüs’ün görüşleri birbirine örtüşüyordu. Çünkü logosun ve kutsal ruhun tanrısallığını reddediyorlardı.

Bununla birlikte Müslümanların da karşılaştıkları Hristiyanlar Ortodoks değillerdi. Müslümanların karşılaştıkları (Arabistan, Mısır, Suriye ve Mezopotamya) Hristiyanların çoğunluğu monofizit ve nesturi toplumlardı. Emevi devletinin sonuna kadar Süryani ve Kıpti Hristiyanlar halifelikte Hristiyanlık inancının tek sözcüsüydüler.

Karbeas 860 yılında mütttefiki Malatya Emiri ile Samosata önlerinde Bizans ordusunu bozguna uğrattı. Bizans ordusundan General Bardes’i ve yüzden fazla subayı esir aldı. Daha sonra bunları kurtuluş akçeleri karşılığında serbest bıraktı. Karbeas 863 yılında sinop’a akın yapar. Poson’da yaptığı çatışmada Bizans ordusuna esir düşer ve öldürülür yerine eski Bizans subayı olan damadı ve halefi Yohan Chrysocheir geçer.

Pavlikanlar yohan şahsında büyük bir öndere kavuşurlar. Bizans’ta saray içi karışıkları batıda slav saldırıları doğuda Arap fetihleriyle uğraşırken fırsatı değerlendiren Yohan, Nikomedia ve Ephesos’a kadar ilerler. Tephrike önlerinde bir Bizans ordusunu dağıtır ardından Ankyra’ı (Ankara) ele geçirir.

Pavlikanların en parlak dönemleri buraya kadardır. Bizans art arda üzerine yürür. Yohan, Polotos adında biri tarafından öldürülürken, Bizans, ordusunu kılıçtan geçirir, Tephrike’yi yakıp yıkarak Pavlikanları ezer dağıtır.

Tarihte Bizans ile Pavlikanlar arasında iki meydan savaşı bulunmaktadır. Bunlardan ilki Pavlikanların Müslüman Araplara destek vermek amacıyla çıktıkları sefer, ikincisi ise Bizans tarafından doğrudan Pavlikanlar üzerine yapılmış seferdir.

Bu yıkımlardan sonra Pavlikanlar siyasi bir güç olmaktan çıkar. Trakya, Balkanlar ve doğu Anadolu’nun farklı bölgelerine sürülürler.

Trakya‘ya nakledilerek Bulgar ve Slav saldırılarına karşı batı sınırında toplumsal bir barikat işlevi görmeleri bunun karşılığında ise, dinlerinin serbestçe yaşamalarına izin verilir. Kilise ve krallık onları ortodoksluğa kazanmak için kimi yöntemlere başvururlar ama Pavlikanlar bunu kabul etmezler, Normanlara karşı savaşta 2500 Pavlikan ordu saflarını terk eder.

Bunu üzerine Bizans kralı Alexius savaş dönüşünde hepsini hapsederken, ailelerini, çocuk, kadın ve yaşlı nüfuslarını da Filibe kalesine hapsederek Ortodoksluğa geçmeleri için zoraki asimilasyon uygular önderlerini sürgüne gönderirken, 10 binin üzerinde Pavlikan adım adım Ortodoksluğa geçer

Pavlikanlar, Anadolu’da Bizans-Müslüman Arap mücadelesinde kilit rol oynamışlardır. Anadolu tarihinde önemli bir yere sahip olan Pavlikanlar, Bizans tarafından balkanlara zorla göç ettirildiklerinde de kendi inançlarından vazgeçmediler. Hatta Bizans’ın balkan siyasetinde etkili rol oynadılar. Anadolu da Müslüman Araplarla birlikte Bizans topraklarına akınlar düzenleyen Pavlikanlar, balkanlarda da boş durmadılar burada da Peçeneklerle iş birliği yaparak Bizans’a akınlarla birlikte Peçeneklerin bütün isyanlarını desteklediler.

XI. yüzyılda Bizans’ın uğraştığı Bogomil inancı temellerini atan Pavlikanlar hakkında bu tarihten sonra bilgi bulunmamaktadır.

Pavlikanların tamamen Bogomil inancına geçtiğini de söyleyemeyiz çünkü Bogomil inancı ile Pavlikan inancı arasında benzerlik bulunsa da farklı olduğu noktalar da var. Ama bu tarihten sonra Pavlikanlar geri çekilmişlerdir.

Devam edecek...

(Bu yazı Adil Medya ile eş zamanlı yayınlanmıştır.)

Açıklamalar

Evharist töreni: Mesih’e katılmayı ve onunla birleşmeyi simgelemektedir. Evharist töreninin kökeni, İsa’nın son akşam yemeğinde havarilerine söylediği şu sözlerdir.

‘’Yemek sırasında İsa eline ekmek aldı. Şükredip ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi.’’ ‘’Alın yiyin’’ dedi. ‘’Bu benim bedenimdir.’’ Sonra bir kase alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek, ‘’hepiniz bundan içiniz’’ dedi. ‘’çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır’’ (Mar/14:12-26, luke/22:7-23, Yun/13:21-30)

Katolikler İncil’de geçen bu sözler doğrultusunda düzenledikleri Evharist töreni İsa Mesih ile gizemli bir şekilde birleşmeyi ifade eder.

Öne Çıkanlar