Emekli sendikalarının kapatılma kararlarındaki hukuksuzluklar (4)

Emekli sendikalarının kapatılma kararlarındaki hukuksuzluklar (4)
1961 Anayasası ilk düzenlemesinde, sendika kurma hakkını işçi memur ayrımı yapmaksızın çalışanlara tanımaktadır.

Veli BEYSÜLEN


Bu yazının 19.06.2021 tarihinde yayınlanan üçüncü bölümünün son paragrafında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasına ilişkin maddelerinin, uluslararası sözleşmelerdeki gibi hak öznesini açıklarken "Herkes" diye başladıklarını, bunların içinden sadece sendika hakkının düzenlendiği 51. maddenin sendika hakkını daraltacak şekilde "Çalışanlar ve İşverenler" şeklinde düzenlendiğini belirtmiştim. Bu durumun Anayasa'nın demokratik topluma ulaşma hedefinden sapma olduğunu ve bu sapmanın nedenini ortaya koymak üzere, bu maddenin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na girişi ve zaman içinde uğratıldığı değişimi, yazının sonraki bölümünde irdeleyeceğimi yazmıştım.

Türkiye’de sendika hakkı ilk kez 1961 Anayasası ile anayasal norm haline gelmiştir. 1961 Anayasası'nın 46. maddesine göre: "Çalışanlar ve işçiler izin almaksızın, sendikalar ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına sahiptirler. İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki hakları kanunla düzenlenir."

Görüldüğü gibi, 1961 Anayasası ilk düzenlemesinde, sendika kurma hakkını işçi memur ayrımı yapmaksızın çalışanlara tanımaktadır. Bu nedenle kamu çalışanları sendikal örgütlenme hakkına sahiptiler. Örneğin; Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) eğitim emekçilerinin sesi olmuş ve zamanın iktidarının hedefi haline gelmişti. Bu nedenle 12 Mart 1971 askeri darbesi ile sendika kapatılırken, Anayasa'nın 46. maddesi ise 20.9.1971 tarih ve 1488 sayılı kanunla "İşçiler ve işverenler, önceden izin almaksızın, sendikalar ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına sahiptirler." şeklinde yeniden düzenlenmişti.

1971 yılında yapılan değişiklikle, kamu çalışanlarının sendika hakkı ortadan kaldırılırken, sendika hakkını kullanacaklar, uluslararası sözleşmelere aykırı bir şekilde daraltılmıştı.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından hazırlanan ve 1982 yılında halk tarafından kabul edilerek yürürlüğe giren 1982 Anayasası'nın 51. maddesi de aynı şekilde düzenlenmişti. 1961 Anayasası'nın özgürlükçü yapısından rahatsız olanların, 1971 ve 1980 askeri darbelerinin ardından, özellikle çalışma hayatına dair yaptıkları düzenlemeler, temel hak ve hürriyetleri gözetmek yerine, bunların mümkün olduğunca kullanılmaması yönünde hükümler içermekteydiler.

51. madde 1990’lı yıllarda, kamu çalışanlarının verdikleri sendika hakkı mücadelesi sonucu, "Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir." şeklinde düzenlenerek çalışan olan kamu çalışanlarına sendika hakkı tanınmış ise de, maddenin, Anayasa'nın 90. maddesinin iç hukuk normu olarak kabul ettiği uluslararası sözleşmeler ile çatışan yapısı korunmuştur.

Kuşkusuz bunun bilinçsizce yapıldığını söylemek mümkün değildir. Aksine hakkın mümkün olduğunca kullanılmamasını sağlamaya yönelik olarak, bilinçli bir şekilde aykırılık devam ettirilmiştir. Dolayısıyla bir anayasaya maddesi de olsa, Anayasa'nın ruhuna aykırılığının ortadan kaldırılması için, maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.

Tüm bu değerlendirmelerden sonra, aşağıdaki tespitler göz önüne alınmalıdır:

1. Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve 4688 ile 6356 sayılı sendikal mevzuata göre, sendikalar izne tabi kurulmazlar ve kurucularının kim olduğuna bakılmaz. Mevzuata uygun başvuru yapan Yeni Emekli Bir-Sen kuruluşunu gerçekleştirmiş bir sendikadır.

2. Ankara Valiliği'nin işlem yapmaması üzerine İdari Yargı yolunu kullanan sendika, gerek Ankara 7. İdare Mahkemesi kararı, gerekse Danıştay 10. Dairesi'nin onama kararıyla, engelsiz kullanması gereken bu hakkını yargı yoluyla da perçinlemiştir.

3. Anayasa'nın 90. Maddesi ile iç kanunların üzerinde kabul edilmiş olan uluslararası sözleşmelerde "Herkes"e tanınmış olan sendika hakkını kullanarak kurulduğu açık olan ve tüzüğünde sosyal güvenlik kurumundan aylık alan emeklilerin, emekli dul ve yetimlerinin ve 65 yaş aylığı alanların üye olacakları açıkça belirtilmiş olan, emeklilerin kurduğu bir sendikanın kurucularından ısrarla "çalışır belgesi" istenmesi hukuk, anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır.

4. 4688 ve 6356 sayılı sendika ve toplu sözleşme kanunlarına göre kurulmadığı açık olan emekliler sendikasının kurucularının, bu kanunların sendika kurucularından istediği "Çalışır Belgesi" verememiş olması gerekçesiyle iş hukukuna tabi tutulması ve İş Mahkemesi'nde yargılanması, olmayan gerekçeyi varmış gibi kabul etmektir.

5. İş Mahkemesi'nin yetkili olmadığı bir konuda yargılama yapmakta ısrar etmesi, evrensel bir hak olup ayrımsız "Herkes"e tanınmış olan sendika hakkını, çalışanlar ile işverenlerin sendika hakkını kullanmalarına dair kuralların düzenlendiği 4688 ve 6356 sayılı kanunlarla sınırlı kabul etmesi anlamındadır. Bu sınırlandırmayla yasalar çerçevesinde hareket etmesi gereken mahkeme, Anayasa'nın 90 maddesi ile iç hukuk normu haline getirilmiş ve iç kanunlarla çatışmaları halinde öncelikle hüküm teşkil eden uluslararası sözleşmeleri görmezden gelmektedir.

6. Bir devlette Yürütme ile Yargı organlarının, Anayasa veya kanunla yasak olduğu açık olarak belirtilmemiş olan haklarla ilgili, hak ve özgürlüklerden yana tavır alarak karar kurmaları ve uygulamalarda bulunmaları evrensel bir hukuk kuralıdır. Bu kuralın görmezden gelinmesi ve Anayasa'nın 51. maddesinde emekliler kelimesi geçmemiş olmasının yasak anlamında kabul edilmesi,  Anayasa'nın 17. maddesinde belirtilen "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."  amacına ulaşılmasını engellemektedir. Bu, Anayasa'nın genelinin, evrensel hukuk normlarına uygun, hak ve özgürlüklerin kullanıldığı demokratik bir topluma ulaşma amacına da aykırıdır.

7. Yargıtay 22. Dairesi'nin kararında, sendika, toplu sözleşme ve grev haklarının bütünlük arz ettiği, birinin olmadığı yerde diğerlerinin de olamayacağı şeklindeki değerlendirmesi, amaç-araç ilişkisini çarpıtmaktır. Sendika kişilerin haklarına ulaşmak için kurdukları ve üye oldukları teşkilattır. Toplu Sözleşme sendikanın, üyelerine hak ve menfaat sağlamak üzere, işveren veya işveren sendikası ile yaptığı görüşmeler sonunda anlaşmaya vardığı takdirde imzaladığı sözleşmedir. Grev ise çalışanların üye oldukları sendika ile işveren veya sendikası arasında yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde süresi içinde anlaşma sağlanamaması durumunda, sendika üyelerinin, sendikanın aldığı işi durdurma kararına uymaları ve çalışmayarak, işvereni taleplerini kabule zorlamalarının aracıdır. Daire sendikanın mutlak amacı olmayan ve hak almanın birçok aracından biri olan grevi, bir sendikanın zorunlu varlık nedeni olarak görmek suretiyle hukuksuzluğa gerekçe oluşturmuştur. Halbuki grev amaç değil araçtır ve sendika eşittir grev değildir.

8. İç hukukta emeklilerin sendika kurmasına engel olunsa bile, dernek, vakıf veya benzeri örgütlenme haklarının ve bu örgütlenme yöntemi ile de amaçlarına ulaşabileceklerine dair gerekçe dayanaksızdır. Çünkü dernek, vakıf ve benzeri örgütlenmelerin sendikal örgütlenmenin yerini alamayacağı ve aynı amaca hizmet etmediği bahsi geçen Sosyal Haklar Avrupa Komitesinin Polonya Devleti hakkındaki kararında da açıkça belirtilmiştir.

9. Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklere dair düzenlemeler içeren bir önceki yazıda belirtilen maddeleri, bu hakların teminatı olan, Temel Hak ve Özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerdeki gibi, "Herkes" diye başlarken; 51. maddenin "çalışanlar ve işverenler" şeklinde düzenlenmesi, darbe dönemlerinin baskıcı anlayışının yansımasıdır. Nitekim bu madde, hakkı kullanacakları çalışan ve çalıştıran ile sınırlandırarak hakkı evrensel özünden koparmaktadır.

10. 6356 sayılı kanunun 19 maddesinin 6. fıkrası, "Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme alarak işten ayrılan işçilerin sendika üyeliği sona erer." denmekte ise de çalışan sendikasından ayrılmanın kastedildiği bu düzenlemenin emeklilerin, emekli sendikası kuramayacağı veya kurulmuş emekli sendikasına üye olamayacağı anlamında yorumlanamaz.

11. Anayasanın 51. maddesi ile 4688 ve 6356 sayılı kanunlarda sendika kuracaklar arasında emekliler kelimesi geçmemiş ise de emeklilerin sendika kurmasının yasak olduğuna dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır.  

Gerek Anayasa'nın 51. maddesinin uluslararası sözleşmelere aykırı bir şekilde sendika hakkını çalışanlar ve işverenlerle sınırlandırması, gerekse çalışanların sendika hakkının düzenlendiği alana ilişkin 4688 ve 6356 sayılı kanunlar gerekçe gösterilerek, emeklilerin sendika kuramayacaklarının ve üye olamayacaklarının ileri sürülmesinin hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Dolayısıyla anayasa ve yasalarda yasak olduğuna dair kesin bir hüküm olmayan, aksine Anayasa'nın 90. maddesine göre kullanılmasının önünde hiçbir engel bulunmayan emeklilerin sendika hakkının engellenmesi, hele hele bunun adında "İnsan Hakları" ibaresi bulunan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararına yansıtılmasının tek açıklaması olabilir, o da sermaye ile devletlerin, büyük bir kitle olan emeklilerin örgütlü olmalarını, özellikle de sendikal örgütlenmeye sahip olarak sınıf mücadelesi içinde olmalarını istemedikleridir. Halbuki emekliler çalışmaya dayalı hakları kullananlar olup, çalışanlardan ayrı bir statüye sokulamazlar. Dolayısıyla emekli sendikaları fiili ve meşru mücadelenin yanı sıra, hukuk mücadelesini olabilecek en son noktaya kadar taşımalıdırlar. Gerekirse sendikalar yeniden yeniden kurulmalı ve süreç sürdürülmelidir!

Bu yazı ile "Emekli Sendikalarının Kapatılma kararlarındaki Hukuksuzluklar" başlıklı 4 bölümlük yazı serimiz sona erdi. Başka konular hakkındaki yazılarımla buluşuncaya kadar hoşçakalın, sağlıcakla kalın!

Öne Çıkanlar