İyi ki kuyular var

İyi ki kuyular var
Hiҫbir ṣey kaybolmuyor, mücadele, birikim, yenilgi, yanılgı, iyilik, kötülük, dayanıklılık, güzel umutlar, hiҫbir ṣey.

Belkıs ÖNAL PİṢMİṢLER


Çok güzeldi, baharla yaz karıṣımı ṣurup gibi bir hava. Kasımpaṣa Deniz Hastanesine gidiyoruz, evrak yanlıṣ, köprüden geҫiyoruz dipsiz uğultu. Dönüyoruz Selimiye´ye, dizlik davul ve abalarla sekbanlar bu yandan mı gelmiṣlerdir, evrak yanlıṣ. Uzaktan görüyorum insanlar konuṣmuyorlar mı artık hiҫ, YüzyIllIk Yalnızlık´tan kalma burada hiҫbir ṣey olmamıṣtı da sürükledikleri ҫullar mıydı sırdaṣları, bugün beni İstanbul´a getirdiler!

 Gölcük´te mahkeme arbedelerinde kelepҫeler kopuyor. Cezaevi kamyonunun ortasında araba lastiğine düṣüyorum, diğer herkes de birbirinin üstüne, ҫuvallar gibi taṣınıp atılıyoruz. Babaannesiyle aynı adı taṣıdığıma bakıp sevindigini söyleyen bir tabip binbaṣı Kasımpaṣa´ya gönderiyor, yürümem zaman alırmıṣ.

Köprüden ҫok kez gidip geliyoruz ya Ahlar köprüsü aklıma hiҫ gelmiyor da Menekṣe gözlü bir hemṣire ҫıka geliyor, elinde bir bardak ҫay, benim diyor sevdiğim Metris´te!

School of America´nınkiler az gelmiṣ, Kızıl Balkan Yıldızı verilmiṣ Evren´e, Sabra Satilla olacakmıṣ demek ki üҫ beṣ ay sonra. 'Akan Zaman Duran Zaman' yazıları kalmıṣ aklımda.

İstanbul´a getirildiğim mayıs haziran arası, karmakarıṣık o upuzun günü, birbiri ardınca aramızdan ayrılıṣlarının yayılan üzüntülerine tanık olduğumuz ve hemen ҫoğunu hiҫ tanımadığım isimleri düṣünürken andım. İstanbul hapishanelerindelermiṣ o vakitler.

Kalemdanlığa münasip hakikatlerden ötürü, sırf bu nedenle tanımadığımız insanlar da olsa, hayalleri, ezeli sömürünün sürekliliğine bend olmaya giriṣmiṣ tasavvurları düṣünmez miyiz? Yara Yavelberg, Sükun Öztoklu, Mine Bademci´yi, sözgelimi Bedreddin´i ṣiirden öğrenmez miyiz, eğilip suya, avuҫlayıp doldurduğu parmaklarından damlayan suları. Hüseyin Cevahir´i mesela, var mı bir merhabamız. Çökmekte olan bronz ҫağının Truva´sında aslında öyle bir at olmadığına dair konuṣup, kendisinin Archilleus´u piṣman eden Hektor´a benzediğini söylemek iyi olurdu. Hem de saati iki ekmek parasına ҫalıṣılan ṣu vakit, o misal.

Aҫtık, ҫay iҫecektik, vazgeҫtik, fakülte kantinin oralarda gazetedeki kadın devrimcinin fotoğrafı taṣıp, avuҫlarımıza doldu. J.Berger, sosyoloji, pozitivizm ve fotoğrafın birlikte büyüdüğünü yazar ya, öldürüldükten sonra sokağa ҫıkarılıp, kazağı boğazına kadar sıyrılan Gülay Özduran, bizlere neleri ve her ṣeyi yapabileceklerini bildirmiṣti o fotoğrafla. Yaṣama refakat eden muazzam kavrayıṣ alanlarında, ateṣli silahların icadıyla değiṣmeyen hiҫbir ṣeyin kalmadığına giriṣti bu unutulmaz an. Hayatımızda iyi ṣeyleri borҫlu olduğumuz hiҫ görmediğimiz, tanımadığımız insanlar, imge ve semboller güҫlü ve devasa bir zamana yaslanıyor.

Can sıkıcı didaktik hatırlatmalara tahammüldense, azamet ve güzellik dolu, her uҫtan ҫıkıp gelen hikayelerle sırasını bilen ümit temennisi. Hikayemizi kimse elimizden alamazdı.

Ta oralardan baṣlayan, ta o zamanlardan, Güney Kore´den, And dağlarından aṣağılık alҫaklıklarla ölüleri savurarak buralara uzanan, sömürü ne ki, insanı atılabilir ҫöpe ҫevirecek neoliberalizm azgınlığına karṣı verilen mücadelenin arkaik bir kalıntıya indirgeniṣi yeni değil. Bir yazıda her ṣeyi ҫok bildiğini zannettiğini sanan Marksistler diye bir cümle vardı, kendini iyi hissetmenin bir yolu olabilir böyle söylemek... Öyle yapanlar da vardır belki, ve fakat hervṣeyini ҫok feda ettiğini bildiğimizi itiraf da mecburi. Kimseden birṣey umulduğundan değil, bundan yoksunluk, iҫ saygıyı harab eder. Bu özsaygıdan mahrum kalınmasın diye, Sezai Sarıoğlu´ndan unutulmaz dizelere bel bağlarız, sen burda yenisin galiba, insanı devlet terimi sanıyorsun!

Dün o mazide, birbirlerinin suretinde, eṣitik ve özgürlük kavgasının yüreklendirici gelecek ruhunu görüp, bibirindeki bu manayı seven arkadaṣlardan birini kaybettiğimizde acısı, muhteṣem gelecekteki gerҫeküstü zamana güvenle emanet edilebilirdi..

Onbilerce insanımızın salgınla, birden ve peṣpeṣe ürkütücü kayıplarından ötürü, bugün herkesi paydasına alan o büyük hüznün parҫalanıṣıyla yerli yerince yas yerine, perakende günlük mevzuya naklediliṣi, yabancılaṣma penҫesi karṣısında hepimizi kuṣkuya düṣürdü.

Ötesi de var.

Erdal Turgut, Kani Kaҫmaz, Adnan Genҫ salgın, Hasan Hacıoğlu mücadele ettiği hastalığı nedeniyle ardlarında yayılan koyu bir hüzün eṣliğinde hayata sarsıcı anlar bıraktılar ve bu isimlere baṣka kalpler de eklendi yine pandemi kayıplarıyla.

Sadece Erdal Turgut´u, onu da yirmi sene önce bir arkadaṣın yemek davetinde görmüṣtüm. Ayṣegül Devecioğlu´un Kuṣ Diline Öykünen kitabında, yeni gelin Elif ҫatalı sofraya atar, ailenin evinde 12 eylül kuṣatmasında devrimci saklamasına tepki gösterir, herkes de seyreder onu, oğlan ҫıkar gider ya, farketmez hiҫ, o mahallelerde ev dağıtanlardandır Erdal da. Kimsenin kimseye bir ṣey dağıtmayacağı bir hayat iҫin, geҫmiṣte bir ṣey , önemli ve anlamlı birṣey unutulmuṣ da, bir koṣu gidip alası vardı sanki .Peṣinde bir Claude Lelouch kamerası o hareketlilikle baṣ ederdi kimbilir? Bu denli seviliyor olmalarıysa sadeliklerinden, nezaketlerinden. Güzelmiṣ arkadaṣlıkları, ҫay dökmeleri, hal hatırları.

Uğurlamada temsil iҫin Ana 'Dava Arkadaṣları' yazılı ҫelengin, kolektif ontolojik anlamı analıṣılır elbette, bir yandan da aidiyeti sınırlama algısını giderecek bir ihtiyaca  da iṣaret eder belki.. Arkadaṣların ardından kuyulara bağırmak bu ҫetrefilli karmaṣık ve ҫocuksu memleketin yabancı oluğu bir ṣey değil.

Ṣam´ın muhteṣem masal anlatıcısı arabacı Salim, birden lal kesilir. Rafik Schami kitabında, Salim´in  tekrar konuṣabilmesi iҫin arkadaṣlarına gizemleri ҫözme görevi verir.

Belki de kelimelerin bakımı onarımı, tahkimidir bu.

Dil hayatı taṣıyabildiği iҫindir ki Bülent Uluer, bilmem ne sorularına, Dev Genҫ´in bırakılacak bir silahı olmamıṣtırr demeyi bilmiṣtir vaktinde.

Bir ṣeyin devamından ҫok, tekrarına yol aҫan yetmezliğe karṣı, nice tartıṣmayı yürütebilmiṣ Rosa Luxemburg ölüme götürülmeden önce Faust sayfalarını karıṣtırır, Lenin dili bıraksa Nisan Tezleri´ne kimi ikna edebilir, Marighella, De Bayo incelemese Mahir Çayan, söylencenin hakikatten daha güҫlü olduğu ṣu topraklarda aydınlanmanın en parlak temsilcilerinden olabilir mi? Edward Said tanıṣ bir yerden sorar, Kiṣi hakikati nasıl söyler! Türkan Elҫi , Ceket ṣiirini  böyle yazmıṣ olmalı.

Bugünkü dilimiz muazzam deneyimler, ender yaṣanmıṣlıkların zenginliğini yeterince temsilden uzak.

Mesela saudadeye karṣılık bulabilseydik kırk yıldır.

Bulmuṣuz bir gazete, Melih Cevdet´in Akan Zaman Duran Zaman yazısını okuyoruz, sıra sizde dediler, Sevilir Kadırga ile ҫıktık. Sevilir TKP davasından, üҫ darbe görmüṣ, o tecrübeli diye biraz olsun rahatım. Cezaevi havalandırmasında idam infazları beklenen Ramazan Yukarıgöz, Ömer Yazgan, Erdoğan Yazgan ve Mehmet Kanbur´la temsili vedalaṣma var. Ömer ve Erdoğan geldiler. Erdoğan´a ailesi  yeni  bir ҫift  ayakkabı getirmiṣ. İnfazlar kıṣa ertelendi, o bahҫedeki görüṣmeden hayatta sadece ben varım.

Eṣber Yağmurdereli´ye sormuṣ Selҫuk Kozağaҫlı nasıl kalınacak diye, odur budur, yan gelinip yatılmayacak, bir nevi mahpusluk rehberi. Gördük Selҫuk Kozağaҫlı´yı, Alp Altınörs´ü de sizi  unuttuk sanmayın Eṣber Abi,  siz  ilk göz ağrımızsınız  da,  o sırlamada bir cigaraya yer olur belki . Havalandırmadaki vedadan sonra neden ağlamayacakmıṣım, anlatılan bizim hikayemizdi, ciğer yakan güne bir sigara iҫmediğime acırım. O yüzden iyi ki kuyular var.

Çocukken kayalıklarından sıyrılıp denize indiğimiz İmroz adasında, sonradan Sotirios Theoharis´in yazacağı ölümsüzlük suyunu iҫen Nikolos´un uğradığı talihsizliğin söylencesini duyardık. İstisna kaideyi bozar, ölümsüzlük baṣka bir duyguydu.

Hiҫbir ṣey kaybolmuyor, mücadele, birikim, yenilgi, yanılgı, iyilik, kötülük, dayanıklılık, güzel umutlar, hiҫbir ṣey.

Bir sultani yegah dolansın biraz, Brell´den Seasons in the Sun.

Karҫal dağlarının eteklerinde memleketim Artvin´de göstergebilime bir katkı gibi, ne güzel yerine, fena güzel derler, ne kadar iҫten yerine fena ciğerli. Okulun iki Ali´si vardı, Çorumlu Arap Ali Ünver kırkiki yıl önce böyle bir yaz günü ölmeseydi, yurttaki ütüyü tamir edecekti. Malatyalı Ali Kırlangıҫlı iҫindeki hicranla kayıp hep. Bu hatıra değil, tahta bir köprüden at üstünde geҫerken duyulan sesi anlatmaktır. Fena ciğerli fena güzel arkadaṣlara, türkü söyler meramımızı, bu yıl bu dağların karı erimez.

Öne Çıkanlar