Hürriyet'ten tebligatla işine son verilen Çınar Oskay: Ahmet Hakan defterini kapadım ben

Hürriyet'ten tebligatla işine son verilen Çınar Oskay: Ahmet Hakan defterini kapadım ben
'Ahmet Hakan'ın genel vizyonu sandığımdan çok zayıf çıktı.'

Hürriyet'te uzun bir süre ek yayınlar yayın yönetmeni olarak görev yapan Çınar Oskay, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni olan Ahmet Hakan'a 2015 yılında evinin önünde yapılan saldırıya çok üzüldüğünü ancak Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesi olayından sonraki merhametsizliğine şaşırdığını söyleyerek bir anısını anlattı. Oskay, "O günlerde Beyoğlu’nda Yıldırım Türker’le karşılaştım, "Dayak önemli bir şeydir, yola getirir, bak görürsün" gibi bir şey söylemişti, unutmuyorum. 2017’deki Anayasa değişikliği referandumundan sonraki gün, başkanlık sistemiyle ilgili aylardır savunduklarının tam tersi yönde bir yazı yazdı. Gözlerime inanamamıştım. Orada o defteri kapadım ben." diye konuştu.

Hürriyet'te tebligat ile işine son verilen gazeteciler arasında yer alan ve halen tazminatı ödenmeyen gazeteci Çınar Oskay, Doğan Medya Grubu'nun Demirören Holding'e satılmasının ardından yaşananları ve Ahmet Hakan'a yapılan saldırıya ilişkin konuştu.

Diken'den Minez Bayülgen'e konuşan Oskay'ın açıklamalarından bir kısmı şöyle:

9 Nisan 2018 tarihindeki el değiştirme sonrası gazetenin yayın politikası nasıl değişti?

Politikası mı çizgisi mi?

Ne fark var?

Politika için yayın çizgisinin kurallara dökülmüş, belirli ilkeler çerçevesinde yürütülen hali diyebiliriz. Evet, mesela eskiden Doğan Yayın İlkeleri vardı.

Şu anda Demirören Yayın İlkeleri var mı?  

Umarım yoktur diyelim. Eskiden de bu bahsettiğimiz ilkeler biraz yara almıştı açıkçası. Türkiye’de basın politikadan bağımsız olamıyor ne yazık ki. Siyasi konjonktürün izin verdiği ölçüde özgür olabiliyor.

Doğan’da daha mı özgürdünüz ?

Kesinlikle. Evrensel anlamda gazetecilik yapabildiğimiz, epey özgür dönemlerimiz oldu.

Gezi’yi işleyebilmiş miydiniz mesela?

Evet, Hürriyet Pazar’da altı hafta manşet yaptık. Ben o senenin sonunda ‘Haziran’ adında bir kitap yayımladım.

Nasıl manşetlerdi bunlar?  

Gazetecilik yapmaya çalıştık. İlk hafta, parkta yatıp kalkan Y kuşağından 100 gençle konuştuk. Hepsinin fotoğrafını çekip bir kolaj yaptık ve ‘Yüzde 100 demokrasi’ başlığıyla kapak yaptık.   

Bir şey dediler mi?

Hayır, müdahale olmazdı.

Gezi sırasında CNNTürk’te penguen belgeseli yayınlanıyordu. Sonuçta aynı grup.

Orası nasıldı, bilemem. Biz işimizi yapabildik. Ana gazete daha dikkatli gitmek durumundaydı. O zamanki genel yayın yönetmeni Enis Berberoğlu zarif biçimde biraz dikkat etmemi istedi sonraları. Biz manşetlere devam edince bir ara iletişimimiz koptu. Birkaç hafta hiç konuşmadık. Enis Abi Alman ekolüdür. Stratejik, soğukkanlı tavırları vardır. Aramızda "Bizi tak diye kovacak mı acaba" diye şakalaşıyorduk. (gülüyor) Böyle bir şey olabilir diye düşünmedim diyemem doğrusu (gülüyor). Olmadı neyse ki. Gazetecilik ilkelerine uygunsa itiraz etmezdi. Sonra yaşadıkları da malum, sevdiğim, iyi bir insandır.

'80 BİN GAZETEYİ ÇÖPE ATTILAR'

Doğan yönetiminin farkı neydi?  

Aydın Doğan’ın gazetecilik nosyonu vardı. Gazete yayıncılığının ruhunu, temel esprisini benimsemiş biriydi. Başından beri boyun eğmemesini buna bağlıyorum. Eğselerdi, tüm ihalelerin verildiği o üç beş aileden biri, belki birincisi olurlardı. Bunu yapmadılar. Bu grup yıllarca küfür yedi, çok sert eleştirildi. Ama bunun da görülmesi ve haklarının verilmesi gerekir.  

Siz boyun eğmediğini mi düşünüyorsunuz?

Meşrepleri buna uygun değildi. Basın tarihinin önemli bir yayıncı ailesiydi ve hepsi bunu içselleştirmişti.   

Nasıl?

Benim birlikte çalıştığım Hürriyet yönetim kurulu başkanı Vuslat Doğan Sabancı Columbia’daki dünyanın en iyi gazetecilik okulunda master yapmış, gazetenin farklı kademelerinde çalışmış biriydi. Bir gün New York Times gazetesinin sahibi Arthur Sulzberger’i gazetesinde ziyaret etmiştik. Dünyanın 1 numaralı gazetesi… Bizi çok sıcak ağırladı, ekibiyle tanıştırdı. Benim gibi genç bir gazeteci için özel bir anıydı. Arthur Sulzberger Vuslat Hanım’ın eski arkadaşıydı. Doğan ailesi uluslararası yayıncılık dünyasının bir parçasıydı. Gazetecilere, mesleğe yaklaşımları doğal olarak farklıydı.
80 bin basılı gazeteyi çöpe attılar

Demirören dönemine gelelim. Hiç engellenen, sansürlenen haberler oldu mu?

Oldu tabii. Bir keresinde 80 bin basılı gazeteyi çöpe attılar.

Neden?

Ahmet Ümit’le röportaj yapmıştım. Okursa buradan öğrenecek o da. Başlığı riskli bulmuşlar ama o saate kadar Hürriyet Pazar’ın bir bölümü basılmış. Ben uyurken başlığı değiştirip, yeniden baskıya girmişler, basılanları ise çöpe atmışlar.  

Neydi başlık?

‘Milliyetçilik ve din ayrımı İstanbul’un katili’ gibi biraz sert bir şeydi.

Tepki verdiniz mi?

Hayır, röportaj girmişti. "Ben işimi bildiğim gibi yapayım, isterlerse beni kovsunlar" diye bakıyordum. Vahap Munyar da kibarca idare etmeye çalışırdı.
Vahap Munyar güç meraklısı biri değildi

Ne tür haberlere uyarı gelirdi?

İktidarı sinirlendirecek şeylere. Ama özellikle çevre, maden haberlerine. Bu konuda doğrudan uyarı aldım. Serkan Ocak ve Yücel Sönmez gibi iki sıkı çevre muhabirimiz vardı ama bu, grubun hassas olduğu bir alandı. Uyarı gelince biraz ara verir, sonra devam ederdik. Altın madeni skandalı patladığında Serkan Ocak’ı Kaz Dağları’na gönderdik. Ana akımda sadece biz işliyorduk bu konuları. Şahane de haber çıkarıyordu arkadaşlarım. Başka kimse gidemiyordu ki. Ama gece mesaj geldi. Ekibe "Maalesef yakalandık" dedim. Haberi çıkardık. Yine de böyle zorlayarak sayısız haberi de sokmuşuzdur.      

Demirörenler tirajı önemsemiyor mu?

Önemsiyorlardır eminim. Ama önceliklerinin tiraj olduğunu sanmıyorum. Her zaman böyledir: Eleştirel gazeteler satar ama reklam gelirleri düşer. İktidarla iyi geçinen gazeteler az satar ama iyi reklam alır, özellikle kamu kurumlarından. 

'SONUNDA GAZETEYİ ZİRAAT BANKASI'NA BIRAKIP GİDECEKLER'

Ama Hürriyet’in hem tirajı hem reklam geliri düşüyor…

Evet, o biraz tuhaf. Yandaş gazetelere giden kıyak reklamların Hürriyet’e de aktarılması konusunda eli açık davranılmadı gördüğüm kadarıyla. Sonunda gazeteyi Ziraat Bankası’na bırakıp gidecekler diye düşünüyorum.

Demirören’in yönetimi de değişti. İlk başta grubun başına Mehmet Soysal’ı getirmişlerdi. Soysal kimdir?  

Bir anda basının en güçlü kişisi oldu. O kadar kıymetli bir yazardı ki bir noktada hem Milliyet’in hem Hürriyet’in başyazarıydı! Tarihte görülmemiş bir şey.

Ne yazıyordu?

Birkaç yazıda kendimi zorladım ama anlayamadım. ‘Füj’ diye bir yazısı vardı, işte o kült bir yazıdır! Köşesi anlatım bozuklukları ve yazım hatalarıyla doluydu. Sanırım editörler düzeltmekten korktuğundan ya da "Battı balık yan gider" dedikleri için böyle çıkıyordu. Kimseyi bu tonla eleştirmek istemezdim ama mesleğimizi getirdikleri yer ortada.

Hürriyet’teki gazetecilerin durumu ne?

Geçenlerde künyeye baktım. Memnun olduğunu sandığım çok az kişi var. Biri Ahmet Hakan tabii…   

AHMET HAKAN YİNE TAVLA OYMIŞTI

Ahmet Hakan, Aydın Doğan’ın yatıyla tatile çıkan, o aileye yakın bir insan. Şimdi Demirörenler’le mi daha yakın?  

Satıştan sonra aylarca aramamış Aydın Bey’i. Demirörenler geldiğinde yöneticilerle tanışma yemeği oldu. Gergindik çoğumuz. Ahmet Hakan güle oynaya geldi, Yıldırım Demirören’le önceden iyi tanışıyor gibiydi. Ve ilk iş tavla konuşuldu, biliyor musunuz? Yine tavla oynanmış!  

Ahmet Hakan’lı Hürriyet artık iktidara yakın hangi gazeteye benziyor?

Yapılmak istenen o değil bence. Aynısından bir tane daha yapmaya gerek yok.  Biraz daha ortada gözüküp kritik noktalarda iktidara destek veren bir formül deniyor olabilirler. Ahmet’in rolü böyle bir şey diye tahmin ediyorum.  

‘DAYAK ÖNEMLİ BİR ŞEYDİR, YOLA GETİRİR'

Ne oldu sonra?

Önce dayak olayı oldu. Buna çok üzülmüştüm. Sonra Tahir Elçi Ahmet’in programına çıkmasının akabinde öldürüldü. O süreçteki tutumuna, merhametsizliğine çok şaşırmıştım. O günlerde Beyoğlu’nda Yıldırım Türker’le karşılaştım, "Dayak önemli bir şeydir, yola getirir, bak görürsün" gibi bir şey söylemişti, unutmuyorum. 2017’deki Anayasa değişikliği referandumundan sonraki gün, başkanlık sistemiyle ilgili aylardır savunduklarının tam tersi yönde bir yazı yazdı. Gözlerime inanamamıştım. Orada o defteri kapadım ben.   

Gazeteyi nasıl yönetiyor sizce?

Ben mutfaktan gelen biriyim. Ahmet’in nasıl bir gazete yapabileceğini aşağı yukarı tahmin ediyordum. Başlıkları toparlayacağını, içeriğe bir şekilde zekasının yansıyacağını öngörüyordum. Manşetler fena değil, sayfayı tutuyor. İç sayfalara da biraz renk geldi. Fakat genel vizyonu sandığımdan çok zayıf çıktı.

Neden?

Getirdiği yazarlar ve sonrasında kadın gazetecileri duyurma biçimi vahimdi. Gazetenin kadınlara verdiği önemi "Hürriyet’e kadın eli değiyor" başlığıyla duyurursanız, değişen dünyayı, onca yıldır yandan kaynak yapmaya çalıştığınız moderniteyi hiç anlamamışsınız demektir. Şiraze de tutmuyor artık sanırım. "Üç gün şöyle yazayım, iki gün böyle yazayım, üç kutuda iktidarı övüyorsam bir kutuda da muhalefeti öveyim" diye tombalacı numaralarıyla gazetecilik yapınca şiraze kaçıyor, saçmalıyorsunuz.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ:

Öne Çıkanlar